Ayet ve Hadislerle Miraç Gecesi Yaşananlar

Ayet ve Hadislerle Miraç Gecesi Yaşananlar

Miraç Hadisesi İlgili Ayetler

İsra ve Miraç hadisesi, hicretten 18 ay evvel vuku bulmuştur. Ayet ve hadis-i şerifler ışığında Miraç’ta vuku bulan tüm hadiseler…

Miraç, göğe çıkma, yükselme, Hazret-i Muhammed -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in göğe çıkarak Allâh Teâlâ ile görüşmesi anlamına gelmektedir.

Miraç Gecesini Anlatan İsra Suresi

İsra ve Miraç olarak ifade edilen bu ilâhî ikram, bütün beşerî perdeler kaldırılarak idraklerin ötesinde ve tamamen ilâhî ölçülerle gerçekleşen bir lütuftur. Meselâ, beşerî mâniada mekân ve zaman mefhumu ortadan kalkmış, milyarlarca insan ömrüne sığmayacak kadar uzun bir yolculuk ve sayısız müşahedeler, bir saniyeden daha az bir zaman içerisinde vuku bulmuştur.

Hak Teâlâ buyurur:

“Kulunu (Muhammed -aleyhissalâtü vesselâm-’ı) bir gece, Mescid-i Harâm’dan kendisine bâzı âyetlerimizi göstermek için, etrâfını mübârek kıldığımız Mescid-i Aksâ’ya götüren Allâh, her türlü noksan sıfatlardan münezzehtir. Şüphesiz O, her şeyi hakkıyla bilen, hakkıyla görendir.”

(el-İsrâ, 1)

Âyet-i kerime, ifade ettiği mühim ve şaşılacak işlerin ehemmiyetine dikkat çekmek üzere tenzih ile başlamıştır. Müfessirlerin beyanına göre سُبْحَانَ, Cenâb-ı Hakk’ın, noksan sıfatlardan tam bir şekilde münezzeh olduğunu ifade eder. Ayrıca Hakk’ın harikulade sanatı karşısında hayret ifadesi olarak da kullanılmaktadır. Aynı zamanda mühim tesbihattandır.

Miraçla İlgili Diğer Ayetler

Miraçla İlgili Diğer Ayetler

Allâh Teâlâ, Mîrâç’ı, Kur’ân-ı Kerîm’de şöyle beyan buyurur:

“İnmekte olan yıldıza andolsun.”

(en-Necm, 1)

Surenin bu şekilde bir kasemle başlaması, ihtiva ettiği hakikate karşı münkirler tarafından yapılabilecek itirazlar sebebiyle Miraç’ın hakkaniyetini vurgulamak içindir. Nitekim bu husus, kasemin ardından gelen âyet-i kerîmelerle de şöyle te’yîd edilmektedir:

“Sâhibiniz (Muhammed Mustafâ) sapmadı ve bâtıla inanmadı. O, arzusuna göre de konuşmamaktadır. O’nun konuşması vahiyden başka bir şey değildir. Çünkü (bildirdiklerini) O’na güçlü, kuvvetli ve üstün yaratılışlı biri (olan Cebrâîl, Rabbinin emri üzere) öğretti. Sonra en yüksek ufukta (Sidretü’l-Müntehâ’da) iken asıl şekliyle istivâ etti (doğruldu).”

(en-Necm, 2-7)

Ayette geçen “istiva” ifadesi, kaplama, kuşatma ve doğrulma manalarına gelir. Müfessirlerin ekserisi, istiva kelimesinin fâilinin Cebrâîl -aleyhisselâm- olduğunu beyan etmekle birlikte, tercihen onu Hazret-i Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’e izâfe ederler. Bu durumda istiva, Allâh Rasûlü’nün kadr ü kıymetinin, rütbe ve makamının yüksekliğini ifade etmektedir. Yâni Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, önce en yüksek ufukta doğruldu:

“Sonra yaklaştı ve tedellî etti.”

(en-Necm, 8)

Yâni, Varlık Nûru, ilâhî cezbenin eseri olarak yukarıya çekildi. Bulunduğu yer ve makamdan daha yukarı çıkarıldı.

Böylece Cenâb-ı Peygamber, Mîrâc’da en yüksek ufukta yalnız istiva ile kalmayıp Allah’a doğru yaklaştı. Ardından ilâhî cezbenin tesiri arttı, arttı, arttı ve Hazret-i Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, bir anda en yüksek ufkun ötelerine geçiverdi:

“(Muhammed Mustafâ ile Rabbinin) araları, iki yay arası kadar, ya da daha yakın oldu.”

(en-Necm, 9)

Ayet-i kerimedeki: قَابَ قَوْسَيْنِ اَوْ اَدْنَى “İki yay arası veya daha az mesafe” ifadesi, beşeriyet üstü bir gerçeğin beşer idrakine sığdırılabilmesi için kullanılmış bir teşbih ifadesidir. Şöyle ki:

İslâm’dan evvel Araplar, bir ittifak kurmak üzere antlaşacakları zaman iki yay çıkarır, birini diğerinin üzerine koyarak ikisinin “kāb”ını (yayın, kabza ile kiriş kısmı olan iki köşe aralığını) birleştirirler, sonra da ikisini berâber çekip onlarla bir ok atarlardı. Bu, onlardan birinin razı olacağı şeye diğerlerinin de razı olacağını, birisini gazaplandıran şeyin diğerlerini de gazaplandıracağını ifade eden bir beraberlik ve bütünlük antlaşmasıydı.

Buna göre “kābe kavseyn”, hem maddî hem de manevi yakınlığı ihtiva eden ve beşer idrakini aşan ulvî bir hakikattir. Yâni Hazret-i Muhammed Mustafâ -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, bu noktada Rabbine o kadar yaklaştı ki, bütün vâsıtalar kaldırıldı ve doğrudan doğruya:

“Allâh o anda kuluna vahyini bildirdi.”

(en-Necm, 10)

Miraç ile İlgili Hadisler

Miraç ile İlgili Hadisler

Gerçekten Miraç’ta Allah Resulü -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, sayılamayacak kadar çok ayetler görmüştür.

Nitekim bir hadîs-i şerîflerinde şöyle buyururlar:

“(O gece) göğe yükseltildim. Öyle bir makama çıktım ki, orada kalemlerin gıcırtılarını duyuyordum.”

(Buhârî, Salât, 1)

Yâni Allâh Resûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem- öyle bir makam ve seviyeye çıkarıldı ki, orada kâinatın mukadderatını yazan kalemlerin seslerini işitiyor, idrak ötesi hakikatlere muttali oluyordu.

Miraç vesilesiyle şu hakikate de temas etmek gerekir ki, insanlar, zaman bakımından sâdece mazinin müşahede ve intibaları ile dolu oldukları hâlde, peygamberler, -Cenâb-ı Hakk’ın dilediği ölçüde- hem mazi hem hâl hem de istikbâl bilgileri ile donanmışlardır. Rasûlullâh -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in mahşer ahvâlinden haber verişi ve bu haberleri “gördüm, duydum” gibi olmuş bir surette ifade buyurması, işte bu gerçeğin bir tezahürüdür.

Nitekim Allah Resulü -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, mazi, hâl ve istikbâl boyutlarından müstağni olduğu Miraç Gecesi’nde istikbâle âit birtakım ibretli vak’alar seyretmiş ve bunları mazi sigasıyla, yâni olmuş bir surette aktarmışlardır. Bununla alâkalı bir misal de Aşere-i Mübeşşere’den olan Abdurrahmân bin Avf Hazretleri hakkındadır.

Hadîs-i şerîfte buyrulur:

“O gece (Mîrâc Gecesi’nde) Abdurrahmân bin Avf’ı gördüm. Cennete, oturduğu yerde emekleyerek giriyordu. Ona dedim ki:

«–Niçin bu kadar ağır geliyorsun?»

Dedi ki:

«–Yâ Resûlallâh! Malımın hesâbı dolayısıyla, çocukları bile ihtiyarlatacak kadar ağır sıkıntılar geçirdim. Öyle ki, bir daha sizi göremeyeceğimi zannettim…»”

(Muhammed Pârsâ, Faslu’l-Hıtâb, s. 403)

Abdurrahmân bin Avf -radıyallâhu anh-, Medine’ye hicret etmiş ve zengin olmuştu. Bir gün kulağına bu geldi. Hemen Hazret-i Âişe -radıyallâhu anhâ-’nın yanına giderek, Hazret-i Peygamber’den böyle bir hadis-i şerifin vârid olup olmadığını sordu. Âişe -radıyallâhu anhâ-, bu hadisin vârid olduğunu söyleyince, sevincinden yüreği kanatlanan Abdurrahmân bin Avf Hazretleri, o sırada Şam’dan yeni gelmiş bulunan kervanını olduğu gibi derhâl Allah yolunda infak eyledi.

Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Hazret-i Muhammed Mustafa-1, Erkam Yayınları

Yorumlar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir