Yalan söylemek, gerçeği çarpıtmak, bir kusuru gizlemek amacıyla gerçek dışı teşebbüslerde bulunmak anlamına gelir. Yalan söylemek, sosyal bir davranıştır ve amacı başka insanları yanıltmaktır. Çocuklar büyümeye başladıkça, kimi zaman sözlerinde bazı tutarsızlıklar ve tam olarak yalan diyemesek de, ifadelerinde birtakım çarpıtmalar görülebilir.
Peki, çocuklar saf ve masum dünyalarında yalan söylemeyi ilk nasıl öğrenirler?
Okul Öncesi Dönem
7 yaşına kadar geçen dönem zarfında, özellikle 2 yaşından sonra çocuklar yalan veya çarpıtılmış ifadeler kullanabilirler. Özellikle Piaget’in yaptığı çalışmalardan da biliyoruz ki, işlem öncesi çocuklar hayal ve gerçeği zaman zaman birbirine karıştırabilmekte, masal kahramanlarını gerçekmiş gibi algılayabilmektedir.
Okul öncesi çocukları, hikâyeler uydurmayı severler, sembolik oyunlardan hoşlanırlar ve sezgisel düşünürler. Bu tamamıyla zihinsel olgunlaşmadan kaynaklanan normal bir durumdur ve zaman içerisinde bu düşünme süreci, kendini gerçekçi düşünmeye temsil eder. Yaşamın ilk beş yılında, çocukların gerçek anlamda bir durumu çarpıtması veya yalan söylemesi, bildiğimiz yalanın dışında, çok daha masum bir karakter taşır ve korkmaya çok fazla gerek yoktur. Çocuklar bu dönemde, psuedo dediğimiz sözde yalanlar söyleyebilirler ki bu psuedolar zararsız ve tehlikesizdir. Eğer çocuk bu sözde yalanların dışında, kasıtlı olarak bir durumu çarpıtıyorsa, konuyu ciddiye almak gerekebilir. Bu dönemde, yanlış yetiştirme ve eğitimden kaynaklı, çocukların yalan söyleyebilmesinin ilk temelleri atılmaktadır.
7 Yaş Ve Sonrası
Gerçeğe sadakat gösterme, çocuklarda peyderpey gelişen bir davranış örüntüsüdür.
7 yaş sonrasında birtakım uydurmalar, düşler, kendini çok beğenilen bir kişi yerine koyma gibi süreçler, olumsuz benlik algısı ve buna bağlı olarak gelişen aşağılık kompleksi çocukların yalan söyleyebilmesine zemin hazırlar. O halde, çocukların yalan söylemesine sebep olan ilk faktör, yaşadıkları gelişimsel dönemler ve zihinsel olgunlaşmadır. Sonraki süreçlerde ise sosyal telkinler ön plana çıkar.
Ebeveyn Telkini
Çocuk yalan söylemeyi esas itibariyle taklit yoluyla öğrenir. Çocuğun ilk sosyalleşmesi ailede başlar ve çocuk ilk önce ebeveynlerini taklit eder. Daha sonra arkadaş çevresi edindikçe arkadaşlarını taklit etmeye başlar. Özellikle yetişkinlerin kendi aralarındaki ilişkileri ve çocuklara yönelik yanlış yönlendirmeleri, çocuğun yalan söylemesindeki en primer faktördür. Mesela, “Bunu yaptığımı babana söylemeyeceksin,” ya da “Karşı komşu gelirse akşam misafirimiz gelecek diyeceksin” gibi ifadeler veyahut doğrudan ebeveynin telefonda bir kişiyle konuşurken yalan söylemesi gibi durumlar çocuklar için aynı zamanda bir öğrenme sürecidir. Çocuk ebeveyninden gördüğü bu durumu içselleştirir, normalleştirir ve kendi davranışlarında da göstermeye başlar. Bu durum bir telkindir. Çocuk zamanla, istemediği ya da hoşlanmadığı bir durum ortaya çıktığında, kolaylıkla bu durumu kendi isteğine göre çözecek ve bundan da suçluluk duymayacaktır, tıpkı ebeveynleri gibi…
Arkadaş Etkisi
Çocuklar, arkadaşlarından gelen telkinler sonucunda da yalan söyleme davranışını gösterebilirler. İlk olarak diğer çocuğu taklit eder ve sonrasında yalan söylemenin kendisine sağladığı kolaylıkları ve imkânları gördükçe de yalan söylemeyi daha da arttırabilir. Çünkü bu imkânlar ve avantajlar, çocuk için bir ödül veya olumlu pekiştireç görevi görür.
Suçu Zorla Kabul Ettirme
Çocukları yalan söylemeye iten bir başka faktör de; bir suçu çocuğa baskıyla ve zorla kabul ettirmektir. Örneğin; çocuk vazoyu kırmadığı halde, anne gelip çocuk üzerinde baskı kurarak bu suçu çocuğun kabullenmesine sebep olabilir. “Vazoyu sen kırdın biliyorum ama itiraf edersen seni cezalandırmayacağım” gibi manipülasyonlar çocukları yine yalana sevk eden anlık ama izleri kalıcı olan durumlardır.
Sigmund Freud ise, savunma mekanizmaları ile ilgili yaptığı çalışmada yalan söylemeyi bir inkar, yadsıma ve reddetme durumu olarak tanımlamıştır. Freud, insanların her yaş döneminde, kendilerine ağır gelen, travmatik, üzücü olayları yalan mekanizmasını kullanarak reddettiklerini düşünmektedir. Freud, ruhsal dengenin korunması için, insanların böyle bir savunma mekanizmasına zaman zaman başvurduklarını ifade etmektedir. Örneğin ölüm gibi bir travmada, çocuk bu üzücü durumu yalan söyleyerek reddetmeyi ve kendi ruhsal dengesini korumayı, çatışmalarını gidermeyi bu şekilde sağlayabilmektedir. Ancak Freud’un bahsettiği bu durum, özel durumları kapsamaktadır.
Allendy’e göre, yalana neden olan dört temel etken; aşağılık duygusu, suçluluk duygusu, saldırganlık ve kıskançlıktır. Yapılan araştırmalarda, iyi bir eğitim alan, ailesi ve öğretmenleri tarafından doğru yönlendirilen, kendileri ve çevreleriyle barışık olan çocukların yalana en az başvuran çocuklar olduğu gözlenmiştir. Bu tarz çocukların, derslerde kopya çekmeyen, okuldan kaçma davranışı göstermeyen çocuklar olduğu da çalışmadan çıkan bir başka sonuçtur.
İnsanlar, profesyonel anlamda yalan söylemeyi, tam anlamıyla ergenlikte öğrenirler. Ergenlik ve yetişkinlik döneminde söylenen bu yalanlar sosyal yalan adını taşır ve tamamen bilinçlidir. Çocukluk döneminde söylenen yalanlarda ise daha ziyade korku, dikkat çekme, ilgi görme gibi özellikleri görmek mümkündür. Özellikle sevgisiz bir ortamda büyüyen çocuklar, yalan söylemeye daha eğilimlidir.
Yaşamın hangi döneminde olursa olsun, yalan söylemek sakıncalı bir durumdur. Çocukluk ki, yalan söylemenin en masum olduğu, belki de en kabul edilebilir olduğu zaman dilimleri olsa dahi, kulağa çok hoş gelmemektedir. Çocukların yalan söylememesi için en gerekli durum onları koşulsuzca sevmek ve ebeveyn-çocuk ilişkisini güven temeline oturtmaktır. Çocuğun, kendi ailesi tarafından kabul gördüğünü fark etmesi, çocuklarda olumlu benlik duygusunu arttırır ve aşağılık duygusundan kaynaklanabilecek yalan söyleme ihtimallerini de ortadan kaldırır. Azarlama, şiddet, nefret ve baskı ile büyüyen çocuk, önce bir şeyleri saklamayı öğrenecektir, sonra da çarpıtmayı… Buna ihtimal vermek istemiyorsanız, çocuklarınızı sevgiyle koruyun! Çünkü onlar sadece sevginin dilinden anlar..
Selam ve dua ile…
Yorumlar