Hindistan’ın Agra kentinde , kutsal Yamuna Nehri’nin doğusunda , tüm ihtişamıyla bir anıt mezar yükselir . Bu anıt mezar , Moğol-Türk Müslüman Babür İmparatorluğu’nun altıncı hükümdarı Şah Cihan tarafından , saf bir aşkla ve saf mermerden , eşi Ercümend Banu Begüm’ün anısına yaptırılmış görkemli bir eserdir . İmparator Şah Cihan’ın yaptığı bu anıt mezar , Ercümend Banu’ya olan sevgisinin de vücuda gelmiş halidir .
Şah Cihan eşine , sarayın seçilmişi anlamına gelen Mümtaz Mahal ismini vermiştir . Anlatılanlar odur ki , Şah Cihan ve Mümtaz Mahal , yaşadıkları süre içinde , birbirlerinden hiçbir zaman , bir oda mesafesinden fazla ayrı kalmamışlardır . Her sabah , dünyanın en güzel mermerleriyle süslü bir camiide , tek başına namaz kılarak güne başlayan Şah Cihan’ın , günün devamında hep eşi ve çocuklarıyla zaman geçirdiği anlatılır . Öyle ki , eşi onun hem sadık bir müttefiki , hem aklı , hem de ruhudur … Eşinin imzası olmayan fermanları asla imzalamaması , eşine duyduğu güvenin de bir ifadesidir .
1632 ilkbaharında Şah Cihan bir isyanı bastırmak üzere ülkenin güneyine doğru yol almaya başlar ve elbette ki eşi Mümtaz Mahal ile birlikte . Mümtaz Mahal ondördüncü çocuğuna hamiledir . Şah Cihan ve kervanı , güneye doğru ilerlerken , acı ve keder de onlara doğru yaklaşmaktadır …
Yüce Moğol Şah Cihan ve kervanı şehre varır . Mümtaz Mahal , vardıkları yerde bebeğini dünyaya getirirken , hayatını ani ve apansız bir şekilde kaybeder . Ruhunu Hakk’a teslim eden Mümtaz Mahal , ardında yıkık bir enkaz bırakır : Şah Cihan perişandır …
Şah Cihan , eşinin yokluğuna bir türlü alışamaz . Aşkın önünde eğilen imparator , ölümün karşısında da eğilmeyi zamanla ve derin bir keder içinde öğrenecektir … Şehre döndüklerinde , hayat arkadaşını kaybetmenin acısı daha da çöker içine . Hava kurşun gibi ağırdır yüreğinin ikliminde … … Teslimiyet ve tevekkül içinde geceler boyu Kur’an okur . Şah Cihan , bitimsiz bir matemin , sürekli kanayan yarasıdır … Bitmeyen ve dinmeyen acılarının içinde , Mümtaz Mahal anısına bir türbe yaptırmaya ve ona olan sevgisini ebedileştirmeye karar verir . Tac Mahal’i yaptırırken nehrin yatağını bile değiştirir . Bu benzersiz eserin her bir noktasına kadar tüm detaylarıyla bizzat kendisi ilgilenir . Sevgiliye gösterilen dünyalık son sadakatte hiçbir hatayı kabul edecek değildir ! Saçları beyazlamıştır ve yorgundur Şah Cihan . Nehrin yatağını değiştiren , dünyanın en saf ve en beyaz mermerleriyle , yakutları , zümrütleri , pırlantaları ile dantel gibi işlenen Tac Mahal , hakikatli aşkın mabedi ve ispatı olacaktır dünya varoldukça …
Şah Cihan ki , Mümtaz Mahal’inin gözlerinde bir bulut görse , yağmuru kendi kirpiklerinden düşer . Ona yazar kelimelerin binlercesini . Ona adar dünyanın en kıymetli hazinelerini . Şimdi bu onulmaz acısıyla yüreği yangın , yüreği kavrulmuş od … Kuru bir daldır şimdi Şah Cihan . Evlatlarının annesi , ruhunun biricik eşi Mümtaz Mahal’in yokluğu onu da çaresiz bırakır . Uyandığı her sabah , bir matemin kederine uyanır . Ve uyuduğu geceler , acının yorganı örter üzerini … Üşümeyen elleri buz keser artık !
Dünyada , aşk adına dikilmiş , en büyük ve en güzel anıt olarak kabul edilen türbe , Şah Cihan’ın büyük bir aşkla sevdiği eşi Ercümend Banu Begüm’ün doğum sırasında ölümü üzerine , onun anısına yaptırılmıştır . İnanışa göre , doğum yaparken ölen kadın kutsaldır ve şehit kabul edilmektedir . Tac Mahal yapılırken dünyanın en iyi san’atkarları şehre davet edilir . Mimar Sinan’ın yetiştirdiği talebeleri Mehmet İsa Efendi ve Mehmet İsmail Efendi , Tac Mahal’deki yazıları yazan Hattat Serdar Efendi İstanbul’dan şehre davet edilenler arasındadır . 1632 yılında başlanan bu muazzam eser , 20 yıl sonra , 1652 yılında tamamlanmıştır . Türbenin beyaz mermerden 4 minaresi bulunmaktadır ve dört duvarına da Yasin Suresi’nin tamamı büyük bir özenle yazılmıştır . Efsaneye göre , Tac Mahal’in yapımı bittikten sonra , türbe işçilerinin kolları aynı yapıttan bir tane daha yapılmaması için kesilmiştir . Bugün Hindistan’ın en fazla turist çeken bölgesi olmasına rağmen , çevresinde oluşan çarpık yapılaşma , bu tarihi yapıtın geleceğini tehdit ediyor görünmektedir . Bulunduğu şehrin bir çok noktasından açıkça görülebilen Tac Mahal , Türk-İslam mimarisinin de en önemli yapıtları arasında yer almaktadır . Romantik ve naif görünüşü ile herkesi büyüleyen , doğulu ve batılı birçok ünlü yazar ve şaire ilham kaynağı olan Tac Mahal’in , mehtaplı gecelerde , Ay’dan bile daha parlak göründüğü söylenir . Tac Mahal 1983 yılından bu yana , UNESCO’nun Dünya Miras Listesi içinde yer almaktadır .
Tac Mahal tamamlandıktan sonra , Şah Cihan bile böylesine muazzam bir eser ortaya çıkacağını tahmin etmemiş olacak ki , şöyle yazar : “ Bu eseri yapan dünyadan olamaz . Bu tasarımın cennetten geldiği belli ..! ”
Şah Cihan için Mümtaz Mahal , başındaki tacı , gönlündeki tahtıdır … Tac Mahal ise aşkın mabedidir … Aşkın mührü kalplerdedir şüphesiz . Fakat Tac Mahal , dünyadaki tüm sevgilerin de mührüdür belli ki . Aşkın ve aşıkların abidesi gibidir adeta . Tac Mahal , birbirini Hüv’el Baki rızasıyla seven insanların kutup yıldızıdır . Şah Cihan’la Mümtaz Mahal’i ölümde de birleştiren Tac Mahal , pusulasını hiç şaşırmayan bir sevgi coğrafyasıdır . Tac Mahal ki , birbirini gerçekten seven insanlar için , mahşere dek , her daim doğruyu gösterecek bir ışık , dünyanın sevgiyle döndüğünün en estetik kanıtı ve sevginin yeryüzüne atılmış imzasıdır …
Selam Ve Dua İle
Yorumlar