Bir önceki yazımda panik atağın günlük dildeki kullanıma değindik ve bir bozukluk olarak tanımını yaptık. Panik bozukluk toplumda sıklıkla görülen bir hastalıktır ve çeşitli yöntemler ile tedavi edilmektedir. Panik bozukluğun tedavisinde en çok kullanılan iki tip tedavi bulunmaktadır. Bunlardan ilki ilaçla tedavidir, ikincisi ise bilişsel-davranışçı terapi ile tedavidir. Bazı durumlarda ise, hem ilaç tedavisi hem de psikoterapi uygulanmaktadır.

Panik Bozukluğun İlaçla Tedavisi

Yine bir önceki yazıda belirttiğimiz gibi panik bozukluğun sebebi beyin fonksiyonlarından olabilmektedir. Beyinde nörotransmitter dediğimiz iletici maddeler vardır. Bu maddelerden bazılarının fazla ya da eksik olması psikolojik hastalıklara yol açabilmektedir. Kullanılan psikolojik ilaçlar ise, bu maddelerin normal düzeye gelmesini sağlamaktadır.

Panik bozukluk yaşayan bir kişi psikiyatriste başvurabilir ve ilaç tedavisine başlayabilir. Bu tedaviler genellikle altı ay kadar sürmektedir. İlaca başlama ve bırakma kararı mutlaka doktor ile birlikte verilmelidir. Kişi, kendi kendine ilacı bırakmamalıdır.

İlaç kullanımı ile ilgili bir diğer tehlikeli konu ise, kişinin tekrar atak yaşama korkusu nedeniyle bir türlü ilacı bırakamamasıdır. Bu durumda, kişi ilacı bırakır bırakmaz atakların tekrar başlayacağına dair inanç geliştirir ve bu inanç sebebiyle ilaçtan doktor tavsiyesine rağmen vazgeçemez. İlacı bıraktığı durumlarda dahi “ya atak gelirse” düşüncesiyle çantasında taşımaya devam edebilir.

İlaç kullanımı ile ilgili yukarıda belirtilen tehlikeler sebebiyle, araştırmalara göre çoğunlukla ilaçla aynı hatta daha kalıcı etkisi olduğu kanıtlanan bilişsel-davranışçı psikoterapi yöntemi ile tedavi önerilmektedir.

Bilişsel-Davranışçı Psikoterapi ile Tedavi

Bilişsel-davranışçı tedavi kişinin düşüncelerine odaklanır. Psikoterapi, uzman klinik psikologlar tarafından haftalık olarak yapılmaktadır ve yaklaşık 50 dakika süren seanslardan oluşmaktadır. Bu terapiler boyunca terapist, danışanına panik atak yaşadığı durumları anlaması, atağı tetikleyen faktörleri fark etmesi ve atak hakkındaki olumsuz düşüncelerini ortaya çıkarmasına yardım eder. Panik atak kesinlikle kalp krizine, bayılmaya, felce ve ölüme yol açmaz. Fakat, atak deneyimi yaşayan kişi hissettiği yoğun çarpıntı ve nefes darlığı sebebiyle bu düşünceleri aklından silemez. Yalnızca terapist yardımıyla, atak yaşamaktan korkmadan bu düşüncelerin gerçekliğini sorgulamak mümkündür.

Psikoterapinin üzerinde çalıştığı bir diğer konu ise, kişinin panik atak yaşama endişesi ile geliştirdiği davranışlardır. Bu davranışların başında panik atak yaşama ihtimali olan durumlardan ve ortamlardan kaçmak gelmektedir. Bu kaçınmalar hastalığın devam etmesine yol açan en büyük etkendir. Yine, kişinin uzman desteği olmadan bu kaçınmalarından vazgeçmesi oldukça zordur. Psikoterapi süresince kaçınma davranışları ortaya çıkarılır ve belirli teknikler ile bu davranışlar sonlandırılır.

Araştırmalar bilişsel-davranışçı terapinin beyindeki nörotransmitter yapısını ilaçla aynı etkiyi sağlayarak değiştirdiğini göstermektedir. Bu da, kişinin düşüncelerinin beyin kimyası üzerindeki etkisini açıkça ortaya koymaktadır. Aynı zamanda, tedaviden altı ay sonra yapılan ölçümlerde psikoterapi desteği almış ve iyileşmiş kişilerde panik bozukluğun tekrarlama riski ilaçla tedavi olmuş kişilere göre çok daha düşük bulunmuştur. Bu nedenle, panik bozukluk tedavisinde etkili ve uzun süreli sonuç veren tedavi psikoterapidir.

Bilişsel-davranışçı psikoterapinin süresi kişiden kişiye değişmekle birlikte, ortalama 10-12 seans bozukluğun tedavisi için yeterli bir süredir. Psikoterapi tedavisine başlamaya uygun olmayan ve günde birkaç kez atak yaşayan hastalarda ilaç tedavisi ile terapi birlikte uygulanmaktadır.

Terapi desteği almak için:
Ayşenur Moral
0212 232 40 72
www.nisantasipsikoloji.com
(Merkezimizde yetişkin, çocuk ve aile terapisi desteği sağlanmaktadır.)