Dünyadan geçerken, yol üstünde rastladığımız her şey ve herkes bize bir şeyler öğretir. Kadim bir coğrafya üzerinde rastladıklarımızı anlamaya, anlamlandırmaya ve onları daha bilindik kılmaya çalışırız. Dünyanın en anlaşılmaz notası ise şüphesiz ki insandır. İnsan, anladıkça ve anlaşıldıkça öğrenir, tekamül eder. Anlamak bizi sonsuza dek değiştirir.
Bir Muamma Olarak İnsan
Bir muammadır insan. Anlamların, kelimelerin, sessizliklerin ve suskunların denizinde süzülen bir muamma. İşte bu yüzden, yolumuzda karanlıklar yerine, bizi ışığa götüren deniz fenerleri olsun isteriz. İçimizdeki kandilin ışığı söner de göremeyiz korkusuyla, geceleri aydınlatan bir teknoloji üretmemiz de belki bundandır. Varlığımızın o muğlak fıtratını, mutlak bir şeffaflığa ulaştırmaktır gizli ve kutsal amacımız.
Dünyaya gözlerimizi ilk açtığımız anda etrafımızı anlamlandırmaya çalışırız. Bize aşina olmayan, bizi korkutur çünkü. İnsanları anlamaya çalışırken, aslında bir muammadan yola çıkarak, daha berrak bir suya ulaşmaktır hedefimiz. Ulaştığımız o berrak anlam, aynı zamanda kendi belirsizliğimizin de netleşmesidir. Flu bir görüntüdense, aklımızın ve ruhumuzun antenleriyle oynayıp, net bir görüntüyü her zaman daha çok yeğleriz. Zira her muamma içinde korku taşır.
Birbirimizi Gerçekten Anlamak
Eski yüzyılları bilemeyiz. Yeni yüzyılın insanları olan bizler için konuşacak olursak ise sanki bu çağın insanları birbirini anlamayı unutmuş gibi. Hatta anlamak ve anlaşılma, ruhumuzun modernizme sunulmuş kurbanı gibi. Hayat artık eskiye göre çok daha hızlı. İnsanlar metrolarda, arabalarda sadece işe gelip giden, dünyaya gelme amacı bu kadar sığ ve basitmişcesine yaşayan garip bir familya gibi. Anlamaya da, anlaşılmaya da zamanı yok gibi.
Birbirimizi anlamak bu kadar önemli mi? Evet. Bu sorunun cevabı elbette ki evet. Yaşam içinde karşımıza çıkan herkesin bir hikayesi var. Durup dinlemeden o insanların yanından pervasızca geçtiğimizde, o hikayelerin hepsi anlamsızlığın çöplüğünde kayboluyorlar. O yüzden birbirimizi eleştirmeden önce, yargılamadan önce, kırmadan önce ve sevmeden önce durup bir soluklanıp, o hikayeyi dinlemekte fayda var. Başka türlü birbirimizi anlamamız mümkün değil.
Anlamak Bizi Değiştirir!
Bir insanı henüz daha tanımıyorken, o kişinin hikayesini dinlememişken o insanı yargılamak çok daha kolaydır ve bu kolaylık insanın işine gelir. Zor olan önce oturup can kulağıyla dinlemek ve aklınla, kalbinle o kişiyi anlamaya çalışmaktır. İnsanlar belki de bu yüzden birbirlerini anlamak istemiyorlar. Zor olanla uğraşmaktansa, kolay yolu tercih ediyorlar. Böylece, zaten bir muamma olan fıtratımız, bir yumak misali karıştıkça karışıyor. Sonrası anlaşmazlıklar, çatışmalar, kırgınlıklar ve hayal kırıklıkları… Bunların hiçbirine gerek yok. Biraz cesaret gösterip zor olanı seçmeli. Dünyanın hızını bir nebze olsun yavaşlatıp, karşında duran kişinin sesini duyabilmeli, anlattıklarını anlayabilmeli.
İnsanları anladıkça öğrendiklerimiz bizi belki korkutur, belki de sevindirir. Bunu anlamadan bilemeyiz. Ama şu bir gerçek ki, anlamak bizi değiştirir. Belirsizliği netleştirir. Belki daha çok inciniriz, belki daha mutlu eder bildiklerimiz. Her ne olursa olsun anlamak, yüzleşmektir. İyisiyle, kötüsüyle; günahıyla, sevabıyla her anlam bize tekamül ettirir.
Şimdi bir an için durun ve düşünün. Eleştirdiğiniz insanları, incittiğiniz ve kırdığınız insanları, çok sevdiğiniz insanları veya sevmediğiniz insanları, hayatı, sonsuzluğu kısacası size ait olan her şeyi bir düşünün. Anlamlandırdıklarımız bize iç huzuru verirken, henüz bize uzak olan ve anlamlandırmadıklarımız bizi tedirgin edecektir. Öyleyse onları da anlamaya çalışın. Aramızdaki mesafelerin asıl sebebi olan muammayı ortadan kaldırmanın tek yolu birbirimizi anlamaktan geçer. Anlamaktan korkmayın ve tabi ki anlatmaktan da. Nihayetinde hayata dair sonuçları kontrol edemeyiz ama birbirimizi anladıkça, daha çok anlaşılır ve huzurlu bir dünya yaratabiliriz. Hal böyle olunca, ön yargılarımız bize hükmedemez; aklımızı selim, kalbimiz serin tutabiliriz. Yeter ki isteyin.
Mutlu ve bereketli bir hafta dilerim.
Yorumlar