Korku, yaşam karşısında savunma sistemlerimizden biridir. İlginç olan insan bir şeyi ne kadar bilirse, o konu hakkında ne kadar fazla bilgi sahibiyse, o şeyden daha az korkar. İnsanı korkutan bilmedikleridir. Korku ve anksiyete arasında nasıl bir ilişki var peki, gelin birlikte bakalım.
Korku, Bir Yaşam Stratejisidir!
İnsan beyni muazzam bir işleyişe sahip. Rutin bir günde yaşadıklarımıza bağlı olarak bizim hayata devamlılığımızı sağlayan bazı stratejiler ortaya koyar. Biz bu stratejilere (savaş, kaç, vb.) bağlı olarak yaşamımıza yön veririz.
Yemyeşil, kocaman ağaçların olduğu hatta ağaçların gölgesinden gökyüzünün dahi görünmediği hafif karanlık sayılabilecek bir ormanda derin nefes alarak yürüyorsunuz. Ortam oldukça sessiz, hatta belki de insanı rahatsız edecek kadar.. O da ne? Ormanın içinden bir hışırtı sesi. Bu ses, belki bir rüzgardan dolayı çıkan yaprak sesi, belki de başka bir şey. Ama sadece yarım saniye içerisinde duyduğunuz bu ses, beyninizin amigdala bölgesi tarafından kırmızı bir alarma dönüşecek ve dediğim gibi sadece yarım saniye içinde…
Amigdala, bu sesi önce böbreküstü bezlerine iletecek. Bildiğiniz üzere böbreküstü bezleri duygularımızı yöneten bir hormon olan adrenalini salgılayacak. Adrenalin kana karıştığı anda nefes alışverişleriniz hızlanacak. Vücudunuza daha fazla oksijen girecek ve kalbiniz çılgınca atmaya başlayacak. Bacak kaslarınıza enerji yüklenecek. Titremeye başlayacaksınız. Bu sırada beyninizden size tek bir emir gelecek: Kaç!
Korkuyla Oluşan Anksiyete!
Ormanda duyduğunuz bu hışırtı sesiyle var gücünüzle kaçmaya başladınız. O hışırtı basit bir rüzgar değildi belki de. Bir ayı veya bir yılan ya da başka bir yırtıcı hayvan. Ama kesinlikle basit bir rüzgar olmadığı konusunda beyninizle hemfikirsiniz. Burada vahşi bir hayvan tarafından zarara uğramak korku olarak tanımlanır. Ancak bu süreçte kaçarken yaşadığınız tüm duygular ve tepkiler anksiyetedir.
Eğer kişi böyle bir durumda, durumla başa çıkabileceğine inanıyorsa anksiyete azalacaktır. Eğer kişi bu durumla baş edemeyeceğine inanıyorsa anksiyete bu kez yükselecektir. Eğer kişi bu durumun, kendisi için nasıl bir sonuç ortaya koyacağını bilmiyorsa, anksiyete yine yükselecektir. Çünkü tahrip ve bilinmezlik arttıkça, anksiyete düzeyimiz artış gösterir.
Belirsizlik ve Anksiyete
İnsan beyninde amigdala dediğimiz yapılar, anksiyete düzeylerimizde önemli rol oynarlar. Bu bölge bir nevi “komplo teorisi” merkezimizdir. Her kötü olayda, oluşabilecek en kötü senaryoyu çizer ve bunu yapmak için de zengin bir ata mirası ve arşive sahiptir. Sağlıklı bireyler bu durumla daha kolay mücadele ettikleri için, bu kişilerde amigdala yapısı daha örtük vaziyettedir. Sağlıklı kişiler konuya hemen rasyonel bir çözüm bulmaya girişirler, gerçekçi bir şekilde durumla yüzleşirler, mantıklı savunma stratejileri geliştirirler, olayı güvenlik üssüne taşırlar ve kısa sürede duruma hakim olurlar. Ancak anksiyete başladığında, eğer anksiyete yatıştırılamazsa, aniden yükselir ve bilişsel süreçler devre dışı kalır. Halk dilinde “aklım başımdan gitti” denilen durum tam olarak budur.
Lazarus’a göre kişi tarafından bir durum tehlikeli olarak tanımlandığında, aşamalı birkaç işlem ortaya konulur. Lazarus birinci aşamaya “ilk değerlendirme” ismini verir. İlk değerlendirmede kişi durumun tehlikesini, olasılığını, potansiyel zarar derecesini fark eder. İkincil değerlendirmede ise kişi zararı nasıl önleyeceğini, tehlikeyle nasıl başa çıkabileceğini ve onu nasıl etkisiz hale getireceğine dair bir fikir ortaya koyar. Lazarus’a göre, ilk değerlendirmedeki olumsuzlukla, ikinci değerlendirmedeki olumluluk arasındaki fark algılanan riski gösterir. Algılanan riske göre anksiyete ya düşük ya yüksektir.
Biliyorum Korkmuyorum, Korkuyorum Çünkü Bilmiyorum!
Korkuyu yöneten amigdala yapısı, dış uyarıcı hakkındaki bilgimize veya bilgisizliğimize göre bize sinyal yükler. Korku, özel bir zihinsel kavrayış türüdür. Kaygı yani anksiyete ise duygu durumunda oluşan gerginliktir. Freud, gerçek dışı korkulara anksiyete ismini verir. Anksiyete iki uçlu bir durumdur. Anksiyetenin bir ucu panik ve dehşet iken, bir ucu rahatlamadır.
Bilinmezlik ve belirsizlik kişi için iki durumu ortaya çıkarır. Birincisi bilinmeze yönelik merak ve bilinmezden kaynaklanan gerginlik. Düşünelim. Çok yakın bir dostunuz sizi aradı ve hemen görüşmek istediğini söyleyerek telefonu kapattı. Onun size ne anlatacağı konusunda hiçbir fikriniz yok. Burada, kişide gerginlik ve tehdit yaratan durum yakın dostunuz değil, bilinmezliktir. Kişinin korkusu, kendisini tehdit altında hissettiği ortamlarda daha da artar. Kişi bir durumla ilgili bilgi sahibi oldukça yani gerginliğin kaynağını tanıdıkça, onu anladıkça gerilim ortadan kalkar ve onun yerine merak duygusu kendisini gösterir.
Her psikolojik halin bir zaman durumu vardır. Depresyon, geçmiş zamandadır. Anksiyete ise gelecek zamandadır. Anksiyete bir kez ortaya çıktığında kişi tüm güvenlik üslerini kaybeder. Huzursuz, sinirli, öfkeli olur. Çünkü birazdan kötü bir şey olacağına dair bir sezgi bütün benliğini kaplar. Titrer ve gerginlik had safhaya çıkar.
Anksiyete Kişiyi Pasif Kılar!
İnsan doğduğunda dünyadaki en aciz varlıklardan biridir ve her insan bir belirsizliğin içine doğar. İlk zamanlar beyin, beden çok zayıftır. Sürekli olarak öngöremediğimiz bir geleceğe doğru yürürüz. Her sabah, bilmediğimiz bir günün sabahıdır. Ne olacağını kestiremediğimiz bir hayattır bu aslında. O nedenle biz yaşam döngülerimiz içinde hep bilgi edinmeye ihtiyaç duyarız. Bilgi sahibi oldukça yaşama daha olumlu bakar ve korkumuzu en aza indirgemek isteriz.
Bilinmezlikler insanoğlunu yorar. Anksiyete durumu sürekli hale geldikçe kişi artık ‘kaçınma’ dediğimiz bir strateji oluşturur. Anksiyete, kişiyi eylemsizleştirir. Kişi, hayatını komplo teorileri üzerinde yaşamaya başlar. Ormana gidemem yılan çıkabilir!, Bunu yapamam çok tehlikeli! gibi.. Kişi yavaş yavaş yaşamın aktif tarafından edilgen tarafına doğru hızlı bir geçiş yapar.
Gerçeklerle Yüzleşen Sağlıklı Beyinler
Bir insan, gerçeklerle ne kadar yüzleşebilirse, o duruma dair daha fazla bilgiye sahip olur ve anksiyetesini yatıştırır. Böylece kendini edilgen değil, aksine hayat karşısında problem çözücü, aktif bir kişi olarak konumlandırır. Kaçınma yerine, kalıcı ve rasyonel çözüm yolları arar. Bilinmez olanı tanıdıkça ona meydan okur. Düşmanı tanımanın en doğru yolu, düşman hakkında bilgi edinmektir. Bilginiz arttıkça gücünüz de artar çünkü.
Yaşadığımız bu zor zamanlarda, korku ve anksiyete düzeyimizi yönetmek için bilgimizi arttırmalıyız. Bilinmezliğin yarattığı kısır döngüye düşmemek gerekir. Ülke olarak anksiyete düzeyimiz oldukça yükseldi ve hepimiz kendi güvenlik duvarlarımızın bir an için yıkıldığını hissettik. Çok şükür böylesi bir badireyi atlattık el ele ve omuz omuz omuza. Bize düşen bilinmezi bilinir kılmak. Böylece birlikte çok daha güçlü olmak, yıkılmaz olmak.
Mutlu bir hafta dilerim.
Yorumlar