Günümüz insanının en çok konuştuğu, en çok dert yandığı ve belki de en çok sorguladığı sosyolojik bir olgu ahlak. Velev ki , dünya tarihine ahlakının güzelliği ile örnek olmuş bir toplumun şimdilerde ahlaki yapıdan insanların ne kadar değiştiğinden bu denli dem vurması, geçmişle bugün arasında açık bir tezat yaşadığımızı da gözlerden esirgemiyor. Selam vermemek için kaçırılan bakışlar, yüze gülerken bir taraftan da kazmayla, kürekle kazılan kuyular, istediği olmayınca kalpleri yerle bir edenler, öfkelerine yenilenler, hırslarına kulluk edenler ve daha birçokları. Tuhaf mı geldi tanıdık mı? Nasıl böyle oldu? Sebepler aşikar!
Bugünün insanı soruları da, cevapları da, sebepleri de biliyor aslında fakat gözün görmesi, kulağın işitmesi yetmiyor. Kalbin iştirak etmediği her şey eksik ve yarım kalıyor. Ve tam da bu yüzden konuşulanlar, şikayet edilen her şey çözüme varmadan havaya çarpıp kaybolan seslere dönüşüyor. Manevi tat ruhlardan çıkarken, çıktığı her kalp taş kesiliyor. Kronikleşmeye yüz tutan bu nevrotik hal aslında bir suret/siret meselesi…
Suret, kelime anlamı olarak görünüş veya biçim olarak tanımlanabilir, siret ise ahlaktır. Tarihsel süreçte, ta ki Thales’ten bu yana, pek çok düşünür insanın doğasını ve ahlaki işleyişini merak etmiş ve sayılamayacak düzeyde farklı görüşler insanların zihinlerini kuşatmıştır. Immanuel Kant gibi düşünürler her insanın kalbinde, doğduğu andan itibaren, bir ahlak sevgisi ile dünyaya geldiğinden bahseder ve şöyle der:
“Hayatta iki şeye sarsılmaz inancım vardır. Biri, gökyüzündeki gezegenlerin bir yasaya bağlı olarak hareket ettiği, diğeri ise içimde varolan, sarsılmaz ve değişmez olan evrensel ahlak yasası!”
Bugün için, insanı anlatan kılavuzlarda en çok kabul gören ahlak teorisi Lawrence Kohlberg’e aittir .Kohlberg yaptığı çalışmalar sonucunda modern insanın ahlaki gelişiminin altı evresi olduğunu tespit etmiştir. İtaat Ve Ceza, Saf Çıkarcı, İyi Çocuk Eğilimi, Kanun Ve Düzen, Sosyal Anlaşma ve Evrensel Ahlak. Kohlberg bu altı evre içinde en değerli ve en ulaşılmaz olanın evrensel ahlak düzeyi olduğunu söyler. Evrensel ahlak, insanın davranımda bulunurken kainattaki tüm varlıkları; bir ağacı, bir insanı, bir kertenkeleyi bile değerli bulmasını anlatır ve yazık ki yaşayan insanların çok az bir kısmının bu evreye ulaşabildiğini de sözlerine ekler. Her şeyi karşılık beklemeksizin yapmanın adı Kohlberg için evrensel ahlaktır, bizim için ise Allah’ın rızasını gözeterek davranmaktır. Psikoloji bir bilim olarak bu sonuçlara henüz daha yeni varmışken, Kur’an-ı Kerim binlerce yıl öncesinden ahlaki davranımın kriterlerini açıkça ortaya koymuştur.
İç titreten bir hikayedir, bir gün Resulüllah ( SAV ) Efendimiz’e sorarlar: ‘‘İslam nedir ya Resulallah?’’ denilince Efendimiz ( SAV ), ‘‘Güzel Ahlaktır .’’ diye buyururlar. Allah’ın yüce kelamına tutunmak , Peygamber Efendimiz ( SAV )’ in sünnetine riayet etmek, her adımda Allah rızasını gözetmek ve baktığımız her yerde Allah’ın tecellisini idrak edebilmek… Esasen bu saydıklarımız ruhlarımızın maneviyatını koruyan yegane anahtardır. Halihazırda her şeyi Allah rızası için sevmek ve mahlukata Allah’ın nuru olarak bakmak insanı şeytani olmaktan da koruyan bir hazinedir. Böyle bir insan kötülük yapmayı nasıl aklına getirebilir ki?
Allah Rasülü’nün sırdaşı olarak bilinen Huzeyfe ibnul Yeman bakın neler der : ‘‘ Bana öyle bir zaman rast geldi ki, öyle bir zamanda yaşadım ki, o saadetli ve emanetli devirde ben kiminle alışveriş edeceğim diye tasalanmazdım. Çünkü medeni münasebette bulunacağım kimse Müslüman ise, İslam dini onu bana hıyanet etmekten men ederdi . Bu suretle o devirde bir emniyet vardı . Bugün ise ben bir iki kişi dışında kimseden alışveriş edemez oldum.’’ Tasalanmak bir yana biz modern çağın insanları artık birbirimizle konuşmaktan bile korkar olduk… Büyüklerin o yüce atalık görevi yok oldu. İnsanlar hiç çekinmeden kul hakkına girer oldu. 20.yüzyıl Ebu Cehil’i kıskandıracak kadar cahil, Ebu Leheb’i aratmayacak kadar zalim insanların çağı! Oysaki ahlakın da lale devri yaşadığı zamanlar oldu bizim toplumumuzda, sırf kırk yıl hatrı olsun diye bir acı kahveyi zevkle içtiğimiz zamanlar… Bizler yetişemedik, fakat muhakkak ki güzeldi o zamanlar…
Bugün toplumsal olarak kütle kütle kaybettiğimiz değerlerin yerini samimiyetsiz dostluklar, maddiyata dayanan ilişkiler almakta! Mütevaziliğin yerini kibir almaya devam ettikçe, kalplerde cömertliğin yerine cimrilik yerleştikçe, değer vermenin kriteri parayla, mal ile, mülk ile ölçüldükçe gönüller gamlı olmaya devam edecek… İnsanların kalplerini mühürleyen her şey gözlerini de ama kılmakta… Tereddüt etmeksizin kötülük yapmak, kalp kırmak, iyilik yaparken bile bunu bir menfaate dayandırmak ahlak prensiplerinin çok dışında olsa gerek. Halis bir kul gönülleri inşa eder, şer amel ise gönülleri viran eyler… Gülümsemenin, yerden bir taşı kaldırmanın dahi sadaka olduğunu düşünürsek aslında toplumdaki çözülmenin de önüne geçmenin ne kadar kolay olduğunu idrak edebiliriz.
İslami temeller nasıl ki güzel ahlak üzerine kurulmuşsa, kalplerimizin doğal inşası da ahlakın güzelliği üzerinde yükselmektedir. Mahşerde, o gölgesiz günde ne servet, ne para, ne de statü gelir beşerle. İnsanı takip eden sadece amelleri ve ahlakıdır. Suretlerimizin güzelliği bir yana, siretlerimizin güzelleşmesidir ruhumuzun temennisi… Dilimiz ile söylediklerimizin, kalbimiz ile tasdik olunduğu vakit, şu andan çok daha güzel olacaktır şüphesiz. İlla edep, illa edep…
Yorumlar