Peygamberimiz ve Ebûbekir Sıddık’ı Koruyan Mağara
Hicret, Peygamber Efendimiz’in Mekke ve Medine hayatı arasındaki bir nevi geçiş koridoru, Sevr Dağı’ndaki mağara ise bu koridorun ilk durağı. Sevr Dağı, Server-i Asfiyâ (sas) ile ‘Yâr-ı Gâr’ı Hazreti Ebûbekir’i üç gün başının üzerinde ağırladı.
Hani o kafirler, onu Mekke’den çıkardıkları vakit sadece iki kişiden biri iken, ikisi de o mağarada bulundukları sırada arkadaşına
‘Üzülme, çünkü Allah bizimledir.’
diyordu. Allah onun kalbine sekînet ve kuvvet indirmişti ve onu görmediğiniz bir orduyla desteklemişti. Kâfirlerin sözünü alçaltmıştı. Yüce olan Allah’ın kelimesidir. Ve Allah güçlüdür, hikmet sahibidir.” Resûl-i Ekrem Efendimiz (sav) ile Hazreti Ebûbekir (ra) arasında Sevr Mağarası’nda geçen konuşma, Tevbe Sûresi’nin 40. âyet-i kerimesinde böyle naklediliyor.
Sevr, Kur’an-ı Kerim’in ifadesiyle ‘iki’nin hicret yolundaki ilk durağı. Mekke-i Mükerreme’nin güneybatısında bir dağ. Mescid-i Haram’a 3 kilometre uzaklıkta. Denizden yüksekliği 748, yerden yüksekliği 458 metre. Oldukça dik. Yaklaşık bir buçuk saat sürüyor zirvesine varmak. Üzerinde birçok mağara bulunuyor. Bunlardan bir tanesi Allah Resûlü’nün (sav) konakladığı mağara olarak meşhur. Bazıları ise bu mağaraya 20 metre uzaklıkta bir başka mağaranın hicrette kutlu misafirleri ağırlamakla şereflendiğini söylüyor. Her ikisi de tariflere uyuyor. Meşhur olan mağaranın uzunluk ve genişliği 1,5 metre kadar, yüksekliği ise 1,25 metre. Biri batı, diğeri doğu istikametinde ve gayet alçak iki girişi var; müşriklerin ayak hizasında kalan, güvercinin yuva yaptığı, örümceğin ağ ördüğü. Arif Nihat Asya’nın
“Şu yuva ki bilinmez
Kuşları hüdhüd müdür, güvercin mi
Kumru mu…
Kuşlarını, bir sabah
Medine’ye uçurdu mu?”
dediği.
Habib-i Hüdâ (sav) ile ‘Yâr-ı Gâr’ı Sıddık-ı Âzam, Gârü’s-Sevr’de yani Sevr Mağarası’nda üç gece kaldı. Hicret emri üzerine gece vakti çıktıkları Mekke’den bu dağa gelip konakladılar. Medine yolu üzerinde bulunmayan, çıkılması son derece güç böyle bir mekanın ilk konak olarak seçilmesi, Allah Resûlü’nün sebeplere riayetinin ve zahir-batın dengesini muhafaza etmesinin bir misâli. Müşriklerin yol üstü olmamasına rağmen bu sarp dağın zirvesine kadar tırmanıp başlarına ödül koyulan hicret yolcularını aramaları ise küfürde ki inatlarını gösteriyor.
Mağaraya ilk olarak Hazreti Ebûbekir’in girdiğini söylerler. Hz. Ebûbekir, mağarada bir hayvan çıkıp Resûlullah’a (sav) zarar vermesin diye hırkasını parçaladı ve deliklere tıkadı. Hırkasının parçaları bir deliğe yetmeyince yılan sokması tehlikesine aldırmayıp bu kez ayağıyla deliği kapattı. Sadakat onu gerektiriyordu. Sonra Hazreti Fahr-i Âlem’i buyur etti. Yılan ayağını sokunca Ebûbekir Efendimiz’in yüzü değişti. Resûlullah Aleyhisselâm, hadiseyi anladı, zehrin tesirsiz olması için dua buyurdu. Derler ki o yılan Allah Resûlü’nün mağarayı teşrifini duymuş, yüzünü görmek ümidiyle şu kadar yıldan beri beklemekteymiş. Tam âşık mâşûkuna kavuşacak derken önüne engel çıkması sabrını tüketmiş ve böyle bir harekette bulunmuş.
Hicret yolcularının peşine düşenler Medine yolunda dolaşırken, iz sürmekte mahir Kürz b. Alkame ile Sürâka b. Malik’in önderliğindeki bir grup da Sevr Dağı’na çıkıp mağaranın önüne kadar geldi. O derece ki ayakları mağaranın içinden görünmekteydi. Hazreti Ebûbekir (ra), İki Cihan Serveri’nin (sav) zarar görmesinden endişelendi ve “Yâ Resûlullah, onlardan birisi ayağını kaldıracak, ayaklarının altına bakacak olursa, ayaklarının altında bizi görecekler.” dedi. Nebiler Serveri cevaben, “Sus ey Ebûbekir, iki kişi ki üçüncüsü Allah’tır.” buyurdu: “Mahzun olma, Allah bizimledir.”
Müşrikler ise mağaranın girişine yuva yapan iki dağ güvercinini ve ağ ören örümceği görüp geri döndüler. Giderken, “Şu örümcek ağı Muhammed (Allah’ın ilmi adedince salât ve selâm olsun) doğmadan öncesine aittir.” dediler. Takdir-i ilâhî, Peygamberler Sultanı’nın kılıç çekip gelen düşmandan muhafazasında; iki narin mahluku, örümcek ve güvercini vazifelendirmişti.
Hazreti Ebûbekir’in oğlu Abdullah (radıyallahü anhümâ) gündüzleri Mekke’ye inip müşriklerin konuşmalarını dinler, geceleri mağaraya gelir, olup biteni haber verirdi. Sıddık-ı Âzam’ın çobanı Âmir b. Füheyre de geceleri Sevr sakinlerine süt götürür, hayvanları dolaştırarak Hazreti Abdullah’ın ayak izlerini silerdi. Üç gün böyle geçtikten sonra rehber olarak ücretle tutulmuş olan Abdullah b. Uraykıt, kendisine teslim edilmiş olan iki deveyle geldi ve Medine yolculuğu başladı.
Tasavvuf erbabı, ‘zikr-i hafi’ denilen sessiz zikretme usûlünün Peygamber Efendimiz (sav) tarafından Sevr Dağı’ndaki mağarada Hazreti Ebûbekir’e talim edildiğini ve oradan günümüze ulaştığını rivayet ederler. Ayrıca bu mübarek mağarayı ziyaret edenlerin “Mahzun olma” müjdesine kavuşup bir daha sıkıntı görmeyeceğine de inanılır.
Yorumlar