Konuş Ey Kafirun!
İslamofobinin ilk etkileri 11 Eylül saldırısıyla başladı. 11 Eylül sadece bir kozdu. Müslümanlardan rahatsız olan bir kitlenin bahanesiydi. İslamı tanısalardı, İslam fobisi oluşturmalarına gerek kalmayacaktı. Ama dert üzüm yemek değildi elbette… Her Müslümanı terörle ilişkilendirmek hiçbir mantığa uymuyordu. Saldırgan, pesimist bir propagandayla insanların algıları yönetiliyordu. Bu zihniyet öyle ya da böyle hala hissediliyor.
Son zamanlarda ise Avrupa’da yeni bir Haçlı zihniyeti oluştu: PEGİDA. PEGİDA, Avrupa’da İslam ve göçmen karşıtı eylemlerle gündeme gelen bir oluşum. Bu oluşum kendilerine “Batının İslamlaşmasına Karşı Avrupa Yurtseverler” ismini veriyor ve aylardır, her pazartesi günü Dresden şehrinde İslam karşıtı gösteriler düzenliyor. Ama bir taraftan da Pegida’ya karşı eylem yapanlar da var.
Dünya propaganda tarihinin en çarpıcı, en yaratıcı eylemi, PEGİDA’nın en önemli üslerinden biri olan Dresden şehrinde yaşandı. Alman sanatçı Kurt Fleckenstein, bağırmadan, hakaret etmeden, kimseyi incitmeden ve incinmeden, şiddetten uzak ve naif bir eylemle hepimizi şaşırttı. Fleckenstein, İslam karşıtı gösteri yapan PEGİDA’yı protesto etmek amacıyla, Dresden şehrinin meydanına, Fraunkirche Kilisesinin önüne, 175 seccade serdi. Seccadelerin yönünü Kabe’ye çevirdi. Seccadelerden birinin üzerine ise “Tanrı’ya inanıyorum!” yazdı. Fleckenstein, seccadeleri PEGİDA gösterisine kadar meydandan kaldırmayacağını, Alman anayasasının sanatın özgürlüğünü güvence altına aldığını ifade etti.
Fleckenstein’a neden 175 seccade serdiğini sorduklarında kendi cümleleriyle bu durumu şöyle açıklıyor: “Seccadeleri seçeceğim meydanın boyutuna baktım ve bu alana yaklaşık 175 seccade sığacağını fark ettim. İslam dininde yedi rakamının özel bir yeri var. Çünkü yedi kat cennet olduğuna inanıyoruz. Kur’an-ı Kerim’de ise yirmi beş peygamberin ismi zikrediliyor. Yediyle yirmi beşi çarptığınızda ortaya yüz yetmiş beş çıkıyor. Bu şekilde sayıya karar verdim. Bu gösterideki mesajım şu: Ben Hristiyan inancındanım ama başka inançlarla bir sorunum yok. Sanat eylemim bu düşüncenin dışa vurumu.”
Bir tarafta kendi kimliklerini, inançlarını Müslümanlara ve İslama saldırarak koruyacağına inanan bir grup insan var; diğer tarafta ise İslamı tehdit olarak görmeyen, herkesin inancına saygı duyan Fleckenstein gibi insanlar… Avrupa’nın artık demode bir zihniyetle İslamofobi anlayışı oldukça gülünç ve samimiyetsiz. Almanya’da, Fransa’da ve Avrupa’nın tamamında bugün de İslam karşıtı toplantılarda Hitler’in Kavgam adlı eserini kutsal kitap sayan, Nürnberg Duruşmaları’nda yargılanan Nazi komutanlarını koruyan, hatta Nürnberg’de tüm asil Avrupa’nın yargılandığına inanan insanlara neyi anlatabilirsiniz ki? İslamı terörle ilişkilendiren, her gördüğü Müslümanı etiketleyen, şarap ve domuz etinin Müslümanlar yüzünden tehdit altında olduğunu düşünen insanları nasıl ikna edebilirsiniz? Konuş ey Kafirun! Anlat onlara… Senin dinin sana, benim dinim bana! Asıl İslamı bu insanlara nasıl anlatabilirsiniz?
Avrupalılar kendilerini hala krallıkların Avrupası’nda sanmakta. İmparatorların, kralların Avrupası’nda değiliz maalesef… Fukuyama gibi geleceği okuyan bir teorisyen değilim ama bir gün gelecek, dünyada ülke sınırları belki de tamamen yok olacak. Belki de sınırlar kalkacak ve herkes evrensel vatandaş olacak. Bunlar her ne kadar ütopik tezler olsa da bir gün her şey çok farklı olabilir. İnsanlık, geçmişte olduğu gibi bugün de, yarın da dönüşmeye devam edecek. Dünya bizim mülkümüz değil.
Fleckenstein’ın gösterisi, propaganda tarihinin duvarlarına sevgiyle kazınmalı ve herkese anlatılmalıdır. Demek ki, şiddet olmadan da insan kendini asil ve kusursuz bir tavırla ifade edebilmektedir. İnsan her zaman bilinmeyenden korkar. Belirsizlik insanı tedirgin eder. O nedenle İslam karşıtları, terörist liderlerin bildirilerini İslam olarak anlatmaktan vazgeçmeli, artık gerçek İslamı öğrenmeli ve Avrupa, kendi sınırlarındaki göçmenleri ve Müslümanları artık kabullenmeli. Konuş ey Kafirun! Gerçek İslamı anlat onlara…
Yorumlar