Şimdi ne tarafa baksak hangi dergiyi, gazeteyi elimize alsak; nereye tıklasak bir ‘yeni yıl’ yazısıyla karşılaşacağız. Bu da öylesi; bir nevi…
Zamanı parçalara ayırmadan kavrayamayan bizler için bitiş ve başlangıç dönemleri, sonrası yine bir döngü olsa da, böyle keskin ayrışmalar hoşumuza gidiyor. Zamanı algılamayı kolaylaştırıyor elbet fakat sadece bu yetmez içini doldurmayı da kolaylaştırması gerekir.
Namaz mesela, eskiden beri büyüklerimden hep duyarım günü beş vakte ayırmak zamanı iyi yönetmeyi sağlar derler. İnsan başı sonu olmayan zaman karşısında güçsüzdür büyüklüğünden korkar kendine satırbaşları, köşe taşları seçer, milat der.
Agah olanlar ihtiyaç duymasa da, zamanın –bütün olarak– ‘farkında’ olsa da biz sıradan insanların onu kavramak için ‘böl-parçala-yönet’ politikasından başka çaresi yok.
Biz sıradanlar dedim… Biz sıradan olmaktan rahatsızlık duyan Müslümanlar diye devam etmeliyim. Bize düşen o bölünen zamanı hayırlı ne varsa onunla doldurmak. Hayırsız işten uzak durmak, vakti harcamamak. Bu yüzden dinimiz bize her gün kendimizi muhasebeye çekmemizi söyler. Ben bugün ne yaptım? Vazifelerimi yerine getirdim mi? Kimsenin kalbini kırdım mı? Kimsenin hakkına girdim mi? gibi… ve daha bir sürüsünü kendimize yöneltmemizi tavsiye eder. Yılsonları da bu muhasebeyi daha geniş bir ölçüde yapmak için ideal bir zaman bence. Her zaman söylerim yeni yıla dair en sevdiğim şey almanaklardır. Geçen seneye bir özet ile bakma imkanı sunan, iyisi kötüsü ne ise önümüze seren almanaklar. Muhasebeyi de bu şekilde düşünüyorum işte, ama bir farkla bütün yılı önümüze döküp Sezen Aksu misali ‘acı tatlı ne varsa hazinemdir’ diyip tekrar kutuya koymak değil, kendimize oradan bir not vermek.
Ancak nihayete ermek üzere olan 2013 için durum biraz daha değişik. Ülke olarak bir sürü dönüm noktası, sosyal-siyasi krizler, sokağa dökülmeler, kendi içinde gerilimler, komşu ülkelerle gerilmeler, Müslümanların saflara ayrılması, hakaretleşmeler yaşadık. Şimdilerde ‘yakın tarih’ diye okuduğumuz ne varsa bir zaman sonra aynı ciddiyetle tartışılacak, yazılıp çizilecek olayların içinde bulunduk. Bu yüzden ben sıkı sıkı tuttuğum ‘anlık’ların önemi biraz daha iyi kavradım diyorum. Anlık bir miktar ütopik durabiliyor ancak günlük, haftalık her ne ise… Hayatlarımızı ve fikirlerimizi ve güncel olanı kaydettiğimiz bir tabiri caizse ‘kişisel tarih’ mahiyetinde bir kaydımız olmalı.
Velhasıl modern zamanlarda Müslümanlık kendini muhasebeye çekmenin yanında kimin kim olduğunu unutmamak için, hakkı hak bilip yanında durmak, nelerin yaşandığını hep hatırlamak için günceli kaydetme yükü yüklüyor. En çok biz Müslümanlar demeliyiz; ‘unutursak kalbimiz kurusun!’
Yorumlar