Anne babaları, eğitim anlayışına göre kazananlar, kaybedenler ve arada kalanlar olmak üzere üç grupta toplayan Pedagog Ali Çankırılı, çocuk eğitiminde yeni bir yaklaşım kabul dili ve etkin dinleme hakkında bilgilerini aktardı.
Kazananlar grubu çocuğun üzerinde güç ve otoritelerini kullanarak her konuda haklı olduklarını savunurlar. Kurallar ve sınırlar koymaya, kısıtlamaya, emir vermeye alışıktırlar. Çocukların da bunlara uymak zorunda olduğuna inanırlar. Uymadıklarında sevgilerini esirgeyerek, baskı yaparak, haklarını kısıtlayarak, ceza vererek onları hizaya getirmeye çalışırlar. Aralarında bir anlaşmazlık ve çatışma çıktığında daima kazanan taraf kendileri olacak şekilde çözüm üretirler. Tutumlarını savunurken şöyle derler: “Çocuklar kendileri için neyin doğru neyin yanlış olduğunu bilmezler. Çocukların iyiliği için anne babaların otoritelerini kullanma hakları vardır.”
Kaybedenler grubundaki anne babalar çocuğun her isteğini yerine getirir, fazla özgürlük tanır, sınır ve kural koymaktan kaçınırlar. Çocukların ihtiyaçlarının yerine getirilmesi gerektiğine inandıkları için ihtiyaç ve istek çatışması karşısında daima kaybeden taraf olurlar. Tutumlarını savunurken şöyle derler: “Baskı uygulamak ve çocukların isteklerini yerine getirmemek ruhsal gelişime aykırıdır.”
Bu iki grubun arasında kalan üçüncü grup en kalabalık olanlarıdır. İki yöntemden hangisini uygulayacaklarına karar veremez, duruma göre sert ve yumuşak davranışlar arasında gidip gelirler. Arada bocalayanlardan bir baba bize danışmak için geldiğinde üzüntüsünü şöyle dile getirmişti: “Bizim gibi sıkıntı çekmesinler diye çocuklarımın her istediğini karşılamaya çalıştım. Ancak aldıklarımı beğenmez, kaprisli, şımarık, laftan anlamaz oldular. Ben de babalık otoritemi kullanmaya mecbur kaldım. Ancak, maalesef, bu da bir işe yaramadı. Ne yapacağımı şaşırdım.”
Hatalı İletişim Yolları Diyaloğu Bozar
Anne babalar, çocuk eğitirken iyi niyetli olmalarına rağmen farkında olmadan hatalı iletişim yollarını kullandıkları için iyi niyetlerinin karşılığını alamazlar. Anne babaların en sık kullandıkları hatalı iletişim yolları şunlardır: Emir vermek, gözdağı vermek, ahlak dersi vermek, öğüt vermek, mantıklı düşünceler teklif etmek, suçlamak, övmek, yorumlamak, güven ve cesaret vermek, sınamak, oyalamak ve konuyu saptırmak. Bir genç anne babasından yakınırken aslında hatalı iletişim yollarını dile getiriyordu: “Artık sorunlarımı ailemle konuşmuyorum. Bana hep çocuk muamelesi yapıyorlar. Beni ciddiye almıyorlar. Beni dinlemiyorlar. Onlara sınavımın iyi geçmediğini söylediğimde bana kızıyorlar. Ne yapsam suç! Durmadan nasihat ediyorlar. Kendimi savunmaya izin vermiyorlar. Aptalca şeyler düşündüğümü söylüyorlar.”
Kabul Dili Çocuğu Anlatmaya Cesaretlendirir
Çocuklar canlarını sıkan şeyleri anne babaları ile neden konuşmak istemezler? Neden çocuklarıyla yakın ve çatışmasız bir ilişki sürdürebilen anne babaların sayısı çok azdır? Son yıllarda yapılan araştırmalar etkili ve yararlı bir ilişki için sahip olmamız gereken önemli becerilerden birinin “kabul dili” olduğunu gösteriyor. Çocuğumuzu olduğu gibi kabul etmek, bize bir şey anlatırken akıl vermeden, yargılamadan, eleştirmeden dikkatlice dinlemek ve onu dinlediğimizi söz ve davranışlarımızla geri iletiler göndererek belli etmek ilişkimizin devamı için çok önemlidir. Bu da ancak kabul dilini kullanmakla mümkündür.
Kabul dilini kullandığımızda çocuğun kendi problemini ve bu problem karşısında hissettiği duyguları açıkça dile getirmesine ve problemle yüzleşerek onun üstesinden gelmesine yardım etmiş oluruz.
Örnek: Çocuğunuzun hastalandığı için okula gelemeyen bir arkadaşına özendiğini ve bunu dile getirdiğini varsayalım: “Ne olurdu, ben de Hatice gibi hastalanıp okula gitmek zorunda kalmasaydım.” Çocuğunuzdan bu sözleri duyunca çoğu anne babalar gibi ilk anda okulu sevmediğini, okula gitmek istemediğini düşünürdünüz değil mi? Buna tepkiniz ne olurdu? Yine çoğu anne babalar gibi her çocuğun okula gitmek zorunda olduğunu, hastalanmanın çare olmadığını, onu derslerinden geri bırakacağını ve başarısını etkileyeceğini söyleyerek hastalık özentisinden vazgeçirmeye çalışırdınız. Maalesef, size çok mantıklı gelen bu yaklaşımınız hem kabul diline hem de etkili dinleme yöntemine aykırı olduğu için çocuğun problemini çözmeyecektir.
Açıklayalım: Daha baştan çocuğunuzun okulu sevmediğini düşünerek tipik on ikiden biri olan “yorumlama, analiz etme ve tanı koyma” hatalı iletişim dilini kullanmış oldunuz. Her çocuğun okula gitmek zorunda olduğunu söyleyerek ikinci hatalı iletişim dili olan “emir verme ve yönlendirmeyi” kullandınız. Hastalanmanın çare olmadığını söyleyerek bir başka hatalı iletişim dilini, yani nasihat etme ve ahlak dersi vermeyi kullandınız. Derslerinden geri kalacağını ve başarısız duruma düşeceğini söyleyerek bir başka hatalı iletişim dilini, “öğretme ve mantıklı düşünceler teklif etmeyi” kullandınız.
Şimdi aynı olaya kabul dilini ve etkili dinlemeyi bilen bir baba gözüyle yaklaşalım. Çocukla baba arasında geçen diyalog muhtemelen şöyle olurdu:
Çocuk: –“Ne olurdu, ben de Hatice gibi hastalanıp okula gitmek zorunda kalmasaydım. O ne kadar şanslı.”
Baba: –“Hatice’ye özeniyorsun.”
Çocuk: –“O hasta olduğu için okula gitmiyor. Ben her gün gitmek zorundayım.”
Baba: –“Arada bir okula gitmek istemiyorsun.”
Çocuk: –“Evet. Özellikle İngilizce dersi olduğu gün.”
Baba: –“İngilizce dersini sevmiyorsun.”
Çocuk: –“Aslında İngilizce dersini değil de… .”
Baba: –“İngilizce öğretmenini sevmiyorsun.”
Çocuk: –“Bir kelimeyi yanlış söylediğim zaman beni taklit edip alay ediyor. Bütün sınıf bana gülüyor. Ondan nefret ediyorum. Birkaç gözde öğrencisi var, okuma parçalarını hep onlara okutturuyor.”
Bundan sonrası artık kolaydır. Baba etkin dinleme yaparak ve tipik on iki hatalı iletişim yollarından hiç birine başvurmadan çocuğun duygularını olduğu gibi kabul ederek problemi kendisine buldurdu. Problem okul korkusu değil, İngilizce öğretmenidir.
Kabul Dilinin Olumlu Etkisi Hemen Hissedilir
Herhangi bir ilişkide kabul edilen çocuk büyüyebilir, gelişebilir, yapıcı değişikliklere uğrayabilir. Ne yazık ki anne babaların çoğu çocuklarını büyütürken geleneklere uyarak kabul dili yerine kabulsüzlük dili kullanır, “hayır” derler: “Hayır, dersini bitirmeden dışarı çıkamazsın! Hayır, Taner’le arkadaşlık yapmanı istemiyorum!. Hayır, tabağındaki yemeği bitirmeden sofradan kalkmayacaksın! Hayır, yeterince çalışmıyorsun! Hayır, bu saatte tek başına sokağa çıkmana izin veremem!” Eleştirme, yargılama, öğüt verme, uyarma ve emir verme çocukta olumsuz duygular uyandırdığı için bir bakıma kabulsüzlük anlamı taşırlar.
Kabul dilini kullandığımızda çocuklar yapıcı bir biçimde nasıl konuşulacağını öğrenir. Çocuklara kendilerini iyi hissettirir, onları konuşmaya yüreklendirir, duygularını açıklamalarına yardım eder, benlik kaygılarını giderir, öz güven duygularını güçlendirir. Ancak, bütün iyi niyetlerine rağmen, anne babaların çoğu farkında olmadan yukarıda örneklerini verdiğimiz negatif iletişim dilini kullanırlar. Bu tür konuşmalar çocuklarda yetersizlik ve suçluluk hissi uyandırır, duygularını açıkça dile getirmelerini engeller, sosyal fobi geliştirmelerine neden olur. Gerçek sevgi, onları olduğu gibi kabul etmektir.
Neden bazı insanlarla beraber olmaktan sıkılırız?
Bu soruma bir genç: “Çünkü onlarla paylaşacak fazla şeyimiz yoktur” cevabını vermişti. Genç doğru söylüyordu. Paylaşmak demek kabul etmek demektir. Birinin tipimizi, davranışlarımızı ve görüşlerimizi beğenmediğini yani bizi olduğumuz gibi kabul etmediğini hissettiğimiz zaman onunla birlikte olmak istemeyiz. Şimdi sorumuzu pozitif yöne çevirelim: Neden bazı insanlarla beraber olmaktan zevk alırız? Neden çekinmeden onlara sırrımızı açabilir, içimizi dökebiliriz? Çünkü bizi olduğumuz gibi kabul eder, değiştirmeye çalışmazlar. İyi bir dinleyicidirler. Bizi dinlerken akıl vermeye kalkmaz, eleştirmez, suçlamazlar. Onlarla konuştuktan sonra kendimizi rahatlamış hissederiz.
Psikologların birinci özelliği etkin dinlemeyi bilmeleri, yani iyi bir dinleyici olmalarıdır. Danışmak için bize gelen liseli genç bir kızımızı bir saat süreyle etkin olarak dinledim. Ailesiyle, okuluyla, arkadaşlarıyla ve kendisiyle olan bütün sıkıntılarını anlattıktan sonra: “Bana bütün bu sıkıntılardan nasıl kurtulacağımı söylemeyecek misiniz?” diye sordu. “Önce sıkıntıların kaynağını bulmamız lazım,” dedim. Bunu da ileriki seanslarda seninle birlikte yapacağız.” Yüzüme baktı: “Hayret, dedi, hiçbir şey söylemediğiniz halde kendimi rahatlamış hissediyorum. Size anlattıklarımı daha önce hiç kimseyle paylaşmamıştım. Annem ve babam da buna dâhil. Zaten onlara hiçbir şeyimi anlatmam.”
Yanlış Davranışlar da Kabul Edilmeli mi?
Anne babaların aklına şöyle bir soru gelebilir: “Çocukların yanlış davranışları karşısında ne yapacağız? Kabul diline bunlar da dâhil mi?” İnsanlar nedense anne baba olunca yeni bir rol üstlenip insan olduklarını unutur, tuhaflaşırlar. Bu tuhaflaşmayı anne baba olmanın getirdiği bir sorumluluk zannederler. Anne ve babanın da her insan gibi duyguları, kusurları ve eksikleri olduğunu unuturlar. Duyguları ne olursa olsun, bunları ifade etmede kendilerini özgür hissetmezler. İyi bir anne baba olmak için kızgınlıklarını, hatalarını, bilgisizliklerini gizleme gereği duyarlar. Çocuklarına iyi örnek olmak için daima tutarlı olmak ve hep iyi şeyler yapmak zorundadırlar. Her konuda fedakârlık yapmaları, kendi arzu ve isteklerini bir kenara bırakıp çocukların isteklerine öncelik vermeleri gerekir.
Anne babaların alkışlamaya değer bu iyi niyetli davranışları ne yazık ki çocuklar üzerinde çok az etki yapar. Çünkü çocuklar iyi birer gözlemcidir. Anne babaların hep iyi ve kusursuz görünmek için kendilerini ne kadar zorladıklarını fark ederler. Dört yaşındaki bir kız çocuğu kendisini haksız yere cezalandıran annesine şöyle diyordu: “Haydi anne, haksızlık yaptığını kabul et. Ben haksızlık yaptığım zaman özür diliyorum, sen neden dilemiyorsun? Eğer özür dilersen seni affederim ve daha çok severim.” Gerçek olan şu ki, çocuklar anne ve babalarını insan olarak görmek istiyorlar, melek olarak değil. İnsan olmaları onları çocukların gözünde küçültmez.
Çoğu anne babalar, özellikle “kaybedenler” grubuna girenler, çocukların sağlıklı bir kişilik kazanmaları için her isteklerinin yerine getirilmesi ve onları üzecek davranışlardan uzak durulması gerektiğini zannederler. Çocuğun beğenmedikleri bir davranışına kızdıkları halde kızmamış gibi davranırlar. “Kazananlar” grubuna giren anne babaların ise kabul alanları çok dardır. Çocukları sürekli kontrol altında tutar, yanlış yapmamaları için uyarırlar: “Sınava iyi hazırlandığından emin misin? Balkon demirinden uzak dur, düşebilirsin! Çikolata verdiği için amcaya teşekkür ettin mi? Bu davranışın hiç hoş değil, çabuk arkadaşından özür dile!”
Bazen çocuklardan biri o kadar şımarır ve yaramazlık yapar ki katlanmak mümkün olmaz. Bu durumda rahatsızlığımızı dile getirmek ve çocuktan uslu durmasını istemek anne baba olarak en tabi hakkımızdır. Yaramaz çocuğa müdahale etmediğimiz taktirde diğer çocuklara haksızlık yapmış oluruz. Bazı kitaplarda her nedense anne ve babalara çocukları birbirinden ayırmamaları ve onları aynı derecede kabullenmeleri istenir. İnsanlar birbirine benzemediği gibi çocuklar da benzemeyecektir. İnsanları kişilik özelliklerinden dolayı aynı derecede kabullenemeyiz. Kimine yakınlık ve sempati duyduğumuz halde kimine mesafeli durmayı tercih ederiz. Çocuklar için de aynı şey geçerlidir. Yaramaz ve tembel çocukla, uysal ve çalışkan çocuğu aynı derecede kabullenmemiz mümkün değildir. Ne var ki çoğu anne babalar, yaramaz ve tembel çocuğun daha çok ilgiye ve korumaya ihtiyacı olduğunu düşünerek uysal ve çalışkan çocuğu ihmal ederler. Bunu yaparken de “o zaten kendi kendine yetiyor, problem çıkarmıyor” derler.
Çocukların davranışlarını kabul edilebilir ve kabul edilemez olarak iki grupta toplayabiliriz. Bazı çocukların kabul edilemez davranışlar alanı diğer çocuklardan daha fazladır. Anne babalar genellikle çocukların davranışları hakkında her zaman aynı tepkide bulunmazlar. Neşeli ve mutlu iken kabul ettikleri bir davranışa üzgün ve mutsuz oldukları zaman kızabilirler. Aile içinde kabul ettikleri bir davranışı misafir olduğu zaman kabul etmez, çocuğu uyarma gereği duyarlar: “Ahmet, böreği elinle yemek çok ayıp, çatalını kullan lütfen!” Çocuk aynı davranışın kimi zaman kabul edilip kimi zaman kabul edilmediğini bir türlü anlayamaz. Doğru ile yanlışı birbirine karıştırır.
Hiç kimse mükemmel değildir. Anne baba da olsak bazen sinirlerimize hakim olamaz çocuğa gereğinden fazla sert davranabiliriz. Eğer bu davranışımızın sebebini açıklarsak; çocuk bize anlayış gösterecek, duyguları incinmeyecektir.
Anne: –“Özür dilerim kızım, sinirlerime hâkim olamadım.”
Çocuk: –“Bugün çok sinirlisin.”
Anne: –“Evet. Anlayış göster lütfen.”
Çocuk: –“Üzülme anneciğim, bana bağırdığın için sana kızmadım.”
Karşınızdakini Etkin Dinlediğinizde Onun Duygularını Önemsediğinizi Göstermiş Olursunuz
İnsanların çoğu duygularını bastırarak, unutmaya çalışarak, başka şeyler düşünerek bunlardan kurtulabileceklerini sanırlar. Bastırılmış duygular şuur altında birikerek ruh sağlığımızı tehdit etmeye başlar. Oysa sıkıntı veren duygular, açıkça dile getirildiklerinde etkilerini kaybeder. Anne babalar etkin dinleyerek, çocukların duygularını tam olarak açıklamalarına yardımcı olmalıdır. Duygular bizim bir parçamızdır. Duygusuz insan düşünülemez. Sevinç, neşe, güven ve mutluluk veren duygular ne kadar normalse; üzüntü, kaygı, şüphe, endişe ve korku veren duygular da o kadar normaldir. Olumsuz duygularından dolayı kınanmadığını, suçlanmadığını ve anlayışla karşılandığını gören bir çocuk duygularından korkmamayı öğrenir.
Anne babalar etkin dinleyerek çocuklarının duygularını kabul ettiklerini gösterir ve onların da kendi duygularını kabul etmelerine yardımcı olurlar. Bir başkası tarafından kabul görmek ve anlaşılmak insana o kadar iyi gelir ki, anlatan kendisini dinleyip anlayana karşı her zaman sıcak duygular besler. Benzer duygular anne babalarda da uyanır. Çocuklarına karşı daha sıcak ve yakın duygular beslemeye başlarlar. Biri sizi dinleyince, size de onu dinlemek daha kolay gelir. Bu yüzden anne babalar çocuklarını daha önce dinlemişlerse, çocuklar da anne babalarını dinlerler. Çocuklarının kendilerini dinlemediğinden yakınan anne babalar, büyük ihtimalle, çocuklarını dinleme konusunda iyi örnek olmamışlardır.
Etkin dinleme, çocuğun kendi kendine düşünerek, sorununa kendi çözümünü bulmasına yardım eder. Öğüt vermek, öneri getirmek, emir vermek ve benzeri iletişim hataları sorunun çözümünü çocuktan alarak ona güven duyulmadığını iletir. Bu nedenle etkin dinleme bir çocuğun bağımsız, kendi sorumluluğunu taşıyan, kendi kendini yönetebilen bir kişilik oluşturmasına yardım etmenin en etkili yollarından biridir.
Anne baba olarak genellikle çocuklarımızın hangi durumlarda hangi duyguları yaşayacaklarına dair görüşlerimiz vardır. Oysa çocuklar da insandır, farklı duygular yaşayabilir. Bu duygular bizimkilerden ne kadar farklı olursa olsun, bunları kabul etmeyi öğrenmeliyiz. Bin bir zahmetle eğittiğimiz çocuklarımızın artık bize bağımlı olmayan, bizden ayrı, farklı bir kişi olduğunu kabul etmemiz gerekir. Bu kabul, çocuğumuzun kendi duygularının olmasına ve olayları kendince algılamasına izin vermemizi kolaylaştırır.
Çocuklarımızla iletişim kurarken söz dilinin yanında vücut dilimizi de kullanırız. Canımızı sıkan bir davranışından dolayı kızmadığımızı söyleriz,. Ancak vücut dilimiz, gerilmiş yüz hatlarımızla, kızdığımızı göstererek bizi yalanlar. Çocuk vücut dilimizi okumakta çok ustadır.
Çocuk: –“Paltomu sınıfta unuttuğum için bana kızdın değil mi?”
Anne: –“Hayır, kızmadım.”
Çocuk: –“Kızdığını biliyorum, yüzünden belli.”
Çocukla aynı sosyal ortamı paylaşırken hiç konuşmasak dahi yine iletişimde bulunuyoruz demektir. Çocuğumuzun yanı başımızda renkli elişi kâğıtlarıyla “kes-yapıştır” türünden bir ev resmi yaptığını var sayalım. Onun işine karışmıyorsak, kendi özel evini yapmasına izin veriyorsak, sözsüz bir kabul iletisi göndermiş oluruz. Çocuk, “Yaptığım şey doğru. Annem işime karışmıyor, yaptığım şeyi kabul ediyor” diye düşünecektir.
Anne babaların çoğu maalesef çocukları kendi haline bırakmazlar, işlerine karışarak, denetleyerek, yardım ederek onlara kabul edilmedikleri duygusunu yaşatırlar.
Her Şeyi Doğru Bildiğini Zannedenler İçin Değişmek Zordur
Etkin dinleme yaparken, çocuğun duygularını doğru anlayabilmemiz için, kendi duygularımızı ve ön yargılarımızı askıya almamız gerekir. Bunu da ancak kendimizi çocuğun yerine koyarak başarabiliriz. Hatalı iletişim dilini kullanmadan etkili dinleme yapan anne babaya bir şeyler olur. Çocuğun gerçekte ne düşündüğünü ve ne hissettiğini anlamaya, olaylara onun gözüyle bakmaya başlar. Buna psikolojide “empati” diyoruz.
Empati yapmasını bilen anne baba sayısı çok azdır. Bir başka deyişle karşısındaki insanı dinlerken kendisini onun yerine koyan ve onu anlamak için çaba gösteren insan sayısı çok azdır. Karşımızdaki insanı anladığımız ve duygularını kabul ettiğimiz zaman kendi görüşlerimizi yeniden gözden geçirme ve yorumlama gereği duyarız. Karşımızdaki insanı gerçekten anladığımız ve ona hak verdiğimiz an değişiriz. Bu, her şeyi bildiğini zanneden, önüne gelene akıl veren, görüşlerinin yüzde yüz doğru olduğunu zanneden insanlar için korkutucu olabilir. Çünkü onlar yeni fikirlere ve farklı görüşlere açık değildir.
Yorumlar