Sene 1934. Nüzhet Haşim Bey, ailesiyle birlikte İtalya Bari’de, Türkiye Başkonsolosu olarak görev yapıyor. Ağustos vakti, Akdeniz’in huzurlu ikliminde bir bebek dünyaya merhaba diyor. Bebeğin ismi Oktay, Oktay Sinanoğlu…
Oktay Sinanoğlu Kimdir?
İkinci Dünya Savaşının patlak vermesiyle, Oktay Sinanoğlu ve ailesi Türkiye’ye kesin dönüş yapar. 1953 yılında, Ankara’daki Yenişehir Lisesi’ne burslu olarak kaydolan Oktay Sinanoğlu, okuldaki başarılarıyla göz doldurur ve liseyi birincilikle bitirir. Okuldan aldığı başarı burslu ile ABD’ye, kimya mühendisliği okuması için gönderilir. 1956 yılında Kaliforniya Üniversitesi, kimya mühendisliği bölümünü birincilikle tamamlar. 1957 yılında Massachusetts Teknoloji Enstitüsü’nü sekiz ay gibi kısa bir zamanda bitirir ve yüksek kimya mühendisi olur. Bu başarısından dolayı “Alfred Sloan” ödülüne layık görülür. Bu akademik başarı trendi istikrarlı bir şekilde devam eder. 1959 yılında Kaliforniya Üniversitesinde doktorasını tamamlar ve 1960 yılında, dünyanın en itibarlı üniversitelerinden biri olan Yale Üniversitesinde öğretim görevlisi (asistan profesör) unvanı ile göreve başlar. Henüz daha 28 yaşında “profesör” unvanını alır. Yale Üniversitesinde bu unvanı kazanan en genç bilim adamıdır.
O Bir Öte-zeka!
Oktay Sinanoğlu, Türkiye’nin en değerli bilim insanlarından biri. Kuantum kimyacısı ve aynı zamanda moleküler biyolog. Bizlerin pek de anlayamadığı, atom ve moleküllerin, çok-elektronlu mekanizmasını açıklayabilen ve 50 yıldır çözülemeyen bir matematik kuramını çözen gerçek bir öte-zeka.
Oktay Sinanoğlu’nu tanımak ve tanıtmak adına yaptıkları faaliyetlere gelin birlikte bakalım.
- 1962 yılında Orta Doğu Teknik Üniversitesi mütevelli heyeti, yalnız Oktay Sinanoğlu’na mahsus olmak üzere kendisine “Danışman Profesör” unvanını verdi. Yale Üniversitesinde ikinci bir kürsüye daha profesör olarak atandı.
- 1973’de Almanya’nın en yüksek “Aleksander von Humboldt Bilim Ödülü”nü ilk kazanan kişi oldu.
- 1975’de Japonya’nın “Uluslararası Seçkin Bilimci Ödülü”nü kazandı; yine 1975 yılında özel kanunla Oktay Sinanoğlu’na ilk ve tek Türkiye Cumhuriyeti Profesörü unvanı verildi.
- 1976’da Japonya’ya Türkiye Cumhuriyeti Özel Elçisi olarak gönderildi. Kendisi Türk-Japon kültür, bilim ve eğitim ilişkilerinin temellerini attı.
- Amerikan Bilim ve Sanat Akademisinin ilk ve tek Türk üyesidir.
- Meksika hükümeti tarafından yüksek Bilim Ödülü “Elena Moshinsky” ile ödüllendirildi.
- Dünyada yeni kurulmaya başlayan moleküler biyoloji dalının ilk profesörlerinden biri oldu. DNA sarmalının çözelti içinde o biçimde nasıl durduğuna açıklama getirdi.
- Dünyanın pek çok yerinde buluşları ve kuramları ile ilgili konferanslar verdi.
- 1980’li yıllarda çalışmalarını kimya biliminin basit bir şekilde öğretilmesine yönelik bir kuramsal çerçeve üzerinde yoğunlaştırdı. Ancak 1988’de yayımlanan çalışmaları akademik dünyada ilgi
görmedi. - 1993’te Yale Üniversitesindeki profesörlük görevlerinden erken sayılabilecek bir yaşta emekliye ayrıldı. Aynı yıl Türkiye’ye dönerek Yıldız Teknik Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi Kimya
Bölümünde profesörlüğe atandı. 2002 yılında bu görevden de emekliye ayrıldı. - Yaşamı boyunca Kuantum mekaniğine birçok katkıda bulunmuş bir bilim adamıdır. P.A.M. Dirac’in de üzerinde uğraştığı ancak çözümleyemediği bir problemi, “Kuantum mekaniği”nde, Hilbert uzayının topolojisi ve içerdiği yüksek simetrileri çözdü. Böylece kimya bilimini bu topolojik inceleme ile sağlam bir temele oturttu.
Tüm bu yazılanlar Oktay Sinanoğlu’nun yaşamına sığdırdığı etkinliklerin özeti. Derinlerde çok daha kapsamlı çalışmalara imza attığını biliyoruz.
Yaşarken Kıymeti Bilinmeyenlerden…
Türkiye’de tuhaftır, insanların yaşarken kıymeti bilinmez. Yaşarken o insan kendini de parçalasa kimse “Bu adam ne diyor yahu, durup bir dinleyelim” demez. Öldükten sonra ağıtlar yakılır. Halbuki asıl vefa, yaşarken bir insana verilen kıymettir.
28 yaşında profesör olan Oktay Sinanoğlu için de bu durum geçerli. Sinanoğlu, dünya çapındaki başarılarına rağmen, kendi ülkesinde 60 yaşında tanınmaya başlar. Şimdi muhakkak ki Oktay Sinanoğlu’nun tam olarak ne işle uğraştığını bilmeyen insanlar, Oktay Sinanoğlu içerikli taziye mesajları yazacaklar. Oysaki önce bilmek, tanımak ve anlamak gerekiyor..
Oktay Sinanoğlu’nun Türkçe’ye Duyduğu Hassasiyet
Türkiye’de bulunduğu dönemde çalışmalarını daha çok Türk ulusal kimliği ve Türk diliyle ilgili milliyetçi görüşlerini yaymaya adar. Eğitim dilinin resmi dil olması ve yabancı dilin takviyeli olarak öğretilmesi gerektiğini savunmaktadır. Matematiksel yapısından dolayı Türkçe’nin en iyi bilim dili olduğunu söylemektedir. “Bilimin bir dili olacaksa neden Türkçe olmasın?” diye sorar.
Oktay Sinanoğlu, Türk dilindeki çözülmeyi çok önceden görmüş, analiz etmiştir. Bir röportajında şöyle söylüyor: “Batı diliyle birbirimize “kendine iyi bak” yerine neden “Allah’a emanet ol” demiyoruz?” Bu konuda kendince önlemler almaya çalışmış ve dilimize giren yabancı kelimelere Türkçe karşılıklar bulmuştur. Bu durum bazıları tarafından dalga konusu gibi görülmüş olsa da lingüistik bilen insanlar bu durumun önemini fark etmiş ve fark etmeye devam edecektir. Bir dili kaybetmek, o dilin kelimelerinin yozlaşması, o toplumun değerlerini de yozlaştırır. Oktay Sinanoğlu, çocuklara Türkçe dışında verilen yabancı dil eğitimlerinin de, küresel projenin bir parçası olduğunu belirtir. Çünkü bir dili öğrendiğinizde, o dilin değerlerini de, bakış açısını da farkında olmadan kabul etmiş olursunuz.
Oktay Sinanoğlu, Türkçe’nin derin yapısını ve zenginliğini keşfeden, keşfetmekle kalmayıp bunu insanlara da anlatmaya ve bu duruma çözüm üretmeye çalışmış bir bilim insanıdır. Oktay Sinanoğlu’nun Türkçe’yi korumak için sunduğu bazı önerileri sizler için aldım: İnternet yerine örütbağ, üniversite yerine evrenkent, tren yerine hızlı katar, teknoloji yerine teknikbilim, medya yerine basın-yayın, cafe yerine çay evi veya kahvehane, turist yerine gezgin, psikoloji yerine ruhbilim, doktor yerine hekim, fuel oil yerine yakıt yağ bunlardan birkaçı.
O, Türk Einstein’ı Değil; O Oktay Sinanoğlu
Oktay Sinanoğlu’nun yer aldığı bazı röportaj ve söyleşilerde kendisinden “Türk Einstein”ı olarak bahsediliyor. Bu sıfatı ve kıyası bir iltifat olarak göremiyorum. Aksine Oktay Sinanoğlu’nun yaptıklarını küçümseyen, azaltan ve hafifleten bir atıf olarak değerlendiriyorum. Hayatının ilk 30 yıllık kısmına bunca birikimi sığdırmış bir insanı, Batı’nın diliyle neden anlatalım ki? Neden zeki olmanın kriteri sadece Einstein olsun ki? Oktay Sinanoğlu, Oktay Sinanoğlu’dur. Kıymetlidir. Özeldir. Kendi başına bir değerdir.
Böyle insanlar, kendisi başka bir aleme göçse bile düşünceleri ve paradigması daima yaşatılması gereken insanlar. Yaşarken kıymet veremedik. En azından öldükten sonra Oktay Sinanoğlu’nu anlamak ve ölümsüzleştirmek gerek..
Oktay Sinanoğlu’nu sonsuz aleme uğurluyoruz. Mekanı cennet olsun.
Yorumlar