Anne karnında, plasenta içinde hayata tutunmaya çalışan bebeğin yegane çevresi annesidir. Bu nedenle annenin yaşadığı her şey, doğrudan anne karnındaki bebeği de etkilemektedir. Doğum öncesinde anne ve bebeği arasında doğrudan bir etkileşim bulunmaktadır.
Doğum Öncesi Annenin Sağlık Durumu
Doğuma kadar yaşanan 280 günlük süre içerisinde, bebeğin gelişimini etkilemesi muhtemel en temel faktör annenin sağlık durumudur. Bu dönemde annenin yaşayabileceği herhangi bir bulaşıcı hastalık veya kronik rahatsızlık, üremi, gebelik diyabeti gibi rahatsızlıklar bebeğin de durumdan olumsuz etkilenmesine sebep olmaktadır. Anne adaylarının, hamilelik süreci boyunca, kendilerini özellikle enfeksiyonel hastalıklardan korumaları çok önemlidir. Elbette ki anne kadar çevrenin de bu konuda hassasiyet göstermesi gerektiği unutulmamalıdır.
Doğum Öncesi Annenin Ruhsal Durumu
Başka bir faktör annenin ruhsal durumudur. Bilindiği üzere, hormonlar doğrudan kana karışma özelliğine sahiptirler. Bebekler de plasentadaki bağ nedeniyle kandan beslenirler. Mutlu bir anne serotinin salgılar ve bu bebeğe de yansır. Aynı şekilde sürekli depresif olan annelerin bebeklerinin ise doğduktan sonra agresif bebekler olduğu görülmektedir. Herhangi bir sebeple, belki de bir travma nedeniyle gergin bir hamilelik süreci yaşamak, en çok da bebeği etkilemektedir.
Kan Uyuşmazlığı
Son yıllarda artık eskisi kadar riskli olmasa da kan uyuşmazlığı da anne karnındaki bebek açısından kontrol edilmesi gereken bir konudur. Genelde ilk çocuklarda bir problem yaşanmazken, ikinci ve üçüncü çocuklarda risk bulunmaktadır. Annenin kanında bulunan Rh ile çocuk arasındaki bu uyuşmazlık günümüzde önlenebilmektedir. Ancak yine de hamilelikten önce muhakkak dikkat edilmesi gereken bir durumdur.
Akraba Evlilikleri
Anne karnındaki bebekler için, gelişimi etkilemesi muhtemel başka bir konu da akraba evliliğidir. Kromozom yapıları üzerinde risk yaratan bu durum, bebeklerin zihinsel-bedensel gelişimlerini sekteye uğratabilecek olumsuz bir faktördür.
Alınan Kimyasallar
Doğum öncesinde gelişimi etkileyen faktörlerle devam edecek olursak yine alınan kimyasallar da plasentadaki bebeğin gelişimi için riskli durumlardır. Alınan kimyasallar içinde ; ilaçlar, soluduğumuz hava, saç boyaları, evlerin duvar boyaları gibi pek çok faktör sayılabilir. Özellikle 1950’li yıllarda, Avrupa’da yaşanan trankilizan felaketinden sonra, gebelikte kullanılabilecek ilaçlar tekrar gündeme gelmiştir. Trankilizanlar sedasyon özelliğine sahip, hafif gevşeme ve uyku hali sağlayan ilaçlardır. O yıl hamile bayanların büyük bir kısmı, depresif olduklarını gerekçe göstererek trankilazan kullanırlar. Sonuçta trankilizan kullanıp da o yıl doğum yapan annelerin bebeklerin zihinsel ve bedensel engelli bebekler olarak dünyaya geldiği görülür. Bu olaydan sonra gebelikte kullanılacak ilaçlar için ciddi tedbirler alınmaya başlanır. Her ne tedbir alınırsa alınsın emin olunan bir durum var ki ; ilaçların, hamile bayanlarda nasıl bir etkide bulunduğunu kimse bilmiyor. Gebe farelerde yapılan çalışmalar bu konuda yol gösterici olsa da sakınmakta büyük fayda var. Tıpta her zaman kar/zarar dengesi yapılır. Eğer annenin ilaç kullanmasını gerektirecek bir durum varsa, bu durum teşhis edilmeli ve tıp doktorları tarafından süreç yönetilmelidir.
Madde Bağımlılığı
Doğum öncesinde gelişimi etkileyen başka bir faktör de bağımlılıklardır. Kastettiklerimiz elbette ki alkol, sigara ve madde bağımlılığı. Son yıllarda dikkatimi çeken bir konu: sıklıkla gödüğümüz sigara içen hamile bayanlar ! Hatta geçtiğimiz zamanlarda, sadece bu durumu anlatan bir yazı yazmıştım.
Sigara içen hamile bir bayan görürseniz size muhtemelen şu gerekçeleri sıralayacaktır:
1) Sigarayı bırakırsam depresyona girerim, bebek bu durumdan olumsuz etkilenir.
2) Doktorum günde üç tane içebileceğimi söyledi.
3) Anne karnında ilk 3 ay kritik dönemdir, ben o kritik dönemi geçtim, artık içebilirim, bebeğe zararı olmaz..!
Peki acaba bu gerekçeleri sunan anne adayları haklı mı? Alkol ya da sigara bebeğin gelişimini olumsuz etkiler mi, etkilemez mi? Üzgünüm ama bu gerekçeleri sunan anne adayları elbette ki haklı değil! Ve kesin olarak artık biliyoruz ki alkol, sigara, madde hepsi doğrudan bebeğin gelişimini olumsuz etkiler! Etrafınızda böyle gerekçelerle sigara içen hamile anne adayları varsa, sigara içmelerini meşru kıldığını düşündükleri argümanlarına da cevap verelim dilerseniz. Birinci argümanda olduğu gibi bazı anneler sigarayı bıraktıklarında yaşayacakları depresyon nedeniyle sigara içtiklerini iddia ederler. Bu gerçekçi bir argüman değildir. Sigara, bir antidepresan değildir! Sigarayı bırakan bir anne adayı korkunç yıkımlar yaşamaz, aksine bu durum bebeği ve kendisi için büyük bir nimettir. Fakat sigara içmeye devam ettiği sürece oluşabilecek yıkımları kestirmek zordur ve mutlak surette zararı faydasından çoktur ! İkinci argümana gelince, hekimlerin böyle bir yönlendirme yapabilmesi pek akla makul gelmiyor. Üçüncü argüman ise tamamen bilgi yanılgısı içeriyor. Evet anne karnında ilk 12 hafta kritik dönemdir ve bu dönemde dışarıdan gelebilecek herhangi bir olumsuz müdahale, geriye dönüşü ve telafisi mümkün olmayan sonuçlar doğurabilmektedir. İlk 12 hafta insanların organ ve sistemlerinin geliştiği dönem olduğu için kritik dönemdir. Fakat bilinmesi gereken bir durum var ki: insanlarda beyin ve sinir sisteminin gelişimi 3 yaşına kadar devam etmektedir. Bazen de anneler hem sigara içip hem de sağlıklı bir çocuk doğurduklarını övünerek anlatırlar. Fakat çocukları 10 yaşına gelene kadar, çocuğun doğum öncesindeki sigara etkisinden dolayı, ne tür hastalıklara maruz kalacağını elbette ki es geçmektedirler..
Özetle şunu söylemek isterim ki ; hamilelik döneminde içilen her sigara, dünyadan henüz bi’haber olan bir canlıya karşı yapılan büyük bir haksızlıktır ! Zannediyorum ki kimsenin kimseye böyle bir kötülük yapma lüksü bulunmamaktadır, annesi olsa bile..!
Kendisi alkol, uyuşturucu ya da sigara bağımlısı olan annelerin çocuklarının doğar doğmaz anne sütüyle değil de uyuşturucu ya da nikotinle sakinleştiğini gördüğümüz vak’alar oldu. Bir keresinde kansız olduğu için şarap içsem olur mu diyen hamile bir bayana şaşkınlıkla bakarken, keçiboynuzu pekmezini öneririm diyebildim nutkum tutularak.. Bu hakikaten sandığımızdan çok daha önemli bir konu.. Bir annenin, bebeğine henüz daha plasentada kasten ve bilerek zarar vermesi, doğduktan sonraki süreçler için insana pek umut vaat etmiyor.. Anne kadar babalar, siz de bu konuya özen göstermelisiniz..
Radyasyona Dikkat!
Başka bir risk faktörü de radyasyon! Röntgen ışınları, olası bir radyasyon sızıntısı, baz istasyonları, akıllı cihazlar bunlar da doğum öncesinde bebek için risk faktörleridir. Bilhassa gebeliğin ilk aylarında pelvis üzerine röntgen ışınlarının gelmesi tehlike arz etmektedir. Radyasyon beynin büyüyememesi, iyi gelişememesi gibi sonuçlar ortaya koymaktadır.
Doğum Öncesi Dengeli Beslenme
Doğum öncesi gelişimi etkileyen son risk faktörü de beslenmedir. Hamile bir bayan özellikle fetüsün beyin gelişimi açısından dengeli beslenmelidir. Son yıllarda makaleler, doğum öncesinde cevizin fetüse olan olumlu katkılarını yazmaktadırlar. Beslenme hem annenin, hem de bebeğin sağlığı açısından elzemdir.
Doğum öncesi dönemi, bebeğin gelişimini etkileyen risk faktörleri açısından değerlendirmiş bulunduk. Sağlıklı ve kaliteli bir hamilelik süreci yaşamak ve bebeğin sağlıklı gelişimi için, kontrol edilemeyen sebepler dışında, kontrolü mümkün olan her konuda anne ve babalara önemli sorumluluklar düşmektedir.
Hayat, zigotla başlar.. Elbette ki çocukları korumak da öyle..
Sağlıklı, mutlu günler dilerim.
Selam ve dua ile
Mükemmel cok saoln:-) 🙂