Doğum öncesi dönemde rahim içi çevrenin normal olarak yüksek kararlılık göstermesi bir şanstır . Çünkü pek çok etken embriyoya zarar verebilir . 1950’lere kadar doğum öncesi dönemin önemi bugünkü kadar anlaşılamamıştır . 1950’lerde Avrupa’da , her yerde bulunabilen ve gebe kadınların sabah rahatsızlıklarını hafifletmek için aldıkları trankilizan grubu ilaçlar ile doğum öncesi ile ilgili çalışmaların da arttığını görmekteyiz . Trajedik bir biçimde , trankilizanların embriyo üzerinde derin etkiler bıraktığı görülmüş ve trankilizan kullanan tüm annelerin bebekleri kalp ve organ kusurları ile dünyaya gelmişlerdir .
Sözü edilen trajedi , doğum öncesi dönem ile yardım edici ya da hasar verici çevresel etkenler üzerine bir araştırma akımını harekete geçirmiştir . Bu çevresel etkenleri detaylandırırken , tablo biraz olumsuz gibi görünse de , eğer doğum öncesi çevre iyi olsaydı bu bebeklerin normal olarak dünyaya geleceklerini de gözden kaçırmamak gerekir .
İnsan gelişimi sürecinde , en başından beri anatomik yapı ve organ sistemleri belirli yönlerini sabit zamanlarda geliştirir . Eğer birtakım çevresel etkiler , bir organın büyümesine , onun kritik döneminde müdahale ederse o organ uygun biçimde gelişememektedir . Hasar kalıcı ve süreklidir , çünkü maalesef organ oluşum zamanı geçer ve ikinci bir şans da yoktur . Bu nedenle doğum öncesi dönemde ilk üç ay kritik dönem kavramı ile açıklanmaktadır . Ancak her ne kadar sadece ilk üç ay insan gelişiminde kritik dönem olarak görülse bile beyin ve sinir sisteminin gelişiminin 3 yaşına kadar devam ettiğini bilmek gerekir . Bu nedenle çevresel etkenler her zaman dikkat edilmesi gereken durumlardır .
Plasenta , embriyonun ve gebe annenin dolaşım sistemleri arasında bir tür filtre gibi çalışıyor olsa da bütün maddeler bu süzgeçten geçememektedir . Bugün yapılan tüm klinik çalışmalar hangi kimyasalların plasentadan embriyoya geçtiğini ve geçen varsa hangi durumlarda hangi hasara yol açtığını belirlemeye yöneliktir .
Peki bu çevresel etkenler nelerdir ? Toksik maddeler , trankilizanlar ve hipnotikler , fetal alkol sendromu , uyarıcılar , ağrı kesiciler , gebelik önleyici maddeler , beslenme , geçirilen hastalıklar , gebe kadının duygusal durumu , kan uyuşmazlığı , radyasyon ve çoklu gebelik , sigara bağımlılığı gibi faktörler doğum öncesi etkenler olarak belirlenmektedir .
Toksik maddeler , başlangıçta çok hızlı gelişen embriyonun hücre metabolizmasını ve bölünmesini etkilemektedir . Eğer bu tür bir madde damak katmanlarının büyüdüğü sırada hücre bölünmesine müdahale ederse , baş çok büyüdüğü için katmanlar hiçbir zaman orta çizgide kaynaşamamakta ve sonuçta bebek yarık bir damakla dünyaya gelmektedir .
Trankilizan ve hipnotikler gibi kimyasal maddeler yetişkinleri sadece hafifçe yatıştırdığı halde bir embriyo üzerinde yıkıcı etkiler yaratabilir . Barbitüratların plasentaya çabuk ulaştığı , karaciğer ve beyinde biriktiği herkes tarafından bilinmektedir . İlkel böbrekler barbitiratları süzemediği için bu maddelerin fetüsteki birikimi annede olduğundan çok daha fazladır .
Yine gebeliği sırasında çok fazla alkol kullanan kadınların bebeklerinde zihinsel , fiziksel ve davranışsal anormallikler görülmektedir ve 1973’te bu durum Fetal Alkol Sendromu ( FAS ) olarak tanımlanmıştır . FAS , doğumdan önce ve sonra büyüme yetersizlikleri , zihinsel gerilik gibi etkilere yol açmaktadır .
Çok masum gibi görünen kahve ve çay gibi uyarıcılar ve kafein gibi maddelerin embriyoya olan etkileri konusunda çok az şey bilinmektedir . Ancak hayvanlarla yapılan çalışmalarda , kafeinin plasentayı geçtiği ve hayvanlarda doğum kusurlarına yol açtığı da tespit edilmiştir .
Gebelik sırasında nikotin ve sigara içmeye bağlı gazların zararlı etkileri çok iyi saptanmıştır . Bu olumsuz etkiler arasında gecikmiş doğum öncesi büyüme , düşük doğum kilosu , yüksek ölü doğum riski ve kalp-damar kusurları bulunmaktadır . Özellikle son yıllarda gebe bayanlarda sigara içme oranının arttığını düşünecek olursak , bunun hiçbir bahanesi olmasa gerek . Kimsenin henüz embriyo halinde olan bir canlıya böyle bir zarar verme lüksü bulunmamaktadır !
Yetişkin bir insan için yeterince güvenilir olan bir doz , gelişmemiş böbrekleri ve karaciğeri , ilaçları bir yetişkin kadar hızla ya da etkili biçimde zehirden çözemeyen ve dışarı atamayan gelişmekte olan embriyo için toksik olabilmektedir . Bu nedenle olabildiğince az ilaç kullanılmalıdır .
Tüm bunların yanında çevre kirliliği , sanayi atıkları , civa , boya gibi gazların da doğum öncesinde olumsuz etkiler gösterdiği ortaya konulmaktadır . Gazların etkileri yıllar sonra fark edildiği için oluşabilecek hasarlar da ancak yıllar sonra tespit edilebilmektedir . Örneğin , Vietnam savaşı sırasında kullanılan yaprak dökücü bir kimyasal madde olan agent orange’ın beyin hasarı gibi etkilere yol açtığı görülmektedir .
Beslenme , doğum öncesi dönemde , genlerin kopyalama ve hücre bölünmesi sırasındaki çalışmasını etkileyebilmektedir . Doğum öncesinde gebe kadınların kaç kilo almaları gerektiği tartışmalı bir konudur . Ancak bu dönemde 7 kilodan fazla alınmaması için de uyarılar bulunmaktadır .
Gebe annelerin geçirdiği hastalıklar , duygusal durum da yine embriyoyu etkileyebilmektedir . Hamilelikte depresif olan annelerin doğan bebeklerinde de depresif ve agresif özellikler görülmektedir .
Kan uyuşmazlığı ilk gebelikte çoğu zaman tehlike ortaya çıkarmaz ama sonraki gebeliklerde risk , artış göstermektedir . Rh uyuşmazlığına bağlı sorunlar kan testleri ile giderilebilmektedir . Genellikle hasara yol açmadan önlenebilen bir çevresel faktördür ve yine de kontrol edilmesi gerekir .
Çoklu gebelik daha ziyade prematüre ( erken doğum ) doğumlar , fetüs ölümü ve gelişim anormalliklerine sebebiyet vermektedir . Kalabalıklaşan rahim içi bir fetüse diğerine göre çok daha iyi bir konum sağlamakta ya da bir bebek diğerinden daha iyi besin almaktadır .
Radyasyon ciddi bir doğum öncesi biçim bozukluğu ve ölüme sebep olabilir . İlk üç ay arasında küçük bir doz embriyoya ciddi biçimde hasar verebilir . Nagazaki , Hiroşima ve Çernobil bunlara örnek olarak gösterilebilir . Bunun akabinde gebe bayanların telefon ve bilgisayar kullanımına da çok dikkat etmesi bebeğin sağlığı açısından oldukça önemlidir .
Anne adayları öncelikle hem doğum öncesi hem de sonrasında bir uzman tarafından kontrol edilmelidir . Uygun besinleri almak , vitamin , protein ve minerallerden yararlanmak oldukça önemlidir . İlaç kullanımı konusunda mesafeli bir tavır , boya ve kimyasallardan uzak durmak ve eğer mümkünse X ışınlarından kaçınmak hem anne hem de bebek için çok daha koruyucudur . Anne adayları uyku düzenlerine de özen göstermelidirler .
Her ne kadar doğum öncesi gelişim üzerinde olumsuz etkenler konusunda yoğunlaşmaya eğilim göstermiş olsak bile , sizi anormalliklerin yaygın olduğu izlenimiyle başbaşa bırakmak istemeyiz . Bebeklerin çoğu normal doğar !
Yorumlar