Âile Saâdeti
Âile saâdeti, çok mühim bir mevzudur. Çünkü erkek olsun, kadın olsun; âilesinde mutlu olan kimse, genel itibariyle çevresine de mutluluk saçar. Âilesinde mutlu ve huzurlu olmayan kişinin gönlü de yine umûmiyetle gamlı ve dertlidir…
Cenâb-ı Hak, bütün varlıkları çift olarak yaratmış ve birbirine muhtaç kılmıştır. Dolayısıyla insan da erkek ve kadın cinsi olarak çift yaratılmıştır. İkisi, birbirinin ayrılmaz parçası ve birbirini tamamlayıcıdır.
İnsanın aklı, neye itibar ettiğine, neyin peşinde koştuğuna bakarak anlaşılır. Meselâ akıllı bir hanım, hayrı-şerri iyi anlamışsa, geçici dünya hayatındaki zevk ü safa, varlık ve konfora fazla takılmaz; böylece sarayda da olsa, kulübede de gönlü huzur içinde, âdeta iki dünyasını da cennet hayatı hâlinde yaşar. Çünkü dünyanın bütün varlık ve güzelliği, en muhteşem şekliyle de bizim olsa geçicidir, noksandır ve netice itibariyle insanın gönlünü tatmin etmez. İnsan, her şeye sahip olsa, hep daha fazlasını ister. Bu yüzden insanın gönlünü huzura erdirecek tek şey, Allâh’a iman, O’na duyulan muhabbet ve itaattir. Bunun dışındaki hiçbir şey, insanın ruhunu tatmin etmez.
Kadın ve erkekler de asıl saadeti, işte-güçte, makam ve mevkîde, rahat ve konforda aramamalıdır. Bunların sıkıntı ve meşakkati, beraberinde getirdikleri mutluluktan az değildir.
Âilede huzur, eşlerin sürekli birbirlerini dinleyip anlaması ve muhatabının kendisinden ne istediğine dikkat etmesi ile meydana gelir. Hanım, beyinin isteklerini anlamayı ve onları mümkün mertebe cevaplandırmayı öncelik hâline getirmeli; erkekler de hanımlarının gönlüne ulaşacak yollar aramalıdır.
Sâliha kadın, etrafına saadet saçan cennet kokulu bir çiçek gibidir…
Kadın zeki olmalı; eşine ve âilesine kendisini sevdirmeyi bilmelidir. Bunun en emin yolu, kocasına itaatkâr ve hürmetli, çocuklarına şefkat ve ilgili olmaktan geçer. Dik başlı, inatçı olmak hiçbir insana bir şey kazandırmamıştır.
Akıllı ve sâliha kadın, kıymet biçilemeyecek kadar büyük bir hazinedir…
Allâh’ı ve Peygamberini bilen, kulluğunu lâyıkıyla yerine getirmeye çalışan, kocasına saygı, hürmet gösteren, hayırlı işlerde kocasına itaat edip destek olan böyle bir hanımın kıymetini bilmeyen erkek de, başını duvarlara vursa yeridir. Çünkü kıymeti bilinmeyen, şükrü îfâ edilmeyen nimetler, elden alınır…
Evlilik hayatında, kadın ve erkek birer örtü gibi olmalı; birbirinin eksik ve kusurlarını kapatmalıdır…
Hem birbirlerine karşı hoşgörülü ve affedici olmalı, hem de iki tarafın âilelerinden kaynaklanabilecek kusurları engin bir müsamaha ile affedebilmelidir. Zira en küçük meseleler bile üzerinde durula durula büyür. İncir çekirdeğini doldurmayacak basit meseleler dolayısıyla nice güzel yuvaların yıkıldığına çok kere şâhid olmuşuzdur. Akıllı ve firasetli olan âilelerde ise, en büyük meseleler bile küçülür, küçülür, âdeta bir “yok” hükmüne dönüşür.
Huzur ve saadet dolu bir yuvada yetişen çocuklarda, mutlu olurlar. Durmadan stres içinde yaşamaz; hayata karşı içlerinde kin, nefret ve öfke biriktirmezler.
Anne ve babalar, güzellikleri önce kendi şahıslarında uygulamalı ve çocuklarına örnek olmalıdırlar…
Çocuk, anne ve babaya sevgi ile saygıyı, komşu ve misafirlere ikram ve ihtiramı, büyüklere hürmet, küçüklere merhameti hep âilede öğrenir.
Evlerimiz, Allâh’ın ve Rasûlü’nün öğrenildiği, öğretildiği birer küçük mektep olmalıdır…
Çocuklarımız, bu dershânede, en güzel muallim olan anne ve babalarından, Allâh’ı ve Rasûlü’nün örnek ahlâkını öğrenmelidirler.
Kısacası, gönüllerdeki mutluluk evlere, evlerdeki mutluluk ise bütün mahalle ve sokaklara taşmalı; insanlık, Müslümanların gönül hânelerinin şefkat, merhamet ve muhabbeti ile huzura kavuşmalıdır. Cenâb-ı Hak, bizim yuvalarımıza da bu ilâhî sekinet ve huzuru nasib eylesin. Âmin.
Kaynak: Şebnem Dergisi
Yazı: Zahide Topcu
Yorumlar