Bülbül Ne Yatarsın Yaz Bahar Oldu
‘Bülbül ne yatarsın yaz bahar oldu
Çağrışıp ötmenin zamanı geldi’ Gevheri
Geçtiğimiz hafta mübarek ‘üç aylar’ başladı, Receb ayına girdik. Bütün Müslümanlar için hayırlı ve bereketli geçer inşallah.
Din ve tasavvuf kitaplarımızda belirtildiğine göre Receb, –kadr ü kıymetini bilen, çalışkan müminler için– olağanüstü hayırlı ve ibadetlerin sevabı katmerlidir. Sevgili Peygamber Efendimiz Muhammed-i Mustafa (sav) bu ayda özellikle çok nafile oruç tutar, ibadet ve taate rağbetini daha bir artırırdı. Biz müminler de elbette onu kendimize örnek almalıyız.
Buyruluyor ki Receb tohumunu ekme; Şaban tarlaya bakma, Ramazan da oluşan mahsulü toplama ayıdır. O halde, on bir ayın sultanı Ramazan’ın şahane manevi havasına ve eşsiz ruhani hayatına ulaşabilmek için hazırlıklara şimdiden başlamalıyız.
Herkesin aklında tutması gereken gerçek şu ki; ‘hayat uzun, devamlı ve ciddi bir imtihandır. Bu imtihanı başaramayanlar sonunda büyük hüsrana uğrayacaklar’
Hacc suresinin ilk iki ayetinde ise ‘o gün’ için şöyle buyrulur:
“Ey İnsanlar! Rabbinizden korkup sakının: Hiç şüphe yok ki kıyametin zelzele sarsıntısı çok muazzam bir şeydir. Bu müthiş hadiseyi göreceğiniz günde, emzikli anne bile, emzirdiği yavrusunu unutacak derecede zühule, telaşa düşer, her bebek bekleyen hamile kadın (korkudan) yavrusunu düşürür ve sen insanları sarhoşlaşmış halde görürsün, hâlbuki sarhoş değillerdir ama ne çare ki Allah’ın azabı pek çetindir.’
Yani bizlerin kendimiz, tüm sevdiklerimiz ve sorumlu olduklarımızla beraber sonunda hüsrana uğramayanlardan olmak için bütün gayretimizle çalışmamız gerekmektedir. Durumumuzun vehametini bu şekilde ortaya koyduktan sonra başa dönmeliyiz çünkü Müslüman korku ile ümit arasında olması gerekendir.
O halde tekrar edelim: geçtiğimiz hafta mübarek üç aylar başladı Receb ayı girdi. Perşembeyi cumaya bağlayan gece Rahman’ın ikramının pek bol olduğu Regaib Kandili idi. İstifade edebildik mi? Dünyaya çokça meyilli biz günahkâr Müslümanların imtihan sonunda hüsrana uğrayanlardan olmaması için sıkıca sarılması gereken, Allah’ın bizlere lutfu olan bu geceleri ‘bunlar bid’attir’ demeden idrak edebildik mi? ya da kandillere bid’at diyenleri susturabildik mi?
Her seferinde unutuyoruz din kuru bir talimatname değildir. Fotokopiyle çoğaltıp elden ele dağıttığımız sınav notları değildir. ‘Din’ yaşayan bir şeydir. İnsanları birbirine bağlayan sosyalleştiren bir araçtır, tutkaldır. Çalıştırdıkça gelişen kaslar gibi, paylaştıkça çoğalan sevgi gibi yaşandıkça kandillerle, bayramlarla, sohbetlerle, ziyaretlerle artar.
Bize düşen ne ibadet için sadece kandilleri beklemek ne de bid’at diyip kenara çekilmek.
Her anın farkında olarak yaşayalım…
Yorumlar