An’ı Yaşamak mı, Paylaşmak mı?

An’ı Yaşamak mı, Paylaşmak mı?

Facebook’ta fotoğraf paylaşmak için para biriktirip tatile gidenler, yangın anında bile tweet atmayı ihmal etmeyenler, attığı her adımı gittiği her mekânı fotoğraflayıp takipçilerine bildirenler… Sosyal ağlarda ‘imaj yapmak’ için düşülen aşırı paylaşım merakı yüzünden ‘an’ı kaçırıyoruz bilmeden.

Aileniz ya da arkadaşlarınızla güzel bir gün geçirmek üzere sözleşip buluştunuz. Cep telefonu veya pek mühim (!) işleri olduğunu gösteren akıllı telefonu elinden düşmeyen biri muhakkak çıkar aranızdan. Dakikada çektiği ‘Facebook’luk fotoğraf’ sayısının haddi hesabı yoktur. Üstelik “acayip eğlendik” notuyla yapacağı havalı paylaşımlara sizi de alet etmekten çekinmez. “Hadi bir poz çekilelim.” der ısrarla, sonra bir tane daha. Mükemmel profil fotoğrafını bulana dek sürer bu durum. Bulduktan sonra bağlantı kopar mı? Asla… Foursquare’den iletiler yağmaya başlar arkadaşlarına. Tabii merak etmesinler sonuçta nerede olduğunu, anbean bilsinler! Bu esnada fotoğrafları yer bilgisiyle etiketleyebildiği Instagram uygulamasını da ihmal etmez. Amaç gidilen kafeterya veya restoranın tarihi ve doğal güzelliklerini(!) takipçilere aktarmak. Bu esnada Twitter’dan ne kadar eğlendiğinizi ispatlayacak tweetler yağmaya devam ediyor elbette. “Yemekler şöyle leziz, ortam böyle harika…”

Peki gerçekten böyle mi? Bunca hengamenin arasında kaçırdığımız bir şey yok mu? Sanal takipçilerimize paylaşım yapmaktan o anları sevdiklerimizle paylaşmayı unutuyoruz fark etmeden.

“Yangın durumunda tweet atmadan önce lütfen itfaiyeyi arayınız.” esprisi sosyal ağları öredursun sosyal medya uzmanları ve psikologlar işin ilginç bir boyutuna dikkat çekiyorlar. Zira onlara göre bu aşırı paylaşım merakının sebebi imaj oluşturma gayreti. Günlük hayatta tanıdığınız orta halli 10 kişiden 7’sinin profilinde lüks arabalarda, lüks mekânlarda çekilmiş fotoğraflar görebilirsiniz. Özellikle gidilen mekânın lüksüyle çekilen fotoğraflar ya da paylaşılan iletiler arasındaki doğru orantı dikkat çekici. Yani kişi sahip olamadığı üst kimliğe sosyal medyada kavuşarak avunuyor. Bazı uzmanlara göreyse sosyal ağ düşkünlüğü bu hevesin sebebi değil sonucu. Günlük hayatlarında gösterişi seven ve kendini olduğundan farklı bir şekilde sunmaya çalışanların sosyal ağları bu emellerinin bir aracı gibi kullandığı görüşündeler.

Tüm bunları yaparken anın tadını çıkarmayı unutan sosyal ağ müptelaları, yanlarında “Ne kadar eğlendik!” diye etiketledikleri sevdiklerine de haksızlık ediyor. Karşılarında sürekli telefonuyla oynayıp duran biri varken, onunla ‘paylaş’tıkları andan ne kadar keyif alabildikleri meçhul. An’ı yaşamak yerine paylaşmayı seçenlerin psikolojisini uzmanlarına sorduk.

Kişi düşlediği üst kimliğe sanal dünyada sahip oluyor

Mehtap Kayaoğlu (Uzman Psikolog): Fotoğrafların atılması, gidilen yerlerin tanıtılması kültürel tanıtım için yapılıyorsa gayet faydalı. Ama “Orda yemek yedik, burada çay içtik, şurada tatlı yiyoruz.” gibi gidilen yerlerin anbean paylaşılması insanın olduğundan farklı bir kişilik imajı oluşturmak istemesiyle alakalı olabiliyor. Kişi sahip olamadığı üst kimliğe sanal dünyada sahipmiş gibi davranıyor. Bu durum sürekli lüks mekânlardan bahseden, bunları fotoğraflayan kişiyi takip edenler üzerinde olumsuz duygular oluşturabilir. “Bu insanlar buralarda nasıl geziyor?” gibi üzerimize vazife olmayan sorular da merakımızı artırıyor. Bu durum gösteriş merakını da getiriyor beraberinde. Arabası olmadığını bildiğim bir tanıdığım Twitter’da “Şu an trafik çok sıkışık. Şoför önde bense arkada kitap okuyorum.” diye bir tweet atmıştı otobüsteyken. Bu tarz paylaşımların ‘an’ı kaçırmamıza yol açtığını da düşünüyorum. Ne kadar eğlendiğinizi gösteren paylaşımlar yaparken anı kaçırmak mı yoksa gerçekten keyif alarak yaşamak mı tercihimiz, karar vermek gerekiyor.

Sürekli bir şeyler paylaşırken o an birlikte olduğumuz kimselere haksızlık yapıp yapmadığımız sorusu da bir kez daha cevaplanmalı.

Fotoğraf paylaşmak için para biriktirip tatile gidenler var

Işıl Yılmaz (Adres Gezgini Sosyal Medya Uzmanı): İletişim şeklimiz değiştiğinden sosyal medya için ‘paylaşma’ dürtüsü oluşmaya başladı. Hepimiz bunun için yaşıyoruz. Sosyal ağlar kendini olduğundan farklı gösterme ve dedikodunun en fazla olduğu yerlerden. Tek kullanım amacı bu olmasa da bilinçsizce bu şekilde kullananlar var. Facebook’ta yıllardır görmediğim arkadaşlarımın evlendiğini, çocukları olduğunu görüyor onlarla irtibatımı koparmamış oluyorum. Ama sadece profiline fotoğraf eklemek için para biriktirip tatile giden kullanıcılar tanıyorum. Bu yeni işkolları da oluşturdu, “Facebook için profil fotoğrafı çekilir.” ilanlarını görmeye başladık. İletişim kanallarının değişmesiyle alakalı bir durum bu.

10-20 yıl öncesini düşünüp “Böyle şeyler yoktu.” diyebiliyoruz ama yeni nesil için böyle bir imkân da yok. Onlara normal geliyor. Anı yaşayamama çok büyük bir dezavantajı bu sosyal ağların, insanın hayattan aldığı zevki köreltiyor. Bazen fazla kaptırıyoruz kendimizi. İzmir AKM’de bir konferans sırasında üst katta yangın çıkmıştı mesela. O esnada herkes kaçışırken ben tweet atmakla meşguldüm. Herkes kendini sanal bir gazeteci gibi görüyor. Bu da karakterimize yansıyor.

‘Facebook pozu’ bana komik geliyor

Yrd. doç. dr. Erkan Saka (istanbul Bilgi Üniversitesi Fakültesi): İnsanlar sosyal medyayı kullanmadan önce de fotoğraf çekmeye meraklılardı zaten. Bir bakıma bu merak internet öncesine dayanıyor. Çoğu durumda bu merak anı yaşamayı engellemiyor, tam tersine zenginleştiriyor. Günlük hayattaki deneyimini sosyal medyada aktarmak için yaşayan istisnalar da var tabii. Günlük hayatta da maskeler içinde yaşıyoruz zaten. Sosyal medya da bu maskelerin yansıtıldığı kanallardan biri. Günlük hayatta da kendini olduğundan farklı gösterenler, imaj çalışması yapanlar var. Sosyal medya buna farklı bir boyut katıyor sadece. Gerçek hayatta da değeri hak etmeyen kişilere gereksiz bir itibar atfediliyor zaten. Sosyal ağlara da yansıyor bu durum tabii. Toplumun baskıladığı bireysellik ön plana çıkıyor yine de. Farklı kullanım olayına gelince, normalde yangın ya da deprem olursa insan kaçar. Kaçmayıp bunu sosyal medyaya aktarmaya çalışırsa orada ciddi bir hastalık vardır. Facebook’ta güzel profil fotoğrafını yakalamak evden çıkmadan önce süslenmeye benziyor bence. Ama ‘Facebook pozu’ diye bir şey var ki bu bana da komik geliyor.

İmaj devri yapay iletişimi beraberinde getirdi

Prof. Dr. Mazhar Bağlı (Yıldırım Beyazıt Üniversitesi Sosyoloji Bölümü): Güzel anları paylaşmak yerine, sosyal medyada paylaşmak için anı yaşayanlar var. Bu da gerçek gibi duran ama gerçek olmayan medyatik bilgi doğasına çok uygun. Etki alanı da çok fazla. Sosyal medya toplumsal bir değişimi de beraberinde getirdi ama değişim bir değere ya da felsefeye dayanmıyor, tamamen günlük hayatın akışına endeksli. Bu da sağlıksız bir yapılanma çıkarıyor ortaya. “Devir imaj devri” dedikleri durumu da beraberinde getiriyor bu ağlar. İmajlar üzerinden bir diyalog kuruluyor. Bu da yapay bir iletişim demek olduğundan hiç de olumlu bulmuyorum. Bu ağlar kişilerin kendini ifade etme kanallarından sadece biri olsaydı sakıncası olmazdı. Ancak diğer kanalları kapatıp yalnızca bu ağlara yönelmek ciddi sıkıntılar doğurabilir. İletişimi anlık iletilere mahkum ediyoruz. Bu da insanı nihayetinde yalnızlığa itiyor.

Yorumlar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir