“Ayna, ayna tutmak, ayna evresi” psikoloji de sık kullandığımız kavramlar. “Hocam görünüşümle ilgili bir takıntım yok ama sürekli kendimi aynaya bakarken buluyorum”, “Gün içerisinde ayna karşısında o kadar çok zaman geçiriyorum ki kendime anlam veremiyorum”, “Aynalarla barışamıyorum”, “Yolda yürürken kendimi vitrin camlarında ki yansımama bakarken buluyorum” benim bir uzman olarak terapi odasında sıklıkla duyduğum cümleler. Neden “ayna”lar bu kadar çok hayatımız da?
Çocuk gelişiminde “ayna evresi” olarak adlandırılan 6-18 ayları kapsayan bir gelişim dönemi öncesinde bebekler çevresini kendilerinden ayrı olarak algılayamazlar. Bu dönem itibariyle artık dış dünyanın ve diğer bireylerin farkına varmaya başlarlar. “Ego” yani “ben” henüz bir bütüne ulaşmamıştır. Annesi tarafından veya başka bir yetişkin tarafından ayna karşısında tutulduğunda kendisini, ötekilerden ve özellikle de annesinden ayrı bir bütün olarak görür ve ilk kez kendisiyle karşı karşıya kalır. Kendisini ideal ve mükemmel olarak algılar. İç dünyasında bir puzzle gibi parça parça iken, bedenini koordine edemezken, ayna karşısında bütün bir beden ile karşı karşıyadır. Bu döneme “imgesel evre” de denir. “Kendim” veya “ben” kavramı dışarıdan bir yanılsama ile yani “imge” den gelmiştir. İmge, dış dünyadan algılanan ve nesnenin bilince yansıyan görüntüsüdür. Tüm bu bilgilerden hareketle “ayna” dediğimizde aslında her birimiz için çok erken dönemlerde psikolojik süreçlerimizin inşası ile ilgili olduğu bağlantısını kurabiliriz.
Aynalar Dışarıdan Görüneni Yansıtır
Her insan dışarıdan nasıl göründüğünü merak eder ve aynalar, dışarıdan görüneni yansıtır gibi bir algı vardır. Sosyal ortamlarda var olurken dışarıdan nasıl göründüğümüzü, evden dışarı çıkmadan önce ayna karşısına geçerek teyit ederiz. Kendi yansımamıza baktığımızda ki düşüncelerimiz, duygularımız, ötekilerle ve aynı zaman da kendimizle kurduğumuz ilişkimizi de tayin eder. Ayna karşısında kendimize bakma ihtiyacı ayrıca, bedensel görünüşümüz hakkında bilgi edinmek ve bu edindiğimiz bilgiler dışarıdan görünmeden önce var olan kusurları giderme arzumuzdan da kaynaklanır. Bazı bireyler ayna karşısında saatler geçirirken bazılarının günlerce, hatta aylarca ayna karşısına geçmediği görülür. Çok aynaya bakan kişilerin kendilerini beğenmiş, hiç bakmayanların ise kendilerine küs olduğu çıkarımını yapmak yanlış olur. Ama aynaya çok bakmak da olduğu gibi hiç bakmamak da anlamlıdır. Kiminin karşısında gördüğü görüntü egosunu besler kimisi özgüveni olmadığı için karşılaştığı görüntüyle daha çok içine döner kimisi o gün ki fiziksel görünümü ne kadar iyiyse toplantı da o kadar değer göreceğine inanır ve liste uzar gider. Ama aslında dışarıdan algılanan değildir aynanın gösterdiği. “Ayna ayna söyle bana” dediğimizde aynanın söyleyeceği aslında bizim zihnimizde olandır. Tıpkı bebeklerde olduğu gibi bir yanılsamadır aslında. Ne düşünüyorsak onu görüyoruz, daha farklısı değil.
Aynaya Kadınlar mı Erkekler mi Daha Çok Bakıyor?
Yapılan araştırmalar kadın ve erkeklerin günlük aynaya bakma sayılarının birbirinden farklı olduğunu bulmuştur. Şimdi burada durun ve kendinize sorun; kadınlar mı aynaya daha çok bakar erkekler mi? Cevapları tahmin etmek mümkün. Kadınların her zaman aynaya daha çok baktıkları algısı zihinleri kaplıyor. Bunun toplumsal cinsiyet rolleri ile alakası olduğunu düşünüyorum. Moda Psikolojisi alanında çalışmaları bulunan Prof. Dr. Karen J. Pine’a göre erkeklerin aynaya bakma oranları kadınlara nazaran 2 kat daha fazla. Şaşırtıcı değil mi? Güney Amerika’da yapılan bir başka araştırma da ise Türk erkeklerinin en fazla aynaya bakan erkekler olduğunu tespit edilmiş. Türk erkeklerinin haftada 18.8 saatlerini ayna karşısında özbakımları için ayırdıkları sonucuna varılmış. Yine İngiltere’de yapılan bir başka araştırma da ise kadınların günde 16 kez, erkeklerin ise 23 kez aynaya baktığı bulunuyor. Peki neden erkekler daha fazla aynaya bakıyor? Daha önce de bahsettiğim gibi aynada gördüğümüz aslında kendi iç dünyamızın yansımasıdır. Kadınlar aynaya kendi dış görünüşlerini kontrol etmek için bakıyor. Amacı, karşı taraf “beni” nasıl algılıyor? Erkekler ise daha çok özgüvenini görmek için bakıyor. Özgüveni yüksek olan erkeklerin daha çok ayna karşısında zaman geçirdiği biliniyor. Burada özgüvenini desteklemek için ayna karşısında göreceği yanılsama önem kazanıyor.
Ego Cinsiyetten İlham Alıyor
Erkek çocuk pek çok toplumda doğduğu an itibariyle özgüven gelişimine daha önem verilerek büyütülüyor. Tabii burada ailelerin erkek çocuğuna yüklediği anlam aslında sağlıklı bir özgüven gelişimi için olması gereken asla değil. “Benim aslan oğlum, sen güçlü, yakışıklı bir erkeksin” minvalinde söylenen söylemler çocuğun zihninde cinsiyetiyle ilgili özgüven kodlamasına sebep oluyor. “Ben güçlü, harika bir erkek çocuğuyum ve ileri de de ailemin ve sosyal çevremin bana ilettiği gibi bir erkek olmaya devam edeceğim” gibi düşünceler oluşuyor. Ego, cinsiyetten ilham alıyor. Beden bütünlüğü cinsiyet ve cinsiyete yüklenen anlamla birlikte tamamlanıyor. Yetişkin yaşama geldiğinde ise; ayna karşısına geçtiğinde karşısında ki erkek cinsiyetinin özgüvenini kontrol ederek egosunu sağlamlaştırıyor veya sarsıyor. Yeni aldığı ceketiyle ayna karşısına geçiyor ve erkek cinsiyetine yakışmış olmasına onayını veriyor veya vermiyor. Traş olduğunda, saçını kuruttuğunda, telefonla konuşurken nasıl olduğuna bakarken hep arka planda bir erkek olarak kendimi nasıl görüyorum yatıyor. Kendi ruhsal dünyamda taşıdığım annemin, babamın, sosyal çevremin bana yüklediği gibi bir erkek oldum mu/olmadım mı, asıl kontrol ettiği. Kadınlarda ise süreç farklı işliyor. Onun için ise aynada gördüğü dışarının onay vereceği Ayşe mi, Derya mı, Bengü mü, Tuğçe mi v.s. yani cinsiyetiyle değil kendi varlığıyla onay almaya çalışıyor. “Bugün fiziksel görünümüm ve kıyafetimle nasılım?”, “Arkadaşlarım, ailem, patronum beni nasıl bulacak?” v.b. diye ayna karşısına geçiyor veya “Kendimi çok çirkin hissediyorum aynada kendimi görmeye bile tahammülüm yok”, gibi düşünceler zihnini kaplıyor. Hakikat şu ki kadın veya erkek olsun, o kendinden bu kadar kaçarken, kendisiyle var olduğu (kıyafet, beden, cinsiyet, saç modeli, , cilt parlaklığı v.s’den bağımsız) gibi yüzleşemezken ve kabul edemezken kendi içinde ki güzellikleri dışarıda ki kişiler veya iç dünyasındakiler nasıl kabul etsin?
Unutmayın, aynada gördüğünüz sadece zihninizin bir yanılsamasıdır. Aynalarla barışmak kendinizle barışmakla başlar. Aynalar sadece fiziksel görüntüyü yansıtmaz içsel dünyayı da yansıtır.
Klinik Psikolog Merve Tunay Dünya
Yorumlar