Yanlış bir öğretiyle büyüyen nesilleriz. Zannederiz ki ilk savunmaya geçen ya da daha açık ifadeyle suçlanmamak için ilk suçlayan haklıdır. O yüzden suçlamayı severiz. Birileri bizi suçlamadan suçlarız ki, suçlanmayalım… Fakat olayın aslı biraz daha farklıdır; birilerini sürekli suçlama eğilimi bir korkudur.
Hayatı Zorlaştıran Suçlanma Korkusu
Yaşamımızı sürekli çıkmaza sokan bir korku ”suçlanma korkusu”
Çevrenizde yada kendi hayatınıza biraz daha gözlemci bakarsanız, mesela kimler mükemmeliyetcidir? Hata yapma korkusu olanlar. Kimler başarılı olmaya çok fazla çalışırlar? Çocukken ezilen ” senden birşey olmaz birşey başaramazsın denenler, başarısız olma korkusu yaşayanlardır.
Siz ya da çevrenizde, sürekli karşısındakileri suçlayan birileri varsa; bu kişiler genellikle aslında kendi hayatındaki eksiklikleri ortaya çıkaran kişilerdir. Kendi yaptıklarını sanki başkası yapmış gibi anlatabilirler hatta zamanla buna kendileri bile inanabiliyorlar. Bu tarz kişiler sürekli başkalarını suçlayarak hayatlarını sürdürürken, bir yandan kendini devamlı mutsuz ederler, bir yandan da herkesin uzaklaşmak istediği kişi olurlar.
Önce Aynayı Kendinize Çevirin
Bir kişiyi suçlamadan önce, bir kaç saniye durun ve aynayı kendinize çevirin, kendi iç sesinize dönün ve şöyle sorun ”Gerçekten şuan ben bu kişiyi neden suçluyorum, buna neden ihtiyaç duyuyorum?” Bazen sorunun ne olduğunu görmek çözümü kendiliğinden getirir. Kendinizin farkına vardıkça ilişkilerde suçlamamayı öğrenirsiniz.
İlişkilerde Beklentiyle Yapılanlar, Suçlama Doğurur
Sizin de zaman zaman muhakkak özel ilişkilerinizde yaşadığınız durumlar vardır. Mesela gündüzden akşamı planlarsınız birde bakmışsınız eşinizle daha akşam olmadan kavga etmişsiniz. Fakat ne zaman ki anı anda olduğu gibi kabullenmeyi deneyip, her şeyi akışına bıraksanız; gününüzü dengeli ve güzel geçirseniz akşamı da güzel geçer. Ve tabi beklentileri bir kutuya koyup ağzınıda sıkıca bantladığınız takdirde…
Çünkü beklentiyle yapılan her durumun altında umduğunu bulamayıp karşı tarafı suçlama riski vardır.
Evliliğin ilk başlarında çok rastlanan belki de bir çoğumuza tanıdık gelecek ve sonucu uzun yıllar mutsuzluğa sebep olacak bir örnekten bahsedeceğim;
Danışanımın anlattığı bir sahne; kadın kocası için akşam yemeği hazırlamıştır. Oldukça özenir, yemek masasını süsler, güzel dekor, romantik müzik ve sevgiyle eşini beklemektedir. Amacı romantik bir gece yaşamak ve tabi ki mutlu olmaktır. Erkek eve gelir ve der ki ”karnım tok”. Televizyonun başına oturup maç özetlerini izler.
Nasıl bir sahne; işte o gece aslına bakarsanız bu evlilik için uzun yıllar sürecek yaranın ve mutsuzluğun ilk adımları atılmıştır. Kadın bunca hazırlığa en azından bir teşekkür, iki güzel kelime beklerken o da ne erkek farkına bile varmamıştır. İşte size ayrılık ve mutsuzluk sebebi…
Peki biraz biz merceklerimizin yönünü değiştirelim, gerçekten erkek, eşine iltifat edip böyle bir jesti takdir etmek mi istemedi ya da gerçekten bunu daha önce hiç görmedi mi?
Bir erkek kendi ailesinden bu tarz davranışları görmediyse, yetiştirliş tarzından dolayı farkında olmadan eşini defalarca kırabilir. Burada mutlu olmayı isteyen kadın yakınmayı ya da eşinin neden olduğunu asla anlayamayacağı küsmeleri bir yana bırakıp ilişkisinde çözüm için neler yapabilir diye düşünmesi gerekir. Ve çözüm, eşi ile konuyu sakin bir şekilde konuşmasıdır. Bunu yaparken de suçlayarak, kişiliğine yönelik saldırılarla ya da ”ben senin için bunu yaptım, sen ne yaptın” tavırlarına girmemek önemlidir. Kadın konuşmayıp içine attığı sürece, ilişki gün geçtikçe kadın tarafından kötüye, erkek tarafından ise uzun süre fark edilmeyen ve sonradan patlak verecek bir duruma dönüşebilir.
”Hiç bir şeyi yirmi dört saatten fazla içinize atmayın, sonra hiç olmayacak bir zamanda hiç olmasını istemediğiniz şekilde çıkar”
Suçlamadan sakin ve haklı çıkma çabasına girmeden çözüm odaklı, sağlıklı yetişkinlerde olması gerektiği gibi diyaloğa girmek en güzel olanıdır.
Yaşam ve İlişki Koçluğu Hizmetleri üzerine ayrıntılı bilgi almak için www.interaktifdanismanlik.com ‘u ziyaret edebilirsiniz.
Yorumlar