Dedim: Çok yalnızım.
Dedi: Ben ki sana çok yakınım. Bakara-186.
Dedim: Evet biliyorum sen bana yakınsın ama ben senden uzağım, keşke ben de sana yakın olabilseydim.
Dedi: Rabbini sabah akşam, yüksek olmayan bir sesle, kendi kendine, ürpertiyle, yalvara yalvara ve için için zikret. Araf-205
Dedim: Beni affetmeni çok isterim.
Dedi: (Öyleyse) Rabbinizden bağışlanma dileyin, sonra O’na tövbe edin. Gerçekten benim rabbim, esirgeyendir, sevendir. Hud-90
Dedim: Çok günahkârım, bu kadar günahla ben ne yaparım?
Dedi: ALLAH’ın, kullarının tövbesini kabul edeceğini ve ALLAH’ın tövbeyi çok kabul eden ve pek esirgeyen olduğunu hâlâ bilmezler mi? Tevbe-104.
Dedim: Defalarca tövbe edip tövbemi bozdum, artık yüzüm kalmadı.
Dedi: ALLAH aziz ve bilendir, o günahları bağışlayan ve kullarının tövbesini kabul edendir. Ğafir-2/3.
Dedim: Bunca günahım var, hangisinin tövbesini yapayım?!
Dedi: ALLAH bütün günahları bağışlayandır. Zümer-53.
Birden “İlahım ve Rabbim benim senden başka kimim var” dedim.
“ ALLAH kuluna yetmez mi?” (Zümer-36) dedin.
Dedim: Sen ki beni bu kadar çok seviyorsun ve bana karşı bu kadar iyisin ben ne yapabilirim?
Dedi: Ey inananlar! ALLAH’ı çokça zikredin. Ve O’nu sabah-akşam tesbih edin. Sizi karanlıklardan aydınlığa çıkarmak için üzerinize rahmetini gönderen Odur. Melekleri de size istiğfar eder. ALLAH , müminlere karşı çok merhametlidir. Ahzap-41/43
Karanlıklardan aydınlığa çıkmak… Umutsuzluktan umuda.. Çaresizlikten huzura… Yokluktan varlığa ve evvelden ahire ulaşmak…
Tüm insanlığın belki de en büyük ortak noktası; iç sıkıntısı. Bir arayış ve bu arayışta yok olmak. Kendini aramak ama bulamamak. Hep bir şeylerin eksikliğinden yakınmak.. Yalnızlık; çağımızın en büyük vebası. Yokluk; gözle görülen acizlik. Zenginlik; güzel görülen aldanış. Kimse memnun değil hayatından. Dedik ya hep bir şeyler eksik… Hep bir doyumsuzluk. Doyumsuzluk da, ne uğruna? Kim uğruna? Kim için? Ne için?
Yaradılış gayesi kulluk, bizim istediğimiz ise dünyada hep bolluk. Öyle bir hal aldı ki şu faniyat, unuttuk varlığımızın sebebini. Dünya telaşı, hevesi, hevası köleleştirdi bizleri ‘hiç’ uğruna. Aman ha çabalarken de kavuşamadık huzura. Hep bir boşluk, hep bir boşluk. Tatmin olamıyor nefis. Biraz daha fazla diye diye sömürüyor içten içe beynimizi…
Peki ya Allah. O’nu nereye koyuyoruz hayatımızda? Ben merkezli hayat sistemimizde ne kadar yer veriyoruz, asıl amaca?
“İsteyin!” diyor Allah-u Teala. “İsteyin de vereyim!”. İstemekten de mi aciz kaldık? İşlediğimiz her günaha rağmen bizi bırakmayan Rabbimizden bu kadar mı uzaklaştık? Farkına varabilsek bize O’ndan başka hiç birşeyin fayda vermeyeceğinin. Vurabilsek nefsimize zinciri ve sığınabilsek tek olana. Tövbe etsek defalarca ve görsek yaşantımıza siretini. Vazgeçermiyiz bir daha O’ndan. Bir tadabilsek rahmetini… Zor değil hemde hiç zor değil. Tek mesele; kelamına muhattap olabilmek. Dünyalık herşeye bir anlık deli cesaretiyle erişirken, televizyon veya internet başından kalkıp Allah’ın kelamına, muhabbetine kavuşmak yani Kuran-ı Kerim’i okumak, namaz kılmak ve dahi O’nu anmak. O’na tutunmak bizi kurtuluşa erdirecek ve O’nla olmak arayışımıza son verecek.
Ey gönül, ey gönül, neden bu kadar gamla dolusun. Yıkıksın, kırık döküksün ama tılsımlı bir definesin sen.
Meleklerin secde etmeleri emredilen kadri yüceltilmiş bir varlıksın, bildiğin gibi değil, her varlıktan daha olgun daha ilerisin sen.
Gönül bağlanacak şeylerin eserleri, sakın eteğini tutmasın. Şems gibi, Mevlana’yı isteyerek yola koyul, yol almaya bak.
Aynanı( gönlünü) arıt, bütün sûretler ona vursun, görünsün. Galip, hele bir duygularını derle, topla da bak. Kendine bir hoşça bak, alemin özüsün sen, varlıkların gözbebeği olan insansın sen.
Diyor Şeyh Galip. Ne de güzel söylüyor: “Varlıkların gözbebeği; insan.” Nasıl da değer veriyor Allah-u Teala kullarına. Nasıl da ayırıyor diğer canlılardan ve üstün tutuyor ki bu kadar fırsat veriyor. Buna rağmen, sunulan nimetler ve verilen vaatleri yok sayıp kahrolmak niye? Hak’ka dönüp huzura erişmek varken, bu işkence ne diye? O’nun bir çıkarı yok senden. İstediği tek şey kulları huzur bulsun, şeytandan uzak dursun ve cennetine kavuşsun. Var mı aksini gösteren?
Sana sevdalı yüreğin atışları her daim secdede
Sen’in için bu koşuşturmaların hepsi…
Sen’i bulan neyi kaybeder? Sen’i kaybeden neyi bulur?
Dikenleri bulur ısırganları… Kabuslar döşenir düşlerine
Her dem yaralanır, yutkunur
Hırçın uyanışlarında haneler yıkılır
Bir bir dökülür insanlığı, sırrı dökülmüş aynalar gibi
Yazık! Her şey bulanıktır
Sana adanmamışsa; ben ona destan demem
Sen’sin gönüller tahtındaki; özgeye Sultan demem
Kalbimi çevirebilsem bir huzur beldesine,
Her dem sürebilir miyim alnımı Kabe’nin ötüsüne?
Dalları Sidre’ den yayılan bir gül ağacının gölgesinde dinlenmekse gerçek hayat
Yarabbi, beni ihlasın toprağına at
Nefsimde ne varsa gübresi olsun bağlarının
Kokusu her yanımı sarsın goncaların
Her yaprak açılan bir eldir sana! (alıntı)
YAZILARINA VE GÖRÜŞLERİNE-BİLGİNE HAYRAN KALDIM.HEP BÖYLE KAL BÖYLE DÜŞÜN.