Geçmişten günümüze kahve ya da çay eşliğinde yalnızca gazete, dergi, kitapların okunması dışında haber ve söz alışverişi gibi işlevlerle sınırlı kalmayan kahvehane ve kıraathaneler, edebi tartışmalara da sahne oluyor. Özellikle geceleri şiir ve edebiyat yuvası halini alan bazı kıraathane veya kahvehaneler, toplanan edebiyatçıların öncülüğünde matematikten edebiyata, siyasetten toplumbilime kadar her konuyu herkesin paylaşımına sunuyor. Kimi edebiyatçılarla birlikte anılırken bazıları da yapılan felsefe tartışmalarıyla seslerini duyuruyor. Dönemin Avrupa’daki büyük kentlerinde yaşayıp da kahvehane müdavimi olmayan bir yazara nasıl ki zor rastlanırsa, İstanbul’da da edebiyatçılar, gazeteciler ve sanatçılar, kahvehanelerin müdavimleri arasında yerini alıyor.
Tarihin İçinden Gelen Bir Koku: Şehrin Tarihî Kuru Kahvecileri konusu da ilginizi çekebilir.
Peki geçmiş dönemin yazar ve şairlerinin müdavimi olduğu, eserlerini kaleme aldığı ve bir kahve eşliğinde sevenleriyle sohbet ettiği kahvehaneler halihazırda hizmete devam ediyor mu? İşte meşhur edebiyatçıların günümüze kadar ulaşan İstanbul’daki uğrak kahvehaneleri…
Küllük Kafe
İstanbul’da edebiyat etrafında buluşulan mekanların başında 1930 ve 1940’lı yıllarda ismi öne çıkan, Beyazıt’taki Küllük Kahvesi geliyor. İlk dönemler Ahmet Hamdi Tanpınar, Yahya Kemal, Faruk Nafız Çamlıbel iken sonraları Abidin Dino, Suat Derviş, Fikret Adil gibi isimler buraya sıkça gelmeye başlıyor. Hatta Abidin Dino bu kahveden aldığı ilhamla Küllük Dergisi’ni çıkarıyor. Beyazıt Meydanı’ndaki bu kahve sembolik bir şekilde yaşatılmak için İstanbul Belediyesi tarafından İBB Küllük Kafe olarak tekrar hayata geçiriliyor. Meydanı gezdikten sonra sizde bu kahveye uğrayabilirsiniz.
Pierre Loti Kahvesi
Fransız yazar ve denizci Pierre Loti, 1876’ta İstanbul’a gelerek sevdiği bir kadın için Eyüp semtine yerleşiyor. Haliç’i gören bu tepedeki kahveye gelip saatlerce burada nargile ve kahve eşliğinde vakit geçiriyor. Aziyade kitabını da burada kaleme alan yazarın ismi bu kahveye veriliyor. O günden bu yana olabildiğince az değişime uğrayan Pierre Loti’ye, Üsküdar’dan Eyüp feribotuyla gittikten sonra dilerseniz yürüyerek dilerseniz de teleferikle manzara eşliğinde çıkabilirsiniz.
İkbal Kahvesi
Kapalı Çarşı’nın yakınında Nuruosmaniye Caddesi’nde yer alan İkbal Kahvesi, edebiyat dünyasının önemli isimlerinin müdavimi olduğu bir yer. Dergah Yayınları’nın da temellerinin atıldığı ve sonrasında da âdeta derginin toplanma yeri haline gelen bir mekân, başta Orhan Kemal olmak üzere Yahya Kemal, Ahmet Haşim, Ahmet Hamdi Tanpınar, Fuat Köprülü, Enis Behiç gibi büyük edebiyatçıları da ağırlıyor. Özellikle Orhan Kemal burayı öyle benimsemiş ki kendisiyle görüşmek isteyenler evini değil burayı arayıp not bırakıyor. Bu yüzden İkbal Kahvesi “Orhan Kemal Kahvesi” diye de anılıyor. Aynı zamanda Yahya Kemal’in de çok defa öğrencilerini toplayıp derslere okuldan sonra burada devam ettiği biliniyor. Kahve 1960’lı yılların sonlarında kapatılmış ve yerine bir halı dükkanı açılmış. Günümüzdeyse Cihangir’deki Orhan Kemal Müzesi’nin girişinde kahvenin anısını yaşatmak adına açılmış bir İkbal Kahvesi bulunuyor.
Meserret Kahvesi
Bir zamanlar ünlü yazarların ve gazetecilerin uğrak yeri olan Meserret Kahvesi’nin açılış tarihi tam olarak bilinemese de 1900’lü yılların başlarında faaliyette olduğuna dair kayıtlar bulunuyor. Reşat Nuri, Yaşar Kemal, Edip Cansever, Orhan Kemal, Sait Faik gibi isimlerin sohbet duraklarından biri olan Meserret, sevinç ve şenlik anlamına geliyor. Salah Birsel, Kahveler kitabında: “Meserret Kahvesi tüm İstanbul’un kahvesidir. Orada hiç değilse bir kez oturmamış edebiyatçı da gösterilemez.” diye bahsediyor. İttihat ve Terakki Cemiyeti mensuplarının da buluşma noktası olan Meserret’in önemli bir özelliği de Yakup Cemil ve arkadaşlarının Bâb-ı Ali baskınını burada planlıyor.
Üst katları otel olarak kullanılan bir yapının alt katında faaliyette olan kahve; 60’lı yıllarda pastaneye dönüştürülürken; 70’li yıllarda banka şubesi, şimdiler de ise restoran olarak hizmet veriyor. Bir dönemin tarihine tanıklık eden bu binanın bugün okuduğumuz şiirlerin, kitapların ilk satırlarının yazıldığı yer olduğunu bilmek ne kadar heyecanlandırsa da günümüze kadar gelememesi de ayrı bir hüzün veriyor.
Yorumlar