Bu yazımda sizlerle Tokyo ziyaretimde yaptığım gözlemleri paylaşmak istiyorum. Beş günlük seyahatimizde tarihi yerleri, tapınakları ve birçok mağazanın bulunduğu alış veriş yapılan sokaklarını gezdik. Teknolojik açıdan en gelişmiş ülkelerden biri olan Japonya’ya, benim ve kızlarımın ilk ziyareti idi. İlk gözlemlerimizden biri ulaşımın çok kadar rahat olması idi. Hava alanı terminalinden bindiğimiz tren ile şehir merkezinde kalacağımız otelimize yakın olan metro istasyonuna gidebilmemiz büyük bir kolaylıktı. İlk kez gelmiş olduğumuz bir ülke olmasına rağmen, metro istasyonlarında İngilizce işaretler bulunması ve şehrin ulaşımının düzenli bir sistemle hazırlanmış olması bizim gibi turistler için çok kolaylık sağladı.
Metroya bindiğimizde Interneti rahatlıkla ve kesintisiz kullanabiliyor olmamız ise bizi daha da sevindirdi. Ayrıca, metroda insanların konuşmaması, yiyecek ve içecek tüketilmemesi de dikkatimizi çekti. Hatta Japon kültüründe en çok hoşumuza giden şeylerden bir tanesi de geleneksel kültürlerinin dejenere olmaması için direnmeleri oldu. Örneğin sadece metroda değil, sokakta yürürken yiyecek-içecek tüketilmemesi Japon kültüründe gördüğümüz en baskın özelliklerden biriydi. Havanın çok sıcak olmasına rağmen, kimse elinde içecekle sokakta yürümüyordu. Sokakta satış yapılan yiyecek yerlerinde bile turistleri uyaran yazılar dikkat çekiyordu: “Lütfen aldığınız yiyecekleri sokakta yemeyiniz”. Bu kurala saygı göstermeye çalışan turistler, sokak satıcılarından aldıkları yiyecekleri, oturacak yer olmamasına rağmen satış stantlarının yanında ayakta durarak ya da çömelerek yiyorlardı.
Biz çocukken de büyüklerimiz, özellikle anneannemiz sokakta bir şeyler yeyip içmemize izin vermez: “Evladım, imkanı olmadığı için alamayan, sağlığı izin vermediği için yiyemeyen olur. Sokakta yemek yenmez, başkalarının canları ister, ayıptır” diyerek uyarırlardı. Halbuki Amerikan kültüründe, özellikle metropol şehirlerde bir çok insan özellikle sıcak havalarda elinde içeceği ile sokakta gezer. Starbucks kültürünün çabuk kabullenilip, yayılmasının sebeplerinden birisi de budur aslında. Mesela New York gibi metropolde yürürken, otobüste, metroda veya arabada yemek yiyen insanları görmek şehir kültürünün bir parçasıdır.
İlginçtir ki, birçok ülkenin etkisi altına aldığı Batı kültürüne Japonya kendi kültürünü kurban etmemiş. Hatta, ülkelerini ziyaret eden turistleri bile onların geleneklerine saygı göstermeleri için kendi bildiklerini değil, bulundukları ülkenin kültürüne göre hareket etmeleri gerektiğini öğretmeyi başarmışlar.
Japon kültürünün gelenekselliğini koruduğunun göstergelerinden bir tanesi de insanların dikkat çekecek ölçülerde muhafazakar giyim tarzları idi. Japonların geleneksel kıyafeti olan kimonoyu sokaklarda bir çok kişinin üzerinde gördük. Her yaştan kişinin giydiği bu güzel kıyafetler dışında, modern kıyafetlerin de muhafazakar olması dikkatimizi çekti. Örneğin göğüs dekoltesi kültürlerinde uygun görülmediği için, genellikle kadınlar ve genç kızlar yakası kapalı kısa kollu tişörtler, elbiseler tercih ediyorlar. Gezdiğimiz farklı semtlerde hiç bir kadının üzerinde askılı bir üst görmedik. Halbuki bir çok batı ülkesinde ve onlara özenen ülkelerde, yazın sıcak günlerinde tesettürlü olmayan kadınların çoklukla askılı veya kolsuz üstlerle elbiseleri tercih ettiği görülür. Hatta tekstil ve muhafazakar moda alanında gelişmiş olan ülkemizde bulmakta zorluk çektiğimiz, beden hatlarını belli etmeyen uzun kıyafetleri Japonya’da bütün kadınların üzerinde görebilmek mümkün.
Kısaca Tokyo’nun en çok beğendiğimiz yönü Japon kültürünün gelenekselliğini korumuş olması ve batı kültürünün beraberinde getirdiği dejenerasyona karşı olan direnişi oldu. Teknolojinin en ileri gelen ülkelerinden olmasına rağmen, teknolojinin beraberinde getirdiği sosyal medya kültürünün negatif etkisini işte bu ülkede görmedik.
Cumhur Başkanımızın da yakın zamanlarda ziyaret ettiği Tokyo’yu ve Japonya’nın diğer bölgelerini görmek isteyen okurlarımıza şiddetle tavsiye ederiz. Bir çok yönü ile, gerçekten çok güzel bir ülke.
Yorumlar