Sahaf festivaliyle alakalı yazımda tanımadığım insanların siyah beyaz fotoğraflarına bakıp nasıl insanlar olduklarını tahmin etmeyi, onlar hakkında hikâyeler kurmayı, fotoğrafın çekildiği gün neler olmuştu acaba diye fikir yürütmeyi çok sevdiğimden bahsetmiştim.
Bu fotoğrafı geçen haftalarda bir fotoğraf blogunda görüp ‘ay ne tatlı teyzeler’ diyerek -daha sonra ayrıntılı incelemek üzere- hemen bilgisayarıma kaydetmiştim. Çünkü gerçekten ne güzeldi başörtülü teyzeler; siyah beyaz bir fotoğrafta salıncağa biniyor, eğleniyordu. Turgut Uyar diyor ya ‘abluka burada başlıyordu’ diye ben de kendi fikrimi işte burada sobeledim. Tekrar açıp baktım fotoğrafa yine bir miktar ayy ne tatlılar düşüncesi… fakat duygusal gözlüğümü çıkarıp bakınca anladım durumu; teyzeler Yahudi, Yahudi teyzeler.
O an sanki büyük bir icat yapmışım gibi sevindim. Tabi ya; hep bir örnek giydikleri kabarık etekleriyle dirsek altında biten ekoseli gömlekleriyle ve aslında en büyük ipucunu veren başörtülerini bağlama şekilleriyle (çünkü nerde bizde o zamanlar böyle muntazam örtünme) nasıl fark edememiştim ki! Biliyorsunuz Yahudilerde de başörtüsü vardır fakat sadece evli kadınların başlarını örtmesi gerekir ve tıpkı bizim gibi örtmeleri gerekir. Ancak yaşanılan çağa ayak uydurmak gibi çeşitli komik nedenlerden dolayı pek çoğu başını örtmez daha dindar olanlar ise peruk takarlar. Üniversitedeyken sinagoka gittiğimizde hahama sormuştuk neden cemaatte hiç başörtüsü takan yoktu diye o da ‘aslında doğru olan sizin gibi örtmeleri’ demişti. Hiç örtmeyeni bilmem ama peruk takanlar belki de bizim gibi bazı sıkıntılarla karşılaştılar ve sonra buna yöneldiler. Sebebini net olarak bilmiyorum açıkçası.
Belki içinizden alt tarafı bir fotoğraf ne kadar uzattın mevzuyu diyenleriniz olacaktır. Onlar için bir açıklama yapayım. Bu durumu önemsememin iki nedeni var; birincisi fotoğrafa ilk bakışta Müslüman yahut Yahudi olup olmadıklarını anlayamamam, ikincisi Yahudi olduklarını düşünmeme neden olan olay; salıncağa binmeleri ve eğlenmeleri. Birinci nedenim gülümsetip aslında bir arada yaşayabiliriz işte dedirtmesinden dolayı iç açıcı. Fakat ikinci nedenim kendi anneannemi babaannemi hatta annemi siyah beyaz günlerde şık kıyafetler içinde salıncağa binmiş hayal edemediğim için, Müslüman kadının toplumda –örnekte gibi boş bir arazi de olsa- eğlenme hakkı pek olmadığı için üzücü. Siyah beyaz günleri geçelim çok uzak tarihte değil daha ben üniversitedeyken yine boş bir arazide ‘karanlıkta’ salıncağa bindiğimiz için uyarılmıştık. Hiç yakışıyor muydu bize? Bize neyin yakışıp neyin yakışmadığına karar verme yetkisini kendinde gören, doğruyu yanlıştan ayırmanın insanın kendisi yaptığında kıymetli olduğunu anlamayan insanlardı benim için ciddiye alınacak bir tarafı yoktu, almadım. Ama algılarınızın ayarlarıyla oynasaydınız keşke biraz demeden de geçemedim. Çünkü sizce de üzücü bir şey değil mi, anneannelerimizi eğlenirken hayal edemiyor olmak?
Neyse efendim, sonra İstanbul Modern’deki Ahmet Güneştekin sergisine gittim, serginin ismi Yüzleşme. Malum dönem, algıda Yahudi seçiliği dönemi olduğundan sergideki bu eser dikkatimi çekti. ‘Diyalogçu’ biri olduğum söylenemez, söyleyen olursa da yalan söylüyordur, inanmayın ama ilk fotoğrafa bakınca sonra bu esere bakınca bir aradayız hepsi bu işte demek bu kadar zor mu? diye soruyor insan, soruyor Zeynep. Ve haddini aşarak ekliyor; lütfen algılarınızın ayarlarıyla oynayınız.
Yorumlar