Rekabet, insanların diğerlerinden aşağı kalmamak ve hatta onlardan üstün olmak adına, aynı konumda ve düzeyde olanların davranışlarını taklit etme eğilimidir. Çocuklarda rekabet duygusu, bebeklik döneminde taklidin başlaması ve benlik eğiliminin farkına varılması ile başlar.
Günümüzde okulda ve evde çocukların rekabete maruz kaldığı açıkça görülmektedir. Ebeveynler ve öğretmenler, çocukları bilinçli veya bilinçsiz olarak rekabet ortamına sürüklemektedir. Bu sürüklenme de çocuklarda birtakım sorunların oluşmasına neden olmaktadır.
Çocukları başarıya motive edeceği düşünülerek yapılan bu kıyasıya rekabet, belki başlangıçta işe yarar gibi gözükmekte ancak uzun vadede çocukların benliğini zedeleyerek onlara zarar vermektedir. Memnuniyetsiz, kanaat etmeyen, diğerinin varlığından mutsuz olan ve paylaşmayı bilmeyen nesiller kuvvetle muhtemel rekabet yüzyılının çocukları olacaklardır.
Rekabet ortamında büyüyen çocuklar ve rekabet mantığı ile başarıya koşulan çocuklar genellikle öfkeli ve agresif bir tablo ortaya koymaktadır. Çok küçük yaşlarda çocuklara yetinmeme duygusu aşılanmakta, çocuk başarısından memnun olmamakta; başarısından memnun olmamakla birlikte başkasının başarısından dolayı da üzülmektedir. Halbuki bizim kültürümüz ve değerlerimiz paylaşımı ve işbirliğini destekler. Rekabetin getirdiği sert dişlilerde çocuklarımızı öğütürken bunları da hesaba katmak önemli.
Rekabete dayalı bir eğitim ortamında çocuk zamanla kendini değersiz ve işe yaramaz hissetmeye başlar. Çocuk, halihazırdaki başarısıyla yetinmez, tatmin olmaz ve kendi başarısına diğerlerine göre belirler. Başarının ölçütü artık var olan gerçekler değil, ötekilerdir. Ötekinden daha iyi olmadıkça kendisini başarılı saymaz. Başarısızlık algısı da zamanla çocuğun kendi benlik algısını tahrip eder. Oysaki başarının asıl kriteri kişinin kendisidir. Başarı; kendi değerlerimiz, inancımız ve emeğimizdir.
Rekabete maruz kılan çocuklar için başarılı olmak da yetmiyor. O artık başarılı ve başarılı yerini muhafaza etmek zorunda! Başarısını koruma kaygısı çocuklar için büyük bir stres kaynağı. Gelinen noktada öğrenme sürecinde engellenmeler yaşanması da olası.
Rekabetin olduğu bir ortamda sevgi ve değerler anlamını yitirir. Rekabet, sevgiye göre değil; yargılamaya göre ilerleyen bir süreçtir. İçinde sevgi barındırmayan bir şey, sonucu ne olursa olsun insanı ne kadar anlamlı bir yere götürebilir ki? Sürekli yargılanan, eleştirilen aynı zamanda yargılayan ve eleştiren bir çocuğun dingin ve mutlu olmasını nasıl bekleyebiliriz ki? Büyüklerin hırslarını dayattıktan sonra minik kalplere, çocuklardan çocuk gibi davranmalarını nasıl bekleyebiliriz ki?
Peki ne yapalım? Rekabet etmeyelim ama yerine ne koyalım. Rekabet yerine daha insani olan bir kavramı tercih ediyorum: gayret. Gayrette bir çaba vardır ve kıyaslama yoktur. Çocuk gayreti ile kendisini daha iyi bir noktaya taşımaya çalışabilir. Bunu yaparken de birilerinin üstüne basması gerekmediğini, yargılamadan da başarılı olabileceğini öğrenir. Çocuklar gayret ve çaba ile başarının kriterinin başkaları olmadığını öğrenir. Onun yarışı kendisi iledir. Gayret, diğerini sevmeyi öğretir. İşbirliğini gerektirir.
Mutlu bir çocuk için, kendini değerli hisseden bir çocuk için, başkalarını sevmeyi bilen ve onlara yardım etmekten geri durmayacak bir çocuk için ve başarının kalıcı olabilmesi için çocuklara rekabeti değil, gayreti öğretmeliyiz.
Mutlu ve bereketli bir hafta olsun.
Sevgilerimle
Yorumlar