Rabbim Bizi ve Çocuklarımızı Namaz Ehli Eyle!
“Çocuğa yedi yaşındayken namaz kılmayı öğretiniz. On yaşına bastığı hâlde kılmazsa, cezâlandırınız.”
(Ebû Dâvûd, Salât, 26; Tirmizî, Mevâkît, 182)
Dînin yaşandığı bir âile çevresinde yetişen çocuk, etrafını tanımaya başladığı günden itibaren namazla da tanışır. Kulluğu en güzel şekilde temsil eden bu ibadet, onun da ilgisini çeker. Zaten eğitimciler, erken yaşlarda çocuğun, îman esaslarını tam öğrenmeden, ibadet ve duâya daha meyilli ve istekli olduklarını söylemektedirler. Bizler de pek çok kereler, iki-üç yaşındaki çocukların, anne ve babalarının yanında onlar gibi eğilip kalkarak namaza iştirak ettiklerini görmüşüzdür. Bu da onlardaki tabiî ve fıtrî “taklid meylini” ortaya koymaktadır.
Bu yüzden eğitimin en güzel şekli, çocuğa tavsiye edilen hâlleri, bizzat yaşamak ve ona canlı örnek olmaktır. Böyle yapıldığı takdirde çocuk, namazın tıpkı oturup kalkmak, yemek-içmek gibi tabiî bir hâl olduğunu görür ve namaz kılmadığı zaman kendisinde bir eksiklik bulunduğunu hissetmeye başlar.
Dindar çevrede yetişen çocuk, namaz kılmayı yedi yaşına kadar zaten öğrenmiş olur. Bu durumda anne-babaya düşen vazife, onun bazı eksiklerini tamamlamaktan ibarettir. Yedi yaşına kadar namaz kılmayı öğrenmeyen çocuklara ise, namazın en önemli ibadet olduğu anlatılarak namaz eğitimi verilmelidir. Bazı sûreler ve duâlar öğretilmelidir.
Yedi yaş sınırı konusunda, kız ve erkek çocukları arasında fark yoktur. Evimizde veya câmide cemaatle kılınan namazlar, namaza alışmadaki en kolay yoldur. Bu yüzden anne ve babalar, çocukları, câmiden, cemaatten, umre ve hac gibi toplu ibadetlerden mahrum etmemeli, “Onlar ne anlarlar canım, daha yaşları çok küçük!” dememelidirler. Zira kendi zihnimizi ve hâtıralarımızı yokladığımızda görürüz ki, bizde iz bırakan ibadet hâtıralarının pek çoğu küçük yaşlarda elde ettiklerimizdir. Oruca, namaza, câmi ve cemaate, mevlid ve kandillere dâir çocukluk hâtıralarımız, âdeta mermere kazınmış gibi hâfızamızda yer etmektedir. Bu sebeple çocuklarımızın zihinlerini de bu güzel hâtıralarla şenlendirmeliyiz.
Çocuk evde, câmide normal şartlarda namaz kılmayı ister. Hattâ bunu severek yapar. Bütün mesele, onun bu arzusunu zorlamadan, baskı yapmadan geliştirmek ve zaman içinde daha şuurlu bir davranış hâline getirmesine yardımcı olmaktır.
Sadece çocukların değil, bütün âile fertlerinin de ibadete ve özellikle namaza ihtimam göstermesi de Kur’ân’ın üzerinde durduğu hususların başında gelir. Bu husus, birçok âyet-i kerimede haber verilmiştir.
“Ehline namazı emret. Kendin de ona sabır ile devam et!..”
(et-Tâhâ, 132)
Kur’an’da namaz ile ilgili olarak Hazret-i İbrahim (as)’ın duâsı ne kadar ibretlidir!.. Kur’ân-ı Kerîm’de, onun şöyle duâ ettiği haber verilir:
“Rabbim! Beni ve çocuklarımı namaz kılanlardan eyle! Rabbimiz, duâmızı kabul buyur.”
(İbrahim, 40)
Yine Lokman Sûresi’nde, hikmet sahibi bir baba olan Lokman (as)’ın oğluna nasihatleri sıralanırken, namaz, en başta zikredilir:
“Yavrucuğum! Namazı kıl, iyiliği emret, kötülükten vazgeçirmeye çalış, başına gelenlere sabret. Doğrusu bunlar, azmedilmeye değer işlerdir.”
(Lokman, 17)
Unutmamalıdır ki, insanın on yaşına kadar bedeni hızla büyür. On yaşından sonra ise, nefsi hızla büyür; egosu, bütün benliğini sarmaya başlar. Bu yüzden “Ben büluğdan sonra namaza başlayacağım.” diyerek kendimizi aldatmamalıyız. Namaz ibadeti, hayatımıza yerleşince diğer ibadetleri yapmak, çok daha kolay gelecektir.
Diğer taraftan namazın çocuklukta, gençlikte ve daha sonraki hayatımızda bizi, kötülük ve günahlardan koruyan bir paratoner olduğu, hiçbir zaman hatırdan çıkarılmamalıdır. Çünkü âyet-i kerîmede:
“(Rasûlüm!) Sana vahyedilen Kitâb’ı oku ve namaz kıl. Muhakkak ki, namaz, hayâsızlıktan ve kötülükten alıkoyar. Allâh’ı anmak, elbette (ibadetlerin) en büyüğüdür. Allah yaptıklarınızı (hakkıyla) bilir.”
(el-Ankebut, 45 ) buyrulmaktadır.
Yorumlar