Ağaç Yaşken Eğiliyor
Her insan, İslâm fıtratı üzere tertemiz doğar. Âdeta bir pusulanın kuzeyi göstermesi gibi, tesir altında kalmayan insan da Allâh’ı, iyi ve güzeli bulacak şekilde yaratılmıştır. Fakat bu pusulayı çevresine konulan başka mıknatıslar başka yönlere doğru saptırabilirler.
Peygamber Efendimiz, âilenin, çocuğun dînî gelişimindeki belirleyici rolünü şöyle ifade eder:
“Doğan çocuk, fıtrat üzere, saf ve tertemiz doğar. Sonra anne-babası, onu Yahudi, Hristiyan veya mecûsî yapar. Tıpkı hayvan yavrusunun bütün âzâları tam olarak sapasağlam doğması gibi, (sonradan sahibi onun kulağını keser veya başka bir yerini bozar). Hiç yavrunun kulağı kesik olarak doğduğunu görüyor musunuz?”
(Buhârî, Cenâiz, 80; Müslim, Kader, 22)
İnsan, bir ağaca benzer. Çocukken nasıl şekillendirilirse, o şekilde kalır ve hayatına devam eder. Fakat bu, değişmez bir kimlik, kırılmaz bir yapı değildir. İnsan, akıl ve iradesiyle hayatının farklı dönemlerinde köklü değişiklikler yapar, yapabilir. Aksi hâlde terbiye/eğitim diye bir kavram olmayacağı gibi, tarihen sabit birçok “hidâyet” ve “dalâlet” tecrübesi de bulunmazdı.
Ama vurgulamak gerekir ki, çocukluk ve gençlikte kazanılan duygu, düşünce ve davranışlar, daha köklü, daha derinlere sirâyet eden ve daha uzun ömürlüdür. Bu yüzden Peygamber Efendimiz, çocukların küçük yaşlarda ibadetlere ve ibadethanelere alıştırılmasını tavsiye etmiştir.
“Çocuğa yedi yaşındayken namaz kılmayı öğretiniz. On yaşına bastığı hâlde kılmazsa, cezalandırınız.”
(Ebû Davud, Salât 26; Tirmizî, Mevâkît, 182)
Kendisi de bizzat, çocuklarını en güzel şekilde yetiştirmeye çalışmış, ibadetler konusunda gevşeklik göstermemelerini tembih etmiştir. Hadîs kitaplarında nakledilen şu rivâyet, bu mânâda ne kadar değerlidir:
“Allah Rasûlü (sav) (kızı evlendikten sonra da) her sabah Hazret-i Fâtıma (ra)’nın evine gider ve
«Haydi namaza!..»
(Buhârî, Teheccüd, 5; Tefsir (18), 1; Müslim, Müsafirîn, 206; Müsned, I, 112.)
buyururdu. Buna aylarca devam etmişti.”
Kaynak:Şebnem Dergisi
Yorumlar