Bir Kola, Bir Hamburger Deyip Geçmeyin!

Bir Kola, Bir Hamburger Deyip Geçmeyin!

Fast Food ve Kolanın Zararları

Fast Food ve Kolanın Zararları

Türkçe karşılığı “hızlı ve ayaküstü beslenme olan fast-food, dilimize ve kültürümüze değişmeden olduğu gibi girdi. Girmekle kalmadı, onu aramızdan atmak çok zorlaştı. Toplumumuzda bilhassa bu beslenme tarzının sebep olduğu obezite/şişmanlık, % 22,3’e kadar çıktı. Yani başka bir ifadeyle, 5 kişiden biri “obez”.

Bildiğiniz gibi fast-food tarzı beslenmede yenilenler; hamburger, pizza, ketçaplı patates kızartması, mayonezli hamburger, kola vs. Bu besinlerde doymuş yağ miktarının fazla olması, bu yağların vücutta depo edilmesine sebep oluyor. Hızlı bir şekilde kilo alınması, beraberinde karaciğerde yağlanma, şeker ve kalp hastalıkları, kanser ve Alzheimera kadar uzanan hastalıklar zincirini getiriyor.

Bir hamburger, 1000 kalori içeriyor ve 10 yaşındaki bir çocuğun günlük kalori ihtiyacının yarısını karşılıyor. Karbonhidrat ve şeker yönünden oldukça yüksek bir içeriğe sahip olan fast-foodlar, organizmanın özellikle de çocuk ve genç metabolizmasının âdeta bir canavarı oluveriyor.

Medya ve televizyon kanallarında her ne kadar uzman görüşleriyle toplum aydınlatılmaya çalışılsa da fast-foodun önüne geçmekte pek başarılı olunamıyor. Milli Eğitim Bakanlığı, 2007’de okul kantinlerinde meyve satılmasına ilişkin talimatlar verdi. Kantinler, Sağlık Bakanlığı, Milli Eğitim Bakanlığı tarafından denetlense de meyveler kantinlerde çürüyor, öğrenciler de daha çok fast-foodlarla karın doyurmaya devam ediyorlar. Öyle ki okullarda artık simit bile demode hâle geldi. Birinci ders zili çalar çalmaz öğrenciler soluğu kantinde alıyor. Genelde kahvaltısız okula gelen öğrenci kalabalığı, itişe kakışa açlıklarını yatıştırmak için hep birlikte aynı şeylere yöneliyorlar. Menüde neler mi var? Bildiğiniz tost, poğaça ve kola. Öğle teneffüsünde ise; tavuk döner, hamburger, bol ketçaplı mayonezle ekmek arası patates kızartması ve kola. Bu tabloyu, ilköğretimden üniversiteye kadar her kantinde görmek mümkün…

Bir kutu veya bardak kola deyip geçmeyin. Kola içtikten sonra; 10 çay kaşığı şeker vücudunuza girer. (Bu, günlük almanız gereken şeker miktarının tamamı kadardır). Fosforik asit, tat alma duyunuzu keser. Aşırı şeker yüklemesinden dolayı kusmanızı engeller.  Kan şekerinizde ani bir yükselme olur. Yüksek miktarda insülin patlamasına sebep olur. Karaciğeriniz, vücudunuzdaki şekeri yağa çevirerek buna bir cevap verir. Bu, sadece bir kaç dakika içinde olur. Kafein emilimi tamamlanır. Göz bebekleriniz büyür. Kan basıncınız yükselir. Karaciğeriniz kana daha fazla şeker pompalamaya başlar. Beyninizdeki adenozin reseptörleri rehâveti önlemek için bloke olur. Beyninizde dopamin salgısı artar. Bu, tıpkı eroinin vücutta yaptığı tepkimelere benzer. Kafeinin bazı özellikleri baş gösterir (tuvalet ihtiyacı gibi). Bu da vücutta depolanmış kalsiyum, magnezyum ve çinko’nun da beraberce dışarı atılması demektir. Şeker ihtiyacını tekrar duymaya başlarsınız. Kendinizi hâlsiz ve bitkin hissedersiniz. Vücudunuzda kola ile aldığınız bütün su, tekrar dışarı atıldığı için susuzluğunuzu tekrar hissedersiniz. Şeker ihtiyacını tâkiben, kafein isteği de başlayacak, sigaradaki gibi…

Öte yandan büyük mağazaların içerisinde de fast-food patlaması yaşanıyor. Alışverişten yorulan âileler, çocuklarıyla birlikte fast-food kuyruklarında âdeta yarışa giriyorlar.

Bu karanlık tablo karşısında kafa yormak ve yerine alternatifler üretmek zorundayız. İlk olarak en büyük vazife annelere düşüyor. Çocuklarını sevindirmek veya mükâfâtlandırmak için ebeveynler bu ürünleri daha çekici hâle getirmemelidirler. Evde düzenli olarak yemek pişirilmeli ve yemek saatleri düzenli olmalıdır. Hep birlikte âilece sofraya oturup, hoş sohbetler içerisinde yemek yenilmelidir. Çocuklarla birlikte meyve-sebze vs. alışverişleri için birlikte markete gidilmeli, mutfak işlerinde zaman zaman onlara da görev verilmelidir. Bilhassa alışverişe çıkmadan önce evde yemek yenmeli, alışveriş merkezlerindeki fast-fooda ihtiyaç duyulmamalıdır.

Çalışan bir anne, akşam işten eve gelince telefonla hazır yemek isteme alışkanlığına sahipse veya buzdolabı kapağının üzerinde fast-food lokantalarının telefonları olan magnetler yapıştırılmışsa, bunları en kısa sürede iptal etmedikçe çocuğuna iyi bir örnek olamayacaktır. Fast-foodu pazarlık, ödül konusu yapan âileler, onu daha cazip hâle getiriyorlar; unutmasınlar.

“-Üzümünü yersen, sana patates kızartması yaparım!” diyen bir anne, meyveyi patates karşısında daha değersiz hâle getirmiş olur.

Yine çocuklara oyuncak veren fast-food yerlerinden çocukları uzak tutmak, çizgi film aralarına yerleştirilmiş fast-food reklamlarını seyretmelerinin önüne geçmek zorundayız.

Peki, çocuklar hiç mi fast foodla beslenmemeli? Biz istesek de istemesek de bir şekilde fast-fooda bulaşacaklar. Önemli olan, bunları düzenli olarak ve sıklıkla yemeyi alışkanlık hâline getirmemeleridir. Hani belki ayda bir-iki kere dışarıda yemesi gerektiğinde yağda kızarmış tavuk parçaları yerine ızgara tavuk, kızarmış patates yerine fırınlanmış patates, salata, gazlı içecek yerine taze sıkılmış meyve suyu ve ayran tercih edilmelidir.

Okullara gelince; okullardaki bu alışkanlıklara birtakım çözüm yolları üretmemiz gerekiyor. Maalesef okulların çoğunda mutfak, araç-gereç, mekân ve eleman yetersizliği var. Bundan dolayı sıcak yemek çıkarılamıyor. Ancak okullarda var olan kaynaklar, en verimli biçimde kullanılarak; meselâ âilelerden ve çevreden yardım alınarak çareler üretilebilir.

Bazı gelişmiş ülkelerde merkezî mutfaklarda, bu iş ekonomik olarak çözülebiliyor. Merkezî mutfaklarda hazırlanan yiyecekler, uygun ve sıcak tutucu kaplarla okul yemekhânelerine dağıtılarak öğrencilerin daha sağlıklı beslenmesi sağlanmış oluyor. Bir başka yol, çocuklara kantinlerde besin değeri yüksek, ucuz ve onların damak tadına uygun çekici yiyecekler hazırlanabilir. Bunlar neler olabilir? Peynirli ve domatesli ekmek, yumurtalı peynirli ekmek, etli ekmek.. Yine peynir, zeytin, patates vs. ile hazırlanmış börek ve çörekler olabilir. Ayrıca şık kâselerde soğuk veya sıcak çorbalar satılabilir. Taze sıkılmış meyve suları, süt, ayran gibi içecekler arttırılabilir.

İstikbâlimiz olan çocuklarımızın kendi değerlerimize, Peygamber Efendimiz (sav)’in tavsiyelerine ve yaşantısına uygun bir şekilde, bedenen ve zihnen güçlü birer mü’min olmalarını sağlamamız en önemli vazifelerimizden biridir. Onlar, bize verilmiş birer emanet olduğuna göre, bu emaneti gözümüz gibi sakınmamız lâzım.

Kaynak: Şebnem Dergisi

Yorumlar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir