Sürekli bahsettiğim ve hiçbir zamanda söylemekten yılmayacağım “stil sahibi olmak” başlığına, bu yazıda bir daha değineceğim. Çünkü marka giyinmenin bir çılgınlık belki de bir hastalık haline geldiği şu zamanlarda insanların benliklerini kaybettiğini görmek çok şaşırtıcı!
Özellikle sosyal medyada bitmeksizin paylaşılan ve sürekli denk geldiğim marka temalı fotoğraflar oldukça rahatsız edici!
Bilirsiniz ki, dünyaca ünlü markaların ürünlerini satın alabilmek öyle herkesin harcı değil. Değerinin kat ve kat üzerinde satılan ürünler insan psikolojisine öyle güzel etki ediyor ki, o ürüne sahip olabilmek için borca girenleri bile duydum. Peki ya indirim günlerinde kapılardan taşanlara ne demeli? New York seyahatimde denk geldiğim indirim haftasında, “Chanel”in kapısından taşan insanları görünce gözlerim fal taşı gibi açılmıştı. Merak edip içeri girdiğimde indirimli halinin bile el yaktığını görünce şaşıp kalmıştım. Sıradalar çünkü mantık şu: O bir fular değil, o bir kumaş değil, o bir Chanel… Allah akıl fikir versin…
Marka değerini arttırabilmek için bin bir yol deneyen dünyaca ünlü isimler bu işi öyle iyi beceriyorlar ki, değeri 100TL bile olamayacak bir gömleğin satış fiyatı neredeyse 1000TL’den satılıyor. Neden mi?
Çünkü marka giyince insanların size bakış açısı değişecekmiş gibi üzerinizde toplumun oluşturduğu psikolojik bir baskı var. Bu baskıyı markalar reklamları ve sloganlarıyla hayatınıza empoze ediyorlar. Taktikleri de oldukça başarılı. Her ne olursa olsun o ürünü size aldırıyor. Ne de olsa nefise hoş gelen her şey insanı cezbeder.
Dikkat edin, sürekli marka ürünler giyinen insanların duruşları farklılaşır. Giydiği marka ürün onu devleştirir gibi… (devleştirmez elbette ama o bunu öyle zanneder) Giyindiğiyle kendine değer katmak ister. İnsanın kendine değil markaya yüklediği anlam, egoyu tatmin etmekten başka bir şey değildir. Önceden kalite markayı yüceltirdi artık ürün etiketi kimlik belirliyor. Etikete yüklediğimiz anlam kaliteyi ikinci plana bırakır odu. “Bir alışveriş koliğin itirafları” filmini izlerseniz sanırım beni daha iyi anlayacaksınız. Bu şaşalı dürtülerin sizi ele geçirmesine lütfen izin vermeyin.
Stil sahibi olmak, baştan aşağı aynı markadan alışveriş yapıp giyinmek değildir. Hazır kombinlenmiş parçaları satın alıp giyinince stil sahibi olmuyorsunuz. Önemli ve asıl olan farklı yerlerden aldığınız ürünleri doğru bir şekilde bir araya getirebilmektir.
Pahalı Giy ki Değer Gör (!)
Pahalı olan her zaman iyidir stratejisi hipnoz eden bir nitelik taşımakta. Siz kendinizin içinde bulunduğu durumu değerlendirirken, egonuz özgüveninizi kaybetmeye başladığınızın sesini kısar ve gerçeği fark etmenize engel olur. Pahalı giy ki değer gör güdüsüyle sizi yanıltmaya çalışır. Benim için bu gibi insanlar “kompulsif alışveriş bozukluğu” na sahiptir. Tedavi edilmesi gerekir ve kişiye ciddi zararlar verir. Şimdi kendinizi bir sorgulayın bakalım marka ürünler hayatınızda ne kadar önem taşımakta…
Unutmayın! Siz bir markanın billboardlarda asılan reklam afişi değilsiniz. Her zaman söylediğim gibi; Kendin ol! Özgün ol!
Yorumlar