Siz Hiç Cihangir Camisi’ne Gittiniz mi?
Neden mi soruyorum bu soruyu?
Gitmediyseniz gidin diye. Gidin de görün diye…
Malum son birkaç haftadır ülkede ne kadar seçim çalışmaları, ülke durumunu meşgul eden siyasi olaylar ve para piyasalarının inişli çıkışlı halleri olsa da Muhteşem Yüzyıl dizisinde Şehzade Mustafa’nın ölümü de ayrı bir gündem oluşturdu.
Bahsedeceğim kelamlar, Musteşem Yüzyıl dizisiyle veya gündemle alakalı değil aslında. Sadece diziyi izlemeyen bir çok seyircinin dahi bu birkaç bölümünden haberi olduğunu bildiğimden (-bende bunlardan birisiyim çünkü.) hatırlatmak amaçlı diziden bahsetmek gereği duydum.
Şehzade Cihangir Kimdir?
Şehzade Cihangir, Osmanlı Padişahı I. Süleyman’ın Hürrem Sultan’dan olan 1531 yılında dünyaya gelen dördüncü oğlu. Doğumu itibari belirli fiziksel rahatsızlıkları vardır. Çocukluğundan beri hep kendini hayattan 1 adım geride tutmuş, kırılgan, hassas duygulara sahip çokzarif bir şehzade. Cihangir taşıdığı kamburuyla, aslında bir nevi hayatı taşımıştır sırtında. Kanuni Sultan Süleyman, Şehzade Cihangir yetişkinlik dönemine girince kendisine Amasya Valiliğini vaadetmiş ancak Cihangir, bu görevi hakkıyla idare edemeyeceğini düşünerek kabul etmemiştir. Eğitim hayatını saray içerisinde tamamlamaıştır.
Şehzade Cihangir’in harem serüveni ve eşi olmamıştır. Kardeşleri tarafından kıyaslandığında en çok Mahidevran Sultan’dan dünyaya gelen ağabeyi Şehzade Mustafa tarafından çok sevilmiştir ve kendisinin de ağabeyine aşırı muhabbeti bulunmaktadır. Bu aşırı sevgi zaten Şehzade Mustafa ile Cihangir’i aynı yıl ölümle buluşturmuştur.
Şehzade Mustafa’nın 1553 yılında Nahcivan Seferi sırasında Kanuni Sultan Süleyman’ın otağında boğulması ve haksızca düzenlenmiş bir komplo ile can vermesinin ardından, kendisinin de bu ölüme şahit olduğunu düşünen Cihangir, çektiği derin ve amansız acılar sonucunda yaşadığı ağır tramvalar sonucu aynı yıl Halep’te vefat etmiştir. Şehzade Cihangir’İn mezarı Şehzadebaşı camisinde, ağabeyi Şehzade mehmet’in yanı başında yer almaktadır.
Sultan süleyman’da şehzadesi cihangir’İn ölümünün ardından, oğlunun adına İstanbul’da bir semt kurdurmuş, bu semte de cami, imaret tekke ve türbe yaptırmıştır. Cihangir Camisi İstanbul Beyoğlu’nda Cihangir semtinde pürtelaş mahallesinde cihangir yokuşundadır. (– o kadar açık adres yazıyorum ki , gidip görün ve gerçekten bu cami de ibadet etmenin hazzına varın istiyorum.) Eserin ilk mimari üstad Mimar sinandır. Daha sonra zaman zaman geçirdiği yangınlar ve depremlerin ardından en son II.Abdulhamid tarafından yenilenmiştir ve günümüze kadar yaşamaktadır.
Mimari özellikleri olarak; dikdörtgen planda, eğimli araziye inşa edilmiştir. Çevresinde sınırlandırıcı öğe olarak yüksek duvarlarla çevrilidir. 2 adet girişi bulunmaktadır. Kubbe çapı 14 metredir. Kemer duvarları geniş yelpaze pencerelerle kaplıdır ve üst taraflar süslemelidir. Kubbe ve pandantifler kurşun kaplıdır. Caminin içerisinde bir çeşme bulunmaktadır. Son cemaat yeri kapalı olup iki yanı kubbe, ortası çapraz tonozdur. Caminin iki köşesinde tek şerefeli ikiz minareleri vardır.
Mimari anlamda zengin olan güzel zenginliklere sahip olan Cihangir camisi, bir mimar olarak benim gözümde eşssiz maneviyata sahip. Şehzade cihangirin kamburu gibi görüyorum ben camiyi. İstanbul’un sırtına oturmuş tüm heybetiyle.
Ama nakış gibi denizden bakınca nasıl kibar duruyor. Nasıl da ben cihangiri temsil ediyorum diyor. İçerisinde kıldığınız 2 rekat namazda başınızı her secdeden kaldırdığınızda gönülden şükredeceğiniz bir başka manzara var.
Size tavsiyem şudur ki, Cihangir’e düşsün yolunuz. Sonra caminin içerisinde bir gezinip durun ve oturun kıbleye karşı. Yaradan’a secde yapın. her kaldırışta başınızı bin şükür dökülsün bedeninizden.
Sonra çıkın avlusuna alın İstanbul’u karşınıza göreceksiniz.
Duanız denizin dalgası gibi yerden göge kaybolup, kabul dergahına ulaşacaktır inşallah.
Yaradan’a emanet olun.
Sevgiler.
Fotoğraflar: Tarık Başoğlu
Yorumlar