Geçtiğimiz günlerde Nuh; Büyük Tufan adlı bir sinema filmi vizyona girdi. Filmin büyük peygamberlerden Hz. Nuh’un hayatının bir kesimini ve o büyük tufan hadisesini konu edinmesi sebebiyle Müslümanların genelinde filmle alakalı izlemek ‘doğru mudur değil midir Hz. Nuh’a herhangi bir saygısızlık var mıdır’ endişesi sardı. Birkaç Arap ülkesinde yasaklanmış olması da endişelerin artmasına neden oldu. Hatta filmin başında ‘birazdan izleyecekleriniz tamamen hayal ürünüdür (buraya kadar tamam diyelim) Kur’an-ı Kerîm’de bahsedilen Hz. Nuh ile alakası yoktur’ uyarısının gösterilmesi için mahkemeye başvuranlar oldu.
Evvela şuradan başlayalım böyle bir uyarı yazısını ben komik buluyorum. Çünkü filmin zaten gerçeği anlatmak gibi bir iddiası yok dolayısıyla bunu tekrar tekrar dile getirmesine gerek de yok. Filmi savunmak gibi bir niyetim asla yok fakat insanların bu kadar ‘aptallaştırılmasına’ itirazım var. Her şeyin üzerine talimat iliştirmeye gerek yok.
Filme dönersek beklenildiği üzere hikâye Tevrat’ı merkeze alarak anlatılmış. Burada özellikle Yahudi ve Hıristiyan geleneğinde Hz. Nuh’un İbrani ataları kadar önemli bir yere sahip olmadığını ancak imanlı ve dürüst bir insan olarak takdim edildiğini söylemek gerekir. Hal böyle olunca Hıristiyan (Hollywood’un içindeki Yahudi ‘lobisini’ de düşünürsek) Yahudi yapımcıların elinden çıkma bir filmin de Hz. Nuh’u büyük bir peygamber değil diğer insanlardan farklı iyi bir insan olarak göstermesi şaşırtmamalı. Filmi izleyenler olarak filmde bizi en çok rahatsız eden şeylerin başında Nuh’un torununu kabul etmeyip öldürmek istemesi ve şarap içip mağara benzeri bir yerde çıplak bir şekilde sızması geliyordu. Bizler peygamberlerin günah işlemekten korunduklarına inanan insanlar olarak bir peygamberi böylesine sokak köşelerinde içki için sızan ‘ayyaşlar’ gibi gösterilmesinden rahatsız olduk. Lakin Tevrat’ta anlatılan şey Nuh’un tufandan sonra çiftçilik yaptığı üzüm yetiştirdiği şarap yaptığı sarhoş olduğu oğlu tarafından çadırında oğlu Hâm tarafından çıplak bir şekilde bulunduğu Hâm’ın bunu diğer kardeşlerine haber verdiği ve Nuh’un kendisine gelip bu duruma sinirlendiği ve Hâm’ın oğlunu lanetlediğidir. Kur’an-ı Kerim’de ise böyle bir şeyden hiç bahsedilmemiştir.
Kur’an-ı Kerim ile filmde anlatılan hikayenin bir diğer ayrılma noktası insanları gemiye davet edip etmemekle ilgilidir. Filmdeki Nuh karakteri de bir gemi yapıyor bir tufan olacağını öğreniyor ancak Peygamber Nuh’un aksine hiç kimseyi gemiye davet etmiyor bilakis insanların gemiye binmemesi için onlarla savaşıyor geminin önünde meydan savaşın hatta bir katliamı aratmayan şeyler yaşanıyor. İnsanları doğruya, hak yola davet eden bir peygamberin sadece kendi ailesini kurtarıp histerik bir şekilde kendileriyle beraber dünyada insan ırkının sonunu bekler halde görmek bir diğer rahatsız edici bölüm. Kur’an-ı Kerim ile Tevrat’ın tufan ve gemiyle alakalı bir diğer ayrılma noktası ise gemiye binenler hakkındadır. Kur’an-ı Kerim bizlere gemiye Hz. Nuh ve eşinin yanında üç oğlu ( Sâm, Hâm ve Yafes) ve onların eşlerinin bindiğini söylerken filmde Nuh’un çocuklarının yaşları ufak hatta Yafes henüz küçük bir çocuktur.
Nuh; Büyük Tufan ile alakalı diğer bir sorun ise filmde ‘düşmüş melekler’ denilen bir grup yaratığın var olması. Bu melekler Adem ve Havva’ya yardım ettikleri için cennetten yeryüzüne ‘düşürülmüşler’. Fakat Kur’anı Kerîm’de melekler ‘iradesi olmayan’ varlıklardır. Yani kendi kararları doğrultusunda itiraz etme yahut onaylama yetkileri/ kabiliyetleri yoktur.
Filmin ana mevzusu imana davet etmek ve bunun iman edenin kurtulması inkar edenin ise helak olması değil. Film bu hikâyeyi başlangıç noktası olarak alıp Tevrat’taki hikaye doğrultusunda ancak farklı bir bağlamda anlatıyor. Filmdeki ana mesele iman değil fakat nedir? Nuh insanlardan neden bu kadar nefret eder halde dünyanın insanlardan tamamen temizlenmesini istiyor ve sadece hayvanların bu dünyada yaşamayı hak eden masum canlılar olduğuna inanıyor? Hikâyenin oturtulduğu yerin bu soruların cevabında gizli olduğunu düşünüyorum. Burada mesele iman-küfür meselesi değil burada mesele masumiyet, insanların kötülüğü meselesi. İnsanlar yeryüzünü acımasızca kullanıyor ne hayvanlara ne bitkilere ne de diğer insanlara acıyor. Müthiş bir açgözlülük içinde oradan oraya saldırırken daha fazlasını elde edemedikleri için Tanrı’ya isyan ediyor. Her türlü kaynağın tükendiği toprağın bereketsizleştiği insanların vahşilere benzediği kırıp geçirmekten yakıp yıkmaktan geri durmadığı iyilikten uzak bencillik çağında Nuh, tufanı masumun ve kötünün ayrışması olarak yorumluyor. Günümüzün tarihin çok eski sayfalarında canlandırılması gibi bir şey bu aynı açgözlülük aynı bencillik aynı doğaya saygısızlık…
Film bilgi olarak Kur’an ile örtüşmüyor ve film olarak –özellikle ikinci yarısı- güzel değil. Ancak biz Müslümanlar kendi kitaplarını referans alıp ya da oradan ilhamla film yapan insanları yasaklamaya çalışmak yerine artık sinemanın gücünü kullanmaya başlasak biraz da biz anlatsak fena olmayacak.
Ne diyor İranlı yönetmen Mecid Mecidi: ‘Peygamberimiz bugün gelse tebliğ aracı olarak sinemayı kullanırdı.’
Yorumlar