Eksik Bir Şey Mi Var?

Eksik Bir Şey Mi Var?

Hani öyle diyordu ya şarkı: “Eksik bir şey mi var, anlatamam..” Bu bayram belki de biraz böyleydi. Bir tarafta, karanlığını sadece ve sadece bombaların aydınlattığı bir şehir Gazze, bir tarafta Tel-Afer’de korkunç zulümlere maruz kalan Türkmen kardeşlerimiz, bir tarafta akıp giden hayat, bir tarafta modern hayat derken velhasıl sanki bir şeyler eksikti bu bayramda.. İnsanı, bayram yapmaktan alıkoyan, hüzünlü, şarkının da dediği gibi ” gökyüzünü bazen ciğerimize dolduran ” eksik bir şeyler vardı bu bayramda..

Nerde O Eski Bayramlar Değil; Nerde O Eski İnsanlar

Zulm İle Abad Olanın, Akıbeti Berbad Olur

Yunus Emre’nin en çok içime dokunan cümlelerinden biridir bu: “Zulm ile abad olanın, akıbeti berbad olur.” Zaman zaman düşünürüm, insanların önünde her zaman iki seçenek vardır: iyilik ya da kötülük. Zannımca kötülük zordur, detaylıdır, sıkıntılıdır. İyilik ise kolaydır. Ama nedense insanlar zor olanı, kötü olanı ya da kötü olmayı seçerler çoğu zaman. Kötülüğü bu denli seçkin kılan ne olabilir ki ? İnsanların zulmetmesini rasyonalleştiren, temellendiren ve onları haklı çıkartan bir tez var mı ki ? İnsanlar ya çok güçlü olduklarında zulmederler, ya da insani yokluğun sınırlarında olduklarında zulmederler. Her iki durumda da aslında insanlar acziyetlerinden dolayı zulmederler. Başkalarını, hiç düşünmeden kurban ederler. Bir savaşın cellatları misali, önlerine gelen her şeyi yok ederler.

Zulüm deyince insanlar geliyor aklıma, menfaatler, kurbanlar ve cellatlar geliyor.. Zulüm deyince, bu sıralar en çok Gazze geliyor aklıma, Tel-Afer geliyor, Urumçi’de katledilen müslümanlar ve Çin baskısıyla oruç dahi tutmaları yasaklanan Müslüman Türkler geliyor aklıma.. “Mutluluğun resmini çizemedin Abidin, peki acıyı tarif edebilir misin ?” diye sormak geliyor aklıma.. Mutluluğu resmetmek kadar zor, bir acıyı tarif etmek. Bazen çok zor, bir acıyı dile dökmek. Ve evet, eksik bir şey var mıydı ? Bu bayramda mutluluktan eksilen koltuklarda yeryüzünün acılarını ağırladık. Belki de bundandı, eksik ve hüzünlü bir bayram sabahına uyanmamız..

Yazdım, belki defalarca. Sözüm hangi coğrafyalara ulaşır bilemem, sözüm hangi yaraya merhem olur, hangi toprağa sağnak gibi yağar bilemem. Ama biliyorum ki, yeryüzündeki tüm bu acılar korkunç. Matematikteki havuz problemi misali, havuzun altındaki delikten su kaçtıkça, havuzu suyla doldurma çabaları bir çaresizlikten öteye gitmiyor. Bu bayramda, yeryüzündeki tüm acıların ağırlığı var gibi havada. İnsanı kavuran bu sıcak değil, bu kesif acı aslında..
Bu bayram kan ağlayan coğrafyalar kanatırken kalbimizi, “bayram gelmiş neyime..” türküsünü mırıldanırken dudaklarımız yine de Gazze için, Tel-Afer için, Doğu Türkistan için elbette ki susmayacağız. Çabamız, Süleyman’ın ordularına su taşıyan bir karınca misali olsa da, yaşadığımız sürece elbette güçlünün değil, her zaman haklının yanında olacağız. Çünkü insan olmamız bunu gerektirir. Çünkü Allah’a kul olmak, önce insan olmayı gerektirir. Çünkü eksik bir bayram, ancak tüm ümmetin tebessümüyle tamama erdirilir.

Nerde O Eski Bayramlar Değil; Nerde O Eski İnsanlar

Nerde O Eski Bayramlar Değil; Nerde O Eski İnsanlar

Aslında eski bayramlar bir yere gitmedi ama biz biraz uzağına düştük o bayramların. Nerde o eski bayramlar diye diye küstürür olduk bugünün bayramlarını. Bakıyorum da çocuklar bile artık bu cümleyi kuruyor: “Eskiden daha çok harçlık alırdık, nerde o eski bayramlar.” Çocuklar haklı. Büyükler, ev baklavası yiyememekten muzdarip, onlarda arıyor eski bayramları. Büyükler de haklı. Yaşlılar, çocuklarının ve torunlarının bayramlarda ziyaretlerine gelmemesinden şikayetçi. Yaşlılar da haklı. Herkes haklı. Bayramın eskisi yenisi değil; mevzu, insanların ortak bir bayram tadını yakalayıp yakalayamaması aslında..

Modern hayat ve kapitalist savaş, insan ruhunun incelmiş tarafını örseliyor, kabul edelim. İnsanlar o kadar çok çalışıyor ve o kadar çok yoruluyor ki, bayram demek, insanların algısında tatil gibi bir anlama dönüşmüş durumda. Aslında bayram demek, bayrama has olan o müthiş hazırlıklarla, Arefe günüyle ve bayram namazından dönen babalarımızın gelişiyle başlar. Osmanlı döneminde yaşanan bayramları araştırdığımda, o dönemde de toplumda benzer bir bayram telaşı var. Geçmişle bugünün bayram heyecanları benzer aslında. Bu durumda eksik taraf bayramlarda değil, insanlarda ve tabi ki bayramlara yüklediğimiz anlamlarda..

Sanırım problemimiz, bayramları yaşamak ve yaşatmakla ilgili. Kuşaklar arasında, bayramlarla ilgili ortak bir anlam birliği olmadığı için iletişim zedeleniyor. Eksik bir şey varsa bu kısımda var. Ben bayramların ruhunu yaşamak ve yaşatmak konusuna ısrarla nostaljik bir sempati duyuyorum. Bayram için yapılan tüm hazırlıklar, açılan baklavalar, sarmalar, bayram namazının hemen sonrasında tüm aileyle yapılan kahvaltı, el öpme ritüeli bunların hepsi benim için kutsal bir öneme sahip. Bayramlar bu yüzden, küçük büyük hepimizin bir nebze olsun geçmişi yaşattığı, çocuklaştığı zamanlar ve bu zamanlar elbette ki çok kıymetli.

Günlük telaşların debdebesinde, değer verdiğimiz insanlarla bir araya gelmek, bir bardak çayı yudumlamak, birbirimize gerçekten sarılmak, gerçek anlamda “nasılsın” diye sormak ve birbirimizin gerçekten yanında olmak oldukça zorken, hatta çoğu zaman buna zamanımız yokken; bayramların mesafeleri kısaltan, özlemleri dindiren, her zaman birbirimize omuz olamasak da, birlikte ağlayamasak da hepimizi aynı anda güldüren tarafını seviyorum. O yüzden eksik bir şey varsa bayramlarda, bayramların günahı yok. Günah, modern insanın boynuna..

Nerde O Eski Bayramlar Değil; Nerde O Eski İnsanlar

Eksik Bir Şey Var!

Eksik bir şeyler var. Hatta sanki her yıl eksilen bir şeyler var bayramlarda. Yaşımız büyüdükçe bu yaşlı dünyaya mı benziyoruz. Yorgun, hevessiz ve heyecansız mı oluyoruz. Acaba bu yüzden mi bu eksiklik. Bu yüzden mi bir bayram şekerinin, acının coğrafyalarında bir zehre dönüşmesi..

Eksik bir şeyler var, olmaz mı ? Cep telefonları çıktığından beri ve bayramlar toplu GSM mesajları ile kutlandığından beri eksik bir şeyler var bayramlarda. Toplu mesajların soğukluğu, samimiyetsizliği var. Oysaki, kendine bayramı vesile kılıp, bir telefon açıp karşındakinin sesini duymak, içten bir bayram kucaklaşması yerine geçmez mi ? Elbette geçer. En azından o mesajların soğukluğu gibi bir titreme bırakmaz ruhumuzda.

Eksik bir şeyler var. Önceden bayramlıklarımızı asar, bayramı öyle beklerdik uyku tutmayan bir heyecanla.. Şimdiki çocuklar için “bayramlık alma” ritüelinin çok değerli olmadığını düşünüyorum. Bunun sebebi, anne ve babaların çocuklarıyla bayramın ruhunu paylaşmamaları. Çocuğa bayram dışında alınan kıyafetlerle, bayramda alınan kıyafetlerin ne anlama geldiği ve bayramda neden yeni kıyafetler alındığı çocuklara anlatılmalı. Anlatılmalı ki, onlar da kendi çocuklarına anlatsın..

Eksik bir şeyler var bayramlarda. Cevizli ev baklavaları eksik mesela. Sofrada birkaç tabak eksik. Muhabbette bir kelam eksik. Cümleler eksik. Adımlarımız tutuk. Aramızdaki mesafeler uzun. Huzur getiren, serinleten o yağmur eksik. Çaldığımız kapılar eksik. Öptüğümüz eller eksik. Sarıldığımız dostlar eksik. Sanki her yıl eksiliyor bayramlar ama en çok da kalbimiz eksiliyor bu bayramlarda..

Nerde O Eski Bayramlar Değil; Nerde O Eski İnsanlar

Bardağın Dolu Tarafını Görmek Dedikleri

İsterseniz bardağın dolu tarafını görmek deyin, isterseniz konuya iyi tarafından bakmak deyin, isterseniz de Polyannacılık deyin sonuçta yine de her şeye rağmen, bayramların tadını korumak adına tutunduğumuz dallar var. Ama daha iyisini yapabiliriz diye düşündüğüm için yazdım bu yazıyı.

Hepimiz, zaman zaman eksiliyoruz. Yoruluyoruz, güçten eksiliyoruz. Susuyoruz, sudan eksiliyoruz. Üzülüyoruz, mutluluktan eksiliyoruz. Nihayetinde insanız. Ama yine de hepimiz, moderniteye yenilmeden, hayata ve inandıklarımıza dair kutsallarımızı korumakla mükellefiz. Bayram da bunlardan biri. Bayram bir şekil değil, bayram tamamen bir ruhu içselleştirme meselesi..

Ramazan’a bir sonraki vuslat, eğer ömrümüz vefa ederse, on bir ay sonra. Ramazanın gidişine hüzündür kalbimiz; bayram bu hüznün ilahi bir tesellisidir.

Bir sonraki bayramda, gökyüzü ciğerimize dolmaz umarım. Onun yerine hayatımızdaki eksikliklerin, boşlukların güzelliklerle dolması ve ümmetin yüzünü güldüren bir bayrama ulaşmak temenisiyle.. Bayramların bayram olması temennisiyle…

Yorumlar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir