“Ey teslimiyet, senin adın İslam’dır!”
Toplumların tarihini çoğu zaman kahramanları yazar. Aliya İzzetbegoviç de bu kahramanlardan biri. Boşnak halkın ulusal bağımsızlık mücadelesinin hiç yılmayan lideri. Aliya İzzetbegoviç aramızdan ayrılalı 11 yıl oldu. Bizim kuşağımız, 90’lı yıllarda Bosna’da yaşanan o korkunç katliamın o yaşlarda henüz farkında olmasa da, büyüdükçe tarihin çığlıklarla dolu sayfalarından öğrendik Bosna’yı ve Aliya’yı, gözlerimizdeki yaş ve içimizdeki sızıyla…
“Savaşta büyük zulme uğradınız. Zalimleri affedip affetmemekte serbestsiniz. Ne yaparsanız yapın, ama soykırımı unutmayın. Çünkü unutulan soykırım tekrarlanır.”
Bazı İnsanlar Dünyaya Lider Olarak Doğarlar, Tıpkı Aliya Gibi
Aliya İzzetbegoviç’in mücadelesi lise yıllarına dayanır. Henüz daha lisede öğrenciyken, üstelik Müslümanların hor ve aşağı görüldüğü bir okulda okurken, tüm fikirsel çaresizlikler ve imkansızlıklar içinde başlatır mücadelesini. Lise yıllarında İslami konuları tartışmak amacıyla arkadaşlarıyla birlikte Müslüman Gençler Kulübünü kurar. Hatta zamanla bu grup büyür ve İkinci Dünya Savaşı yıllarında insanlara yardım eden büyük bir kuruluş haline gelir.
Aliya İzzetbegoviç, 24 yaşında İslamcılık suçuyla hüküm giyer. Cezası bittikten sonra önce hukuk fakültesi ardından da ziraat fakültesini bitirir. 1970 yılında İslam Manifestosu adlı kitabı nedeniyle tekrar hüküm giyer ve “hakim düzende bir İslam ülkesi kurmak” ile suçlanır. İslam Manifestosu eseri, Aliya İzzetbegoviç’in davasının adeta bir simgesi olur. Yasaklandıkça çoğalan, yeşeren ve gün be gün daha da büyük kitlelere ulaşan “İslam Manifestosu”, Sırpların zulmüne maruz kalan Boşnaklar için bir umut olur.
Bosna Topraklarında Savaşın Soğuk Yüzü
1989 yılında Yugoslavya dağılma sürecine girdiği bir dönemde Aliya İzzetbegoviç özgürlüğüne kavuşur ve İslam Manifestosu yeniden yayınlanır. Bu siyasi kararlılık, zulüm karşısında ve davası uğruna dimdik duran inanç dolu bir adamın tarihe yazılmasına sebep olacaktır. 5 Aralık 1990 yılında Aliya İzzetbegoviç cumhurbaşkanı olur. Komünist rejimlerin tüm Avrupa’da etkisini ve gücünü yitirmeye başlamasıyla, 1992 yılında Bosna Hersek de bağımsızlığını ilan eder. Ancak bu durumun hemen akabinde Sırplar, Müslüman Boşnaklara savaş açarlar. Sırplar bir nevi Boşnaklar üzerine Haçlı Seferi düzenler. Tüm dünya bu soykırım sürerken suskundur. Bosna-Hersek’teki bu korkunç katliamda bir milyon kişi göçe zorlanırken, 250.000 kişi korkunç bir zulüm ile katledilir. Sırplar sadece insanları değil camileri, medreseleri, kütüphaneleri yakar ve yıkarlar. Bu işgalde, Mostar Köprüsü de yıkılır. Aliya İzzetbegoviç kendi cümleleri ile Mostar Köprüsü’nün yıkılışını şöyle dile getiriyor: “Tarihi Mostar Köprüsü’nün yıkılmasını asla unutamam. Bu, bizim savaşta yaşadığımız en zor andı. Her taraftan kuşatılmıştık. Savaşın üçüncü kışına giriyorduk. Mostar sonuna kadar direndi.” Bu vahşetin tek bir hedefi vardır İslam ve Müslümanlar…
Sırplar, o topraklardaki en güçlü halk olmaları sebebiyle yaptıkları katliamı meşru gördüler. Sırplar çok güçlüydü ve çok vahşi… Kurdukları Haçlı ordusuyla Müslümanların üzerine acımasızca yürüdüler. Bu sırada hesaba katmadıkları bir şey vardı: Aliya…
Sırpların Kana Bulanmış Megalo İdeası…
Bir rivayete göre Fatih Sultan Mehmet Han, Bosna-Hersek’i Devlet-i Âliye’nin sınırlarına kattığı gece bir rüya görür. Rüyasında fethedilen topraklara Peygamber Efendimiz (SAV), Hz. Ebubekir, Hz. Osman ve Hz. Ali teşrif buyurur. Bunun manasını ulemaya soran Fatih şu cevabı alır: “Efendimizi (SAV) görmen Bosnalıların İslam’a gireceklerini ve İslamiyet’in burada kıyamete kadar kalacağını, Hz. Ebubekir’i görmen onların sadakatli bir tebaa olacaklarını, Hz. Osman’ı görmen sanata eğilimli ve ince ruhlu olacaklarını, Hz. Ali’yi görmen onların savaşçı ve ilim sahibi olacaklarını gösteriyor. Hz. Ömer’i görememen ise bu topraklarda adaletin hüküm sürmeyeceğinin bir alameti…” Hakikaten öyle de olur. Bu topraklar, adaletsizce savaşan, korkunç bir katliamın adresi olur.
Sırpların derdi Büyük Sırbistan’ı kurmaktı ve istekleri önündeki her engeli yok etmeye hazırlardı. Boşnaklarsa böylesi bir savaşa hazırlıksız yakalanmışlardı. Dünyada barışla sonuçlanmayan hiçbir savaş yoktu. Bu savaş ve bu katliam da elbet son bulacaktı. Müslüman Boşnaklar Sırplara direnmeye kararlıydı. Aliya İzzetbegoviç mücadeleyi savunuyor ve şöyle diyordu: “Parçalanmış bir Bosna asla kabul edilemez…”
Aslına bakarsanız içinde yaşadığımız mekan ve çağdan dolayı bir katliam beklemiyorduk. Yaşadığımız mekan, Avrupa. İçinde bulunduğumuz çağ, 20. yüzyılın sonuydu.
Müslüman Boşnaklar adalet için ve özgürlükleri için savaşıyorlardı. Aliya sürekli askerlerin yanında ve davasının başındaydı. Sırpların ardından, Hırvatlar da, Bosna’dan pay elde etmekiçin Boşnakları vurdu. Aliya ve beraberindekiler Avrupa’nın hümanizmine inanmıştı. Ancak zamanla Avrupa’nın tüm insani felsefelerinin içi bomboş bir safsatadan ibaret olduğu, bu savaş bir soykırıma dönüştüğünde ortaya çıktı. Bosna’da yaşananlar artık trajedi kelimesiyle dahi açıklanamıyordu. Bu düpedüz bir tuzaktı, düpedüz bir katliamdı…
Barış İçin Savaşan Müslüman Boşnaklar
Müslüman Boşnaklar bunun bir savaş olduğuna inanmakta ilk başlarda zorlanırlar. Ancak bu çılgınlık bir türlü bitmeyince Aliya İzzetbegoviç, meclisi fesheder ve Başkomutan sıfatıyla savaş kararı verir. Olağanüstü hal ilan edilir ve tüm Bosna halkına savaşa katılmaları çağrısı yapılır.
Sadece Saraybosna’da on bin kişi Sırplar tarafından öldürülür. Ölenlerin neredeyse 1400’ü çocuktur. Durum öyle aklı zorlayacak bir haldedir ki, mezarlıklarda yer kalmadığı için parklar dahi mezarlık haline getirilir.
Avrupa, Alman diktatör Hitler’in yaptığı soykırımı unutmaya çalışırken ve bir kez daha böyle bir soykırımın ortaya çıkmasından içten içe korkarken, Sırplar tam da Nazi tarzıyla insanları hunharca, hem de Avrupa’nın tam ortasında katletti. Avrupa hiç sesini çıkarmadan sadece olanları izlemekle yetindi. O dönemin yazarlarından Henry Levi’nin de söylediği gibi: “Avrupa Saraybosna’da öldü.” Esasen Avrupa’nın tüm insanlığı, Hümanist felsefesi ilk olarak Almanya’da öldü ve sonrasında Bosna’da insanlığın yok olduğu tekrar kanıtlanmış oldu.
Bosna’da savaşın son katliamı 1995 yılında Srebrenitsa’da yaşandı. Srebrenitsa, İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra yaşanan en büyük sivil katliam olarak tarihe geçti. Yaşananların acımasızlığında, Bosna yine de barış için savaşmaya devam ediyordu. Şartlar eşit değildi ve hiç kolay da değildi.
Bosna’nın Lozan’ı
Bu korkunç savaş, ABD ve Avrupa ülkelerinin baskıları nedeniyle bir galibi olmadan sona erdirildi. Esasen beklenseydi zaten giderek güçlenen Boşnaklar, Sırpları yeneceklerdi. Ancak Bosna’yı bölme planları ve uluslararası menfaatler Boşnakların galibiyetini sindiremiyordu. Onca insan ölürken susan Avrupa, menfaatleri söz konusu olduğunda konuşmaya bir anda başlamıştı.
Tüm savaş boyunca İslam ülkelerine ve tüm dünyaya savaşın korkunçluğunu ve barışın azizliğini anlattı Aliya. Mücadele cephede olduğu kadar masada da devam ediyordu. Barış bir an önce gelmeliydi. Aliya bunun için bir an bile durmadan ve bir an bile inancını kaybetmeden, barışı kazanmak için savaşıyordu. Ve Aliya başardı. Herkesi o barış masasına oturttu. Ancak o barış masasında bile hala Bosna tehdit ediliyordu. Elinde silahı dahi olmayan ve kendini savunma gücünden yoksun bir halka saldıran Sırpların kötülüğü, cephede olduğu kadar Dayton masasında da devam ediyordu. Bu adil bir barış değildi şüphesiz; fakat sürekli katliama yol açan bir savaştan daha iyiydi.
“Ben Avrupa’ya giderken kafam önümde eğik gitmiyorum. Çünkü çocuk, kadın ve ihtiyar öldürmedik. Çünkü hiçbir kutsal yere saldırmadık. Oysa onlar bunların tamamını yaptılar. Hem de Batı’nın gözü önünde; Batı medeniyeti adına.”
Bosna’nın Bağımsızlık Kahramanı
Osmanlı’dan devraldıkları miras ile Balkan Müslümanları, Avrupa’nın geleceğinin şekillenmesinde önemli roller üstlenecek aktörlere dönüşmüşlerdir. Bir coğrafyanın siyasi, ekonomik, kültürel ve toplumsal geleceğinde aktif rol oynayabilmek aynı zamanda bu alanlarda birikim sahibi olmayı ve etkin davranmayı gerektirir. Boşnak, Arnavut, Pomak gibi yerli Balkan halkları sahip oldukları tarihsel ve kültürel değerlerle bulundukları coğrafyanın asli unsuru olabileceklerini, Balkanlar’ın geleceğinde yeniden aktif roller üstlenebileceklerini özellikle Soğuk Savaş sonrası gelişmelerle göstermişlerdir.
Bir ulusun var oluş mücadelesine öncülük eden kurucu bir lider olarak Aliya İzzetbegoviç, böylesi tarihi kavşakta sahneye çıkmıştır. Bir yandan siyaset ve eylem adamı olarak Balkanlar’daki İslam varlığını, yaşayan bir medeniyetin temsilcisi konumuna getiren İzzetbegoviç, bir diğer yandan da düşünür kimliği ile bunun entelektüel boyutlarını ortaya koymuştur. Bu durum onun yüklendiği misyonun toplumunun yeniden inşasında ne kadar hayati önemde olduğuna işaret etmektedir.
“Bu günleri gösteren yüce Allah’a hamd ediyorum. Tarihimizi kanımızla yazdık. Evlerimiz yakılıp yıkıldı. Düşmanlarımız mert değildi, alçakça katliamlar yaptılar. Yapılan katliamları dünya şimdilerde ortaya çıkartılan toplu mezarlardan anlamaktadır. Bu gerçekleri haykırmıştık, duyan olmamıştı. Tüm acılara rağmen çok şükür ayaktayız. Yıkılan ev ve camilerimizi yeniden inşa ettik. Şehitlerimizi rahmetle anıyoruz. Onlarla inşallah cennette buluşacağız, onları Allah’ın ve meleklerinin huzurunda şanlı direnişlerinden dolayı kutlayacağız. Gelinen noktada herşey bitmiş değil, yeni başlıyoruz. Başlattığımız mücadelede eksiklikler olmasına rağmen bir yerlere geldik. Bundan sonra görev sizlerindir. İlerleyen yaşım ve sıhhatim nedeniyle aktif siyaseti bırakıyor, bir nefer olarak ömrümü halkıma hizmet etmek isteyen siyasilere destekle yaşayacağım. Allah’a hamd ediyorum ki bugün elimdeki dalgalanan bayrağı teslim edeceğim inanmış yüzbinler var. Artık Bosna Hersek hür ve bayrağımız kendi topraklarımızda dalgalanıyor. Selam sana ey halkım. İmanınıza, bayrağınıza ve devletinize sımsıkı sarılın.”
Bilge ve Mücahid Lider Aliya İzzetbegoviç
Aliya İzzetbegoviç sofistik, bilge ve ilim sahibi bir liderdir. Açıkçası kendisini bir İslam felsefecisi olarak düşünmek mübalağa olmayacaktır. İslam inancını Aliya’dan okumak; insanın bir Müslüman olarak, her insan gibi, eksik ve kusurlu yanlarını görmesine vesile oluyor.
“İnsanlar daima bir şeyler kutluyor, ayin yapıyorlar. Kutlama yapılmaksızın duramazlar. Sâni ‘Teâlâ’ya ibadet etmezlerse, O’nun eserine ibadet ederler. Hâlık Teâlâ’ya secde etmezlerse mahlukata secde ederler. Tüm fark budur, ama esaslıdır.”
Bosna bağımsızlığını Aliya İzzetbegoviçe’e borçludur. Aliya gerçek bir kahramandır. Hatta öyle ki Aliya İzzetbegoviç sadece Bosna halkının değil, hepimizin ruhuna imzasını atmış bir savaşçı, kahraman ve siyaset şövalyesidir. Aliya İzzetbegoviç’i anlatırken, onun zihinsel derinliğini de önplana çıkarmamız gerektiğine inanıyorum. Çünkü Aliya aynı zamanda bir fikir adamıydı. Özellikle İslam felsefesi üzerine kafa yormuş, İslam edebi üzerine pek çok şey yazmış, Müslümanlığın sadelik ve tevazu ile lezzet kazanacağını bize anlatmış bir kahramandır.
“Müslümanların hızla artan büyük nüfusuyla övünmemiz, bana şişmanlığıyla övünen ve aldığı yeni kilolardan haz duyan bir adamı hatırlatıyor. Ruhumuza, akılımıza ve başarılarımıza vurgu yapmaya ne zaman başlayacağız? Küçük ve kırılgan bir insanda bile insanlığa katkıda bulunabilecek büyük bir ruh bulunabilir. Gücümüz, bilimimiz, edebiyatımız nerede? Nerede buluşlarımız, küllî iyiliğe katkılarımız?”
Aliya İzzetbegoviç’i bu ve bundan sonraki yüzyıllar asla unutmayacaktır. Aliya İzzetbegoviç; haklı mücadesiyle, Kur’an ve İslam üzerine düşünceleriyle, fikirleriyle, liderliğiyle, mütevaziliğiyle sonsuza dek bizimle yaşayacaktır. Osmanlı’dan bize emanet olan kardeşimiz Bosna’ya, Balkanlara ve Aliya İzzetbogoviç’in zarif ruhuna selam olsun. Allah’ın rahmeti Aliya İzzetbegoviç’in üzerine olsun.
Nurlar üzerinde ol bilge ruhlu kahraman adam…
Psikolojik Danışmanlık & Aile Danışmanlığı üzerine ayrıntılı bilgi almak için:
Telefon: 0 533 692 3411
www.cozumpsikoloji.com
Yorumlar