Global İslami Ekonomi Zirvesinin (Global Islamic Economy Summit) hazırladığı rapora göre 2013 yılında Müslümanların giyim ve ayakkabı sektörlerinde 266 milyar dolar tüketim yaptığı belirlendi. Yine aynı araştırmaya göre Türkiye 39.3 milyar dolarla dünyanın bir numaralı tesettür giyim tüketicisi ilan edildi. İkinci sırada ise 22.5 milyar dolarla Arap Birleşik Emirlikleri ve üçüncü sırada ise 18.8 milyar dolar tüketimle Endonezya ülkesi yer alıyor.
İstatistiklerin gösterdiği üzere, Müslümanların ve özellikle Müslüman kadınların alım gücü oldukça fazla. Muhafazakar giyim sektöründe yer alan tüketim rakamları yaklaşık 5 yıldır büyük markaların da ilgisini çekmeye devam ediyor. 2014 yılında DKNY markası Müslüman kadınlara yönelik özel kapsül koleksiyon hazırlayan ilk giyim markası olmayı başardı. 2015 yılında ise bir zamanlar ırkçılığıyla tanınan Yahudi tasarımcı Tommy Hilfiger geride bıraktığımız Ramazan ayında tesettürlü kadınlara yönelik bir koleksiyon hazırladı. Tommy Hilfigerdan geri kalmayan Dolce & Gabbana ve Armani markaları da bir çok marka gibi Müslüman kitlenin alım gücünden faydalanmayı hedef almış durumda. Her yıl Müslüman kadınlara yönelik, resort koleksiyonu hazırlayan Chanel markasının Kreatif Direktörü Karl Lagerfeld alım gücü yüksek olan elit kesime zaten ulaşmış durumda.
Markaların Müslüman kadınları müşteri kitlesi olarak tanımlamalarında sosyal medya büyük bir rol oynadı. Başörtülü kadınlardan moda ile ilgilenenler moda kimlikleriyle bir zamanlar var olan tek merkezli moda anlayışını deşifre eden blogger ve fashionista pop kültürünün bir parçası olunca, dünyanın farklı yerlerindeki bu algı üretimcilerin de ilgisini çekti.
Geçtiğimiz hafta 27-28 Temmuz günleri arasında Global İslami Ekonomi Zirvesinin Muhafazakar Moda Paneli Torino, İtalya da gerçekleşti. Bütün dünyadan tesettür modası üzerinde çalışan tanınmış tasarımcı ve markaların katılımının yer aldığı konferansta ülkemizi temsilen Moda Nisa, markaları Amerika ve Türkiyeyi temsilen ise KAVAKCI COUTURE markası olarak bizlerin katılma imkanı oldu. Diğer katılımcılar arasında muhafazakar modanın ileri gelen isimlerinden Rabia Z., Dian Pelangi, Haute Hijab, Abaaya Adict, Shukr, ve Aab markaları da yer alıyordu.
Konferans resmi olarak 2 günle sınırlanmış olmasına rağmen, toplam 4 gün içinde, muhafazakar giyim alanındaki tecrübelerimizi sabahın erken saatlerinden gece geç saatlere kadar konuştuk. Hatta tasarımcı Rabia Z ile Torino – İstanbul uçuşu süresince kalkıştan inişe kadar nefes almaksızın tesettür modasını değerlendirdik. Amerika’da eğitim gören, Dubai’de üretim yapan ve Türkiye’de bir markayla iş birliğine girip ülkemizde de üretim tecrübesi kazanan global bir tasarımcı olarak kendisiyle görüşmek benim içinde çok verimli oldu.
Muhafazakar Moda Zirvesiyle ilgili konferansa gelince, bir çok önemli konu konuşuldu. Siz sevgili okurlarımızla da paylaşmak istediğim konulardan en önemlisi ise muhafazakar kesim için tasarım yapan tasarımcı ve markaların dayanışması konusu. Konferansta yapılan fikir paylaşımları, görüşmeler, ve toplantılar sonucu olarak, uluslararası bir dayanışma yapmamız gerektiğinin idrakınının önemini daha çok anladığımızı ve hemen harekete geçmemiz gerektiğine karar verdik. Şöyle ki, Türkiye dahil bir çok marka, Müslüman kadınların tüketim gücünden faydalanmakta geride kalmıyor. Ama Müslüman kadınlara olan ayırımcılıktan da geride kalmıyor. Yani, hem paranızı alırız hem de ‘başörtülüyseniz sizi aramızda istemeyiz‘ anlayışına devam ediyor.
Örneğin, Türkiye’de uzun yıllardır var olan bir moda derneğinde üye olan bir çok tasarımcı koleksiyonlarını başörtülü kadınların alım gücünü göz önünde bulundurarak hazırlayıp, bu kitleyi de hedef alıyor ve onlara satış yapmaktan çekinmiyor.
Ama aynı tasarımcılar, muhafazakarların sektöründe çok büyük çalışmalar yapıp markalaşmış, hem de ekonomik anlamda ülkemize ciddi katkıda bulunmuş markaları derneklerine üye olarak kabul etmiyorlar.
Çifte standartlar devam ededursun, büyük dünya markaları çoktan Müslüman kadınların ihtiyaçlarını onları dışlamadan cevaplamaya hazır. Yalnız bu arada en büyük sorun, bu markaların tesettürlü kadınların ihtiyaçlarını anladıklarını zannetseler de tam anlamıyla tesettüre uygun üretim yapamamaları.
Ürünlerini deneyerek, “Tüketici hangi rengi tercih ediyor, hangi kesim daha çok satıyor” göz önünde bulundurarak üretim stratejilerini şekillendiriyorlar. Halbuki yaşam tarzları tesettürlü olan tasarımcıların ve tasarım ekiplerinin hazırladıkları ürünler bu anlamda diğer markaların tasarımlarından bir adım daha ilerde oluyor.
Türkiye, tesettür giyim sektöründe tüketimde bir numaralı ülke olmaya devam ederken, sadece tüketim de değil, üretim ve dünya tesettür modasında hem kültürel hem de sosyal anlamda bir numaralı ülke olmaktan geri kalmamalı diye düşünüyorum.
Tasarımcıların, üreticilerin ve tüketicilerin işbirliğiyle bunun gerçekleşeceğini temenni ediyorum.
Yorumlar