“Doğunun ve batının hükümdarı , Rönesans’ın asıl sahibi , dünyanın gördüğü en seçkin misafirlerden biri Fatih Sultan Mehmed Han ve İstanbul’un Fethi’ne ithaf olunur !”
Sarayda bir koşuşturmaca … Herkesin yüzünde tatlı bir telaşın izleri … Az sonra duyulan o ağlama sesi , II.Murad’ın yeni oğlu , Osmanlı İmparatorluğu’nun ise yeni şehzadesinin haykırışları . O ses ki , çağlar kapatıp çağlar açacak Fatih Sultan Mehmed’in sesi …
Bütün tarih kitapları Fatih Sultan Mehmed’in şehzedelik dönemini övgüyle anlatır . Fatih Sultan Mehmed , tam bir Rönesans hükümdarıdır . Doğu ve batı konusunda döneminin üzerinde bir bilgi donanımına sahiptir . Bunun yanısıra pek çok farklı dili de konuşabilmektedir . Matematik ve astronomi gibi ilimler konusunda üstün bir öngörüye sahiptir . İskender ve Sezar’ın biyografilerini kendi hayatı kadar iyi bilmektedir . Molla Gürani ve Akşemseddin gibi değerli zatların eğitiminden geçen Şehzade Mehmed , çağların ötesinde bir hükümdar olacağının sinyallerini o küçük yaşlarında bile etrafına hissettirmiştir .
Fatih Sultan Mehmed’i , on iki yaşında tahta çıkan bir “ çocuk padişah ” olarak nitelendirmek doğru değildir . Zira II.Mehmed , henüz çok genç ve tecrübesiz olmasına rağmen , taht konusunda acemi sayılamayacak kadar o tahtın sahibi ve varisi olarak davranır . II. Mehmed hırslı , cesur ve kararlı bir hükümdardır . Tahta ilk çıkışı ve sonra tahtı babası II.Murad’a devretmek zorunda kalması , Fatih’in kendisi için bir yenilgi olarak görülse de , kendisinden sonra gelen her padişahın duayla yadettiği bir hükümdar olarak , bu yenilgiyi zafere çevirecek , o tahtı hak ettiğini herkese gösterecektir .
19 yaşında yeniden tahta çıkar II.Mehmed . Aklında 850 yıllık bir rüya ve yüreğinde bir hadisin ışığı vardır . “ İstanbul bir gün mutlaka fetholunacaktır . Onu fetheden kumandan ne güzel kumandan , onu fetheden asker ne güzel askerdir . “
İslam’ın kılıcı , Fatih Sultan Mehmed Han , 53 gün süren kuşatmanın ardından dualarla girer İstanbul’a ! Doğruca Ayasofya’ya gider ve tarih bilenlerin etrafına toplanmasını emreder . Şu sözler dökülür genç Fatih’in dudaklarından : “ … Bundan sonra tahtım İstanbul’dur ! ”
29 Mayıs 1453 Salı günü kuşluk vaktinde teslim olur Konstantiniyye ! Fetihle birlikte Roma’nın kalbi İstanbul , kapılarını başka bir dinin , başka bir efendisine açar . Kiliselerde Hıristiyan halk ibadetlerini yine yaparken , gökyüzüne ezanlar yükselir İstanbul’dan … Kutlu zaferin adı İstanbul’dur . Konsantinopolis’in binlerce yıllık izlerinin yanına , bir Osmanlı başkenti olarak İstanbul’un izleri de eklenir . İslam’ın ışığı , ilk camii , ilk dua , ilk besmele fetihle başlar İstanbul’da … Issız bir kent , kuru bir şöhret ile Bizans , ne yapsa engel olamaz bu fethe . Teslim çağrılarını reddeden Doğu Roma İmparatoru , karadan yüzdürülen gemileri surlarının önünde görünce , bir elçi gönderip , dış arazileri bırakmak şartıyla barış önerisinde bulunur Sultan Mehmed’e . Fatih Sultan Mehmed Han’ın cevabı , elçiye zeval olacak cinstendir . Tarih , sultanın sözlerini şöyle aktarır : “ Ya ben İstanbul’u alırım , yahut İstanbul beni ! İmparatorun Mora’ya gitmesine izin verebilirim . Ancak bu şartla dost kalabiliriz . Kenti savaşla alırsam , imparatoru ve direnen herkesi kılıçtan geçirtmem doğaldır . Konstantinopolis’i alacağım , velev ki boş kalmış olsa da … ”
İstanbul’un fethi II.Mehmed’in , Osmanlı’nın , hatta o gün orada olan ve olmayan herkesin de hayatını değiştirir şüphesiz . 21 yaşındaki genç hükümdar , rüzgarıyla bir çağı devirir ve yerine kendi yüzyılını yazar kudretli elleriyle . O artık Sultan Mehmed değil ! O artık “ Karaların ve İki Denizin Hakanı , Daimi Muzaffer , Konstaniyye Fatihi , Fatih Sultan Mehmed Han ” dır .
Cennetten bir ayet gibi gördüğü İstanbul şehrini , Bizans gibi harabe ve köhne bulur Fatih . Harap Bizans şehri , küllenmiş bir tarih Fatih’in ellerinde yeşile bürünür yeniden . Ve İstanbul , Osmanlı İmparatorluğu’nun da mir’acı , yükselişi olur . Padişah , topraklarını gökyüzündeki yıldızlardan yönetmektedir artık …
İstanbul’un fethi , başka fetihlerin de kapısını açar . Fatih kudretli ve sert bir hükümdardır . Sefere çıktıkları bir gün , Haçlı askerlerinin kendi ordusuna doğru yöneldiğini gören Fatih şu sözleri söyler : “Düşmandan yüz çevirmek korkaklıktır . Benim ikbalim yücedir . Talihsizlik ise düşmanımın nasibidir !”
Sultan Mehmed , 21 yaşında , sıcak bir mayıs gününde Roma’yı yıkan , yeni bir çağı açan Osmanlı Sultanı olarak , ismini insanlık tarihine ve kalplerimize nakşeder . Fatih Sultan Mehmed Han’dan bu yana çok değişmiş olsa da , İstanbul her daim Fatih’in , Süleyman’ın ve nice padişahların ayak izlerini taşıyor kaldırımlar boyunca . Her köşeden Fatih bu şehri izliyor sanki … Ulubatlı Hasan bir kez daha çıkıyor surlara , bir değil bin kez daha canını veriyor bu muazzam şehir için . Akşemseddin’in duaları duyuluyor camiilerde hala . İnsan , o fetih gününe dönmek istiyor İstanbul’da . Fatih’le birlikte o kapıdan ilk kez şehre girdiğini ve Ayasofya’da ilk namazı kıldığını hayal ediyor … Şimdilerde yüksek binalar ve gökdelenler , şehrin semasındaki maviliği örter gibi olmuşsa da , İstanbul hala dünyanın en güzel şehri …
Fethin de , Fatih’in de duacısıyız . İstanbul özel bir şehir . Dünyanın kutsal enerji hatlarından da biri aynı zamanda . Böylesine bir güzellik kaç şehre nasip olur bilinmez . Şimdiye dek gördüğüm dünya şehirlerinin en güzeliydi ve sanırım göreceğim şehirlerin de en güzeli yine İstanbul olacak !
Fethin kutlu olsun İstanbul !
Selam ve dua ile …
Yorumlar