Ölmekten korkar çoğu insan. Bilemez gerçeğe kavuşacağını. Bilseydi korkmaz, O’na kavuşmak için can atardı. Kılınan her namaz yapılan her ibadet O’na dönüşü hatırlamamız içindir. Kendisini ibadetten mahrum bırakan için ölüm kaçınılmaz son olurken; O’nla yaşayan için bayram sevinci gibidir. İnsanlar dünya hayatında uyur ama kimi rüya görür kimi kabus. Bunun seçimi de kendi elindedir.
“Kullarım beni sana soracak olurlarsa, gerçekten de ben pek yakınım. Bana dua ettiği zaman dua edenin çağrısına cevap veririm. Öyleyse onlar da bana cevap versinler ve bana inansınlar ki, doğruya erişsinler” (Bakara/186) diyor Allahü Teala. Yol gösteriyor… Uyanışımızın cennete olmasını istiyor. Hangi güzel yüz ki toprak olmadı / Hangi güzel göz ki toprak dolmadı? Günümüzde tek gayesi dünya telaşı olan bizler, herşeyin en güzeline, en iyisine sahip olma çabasındayken, ölümü es geçtiğimizin farkında bile değiliz. Yaşıyoruz, kısmen de olsa ibadetlerimizi yapıyoruz. Fakat tefekkür etmiyor, ölümü hatırlamıyoruz. En güzele sahip olmak için ‘asıl güzel’den geçiyoruz.
Farkındalık, insanın kendisini bulmasındaki en önemli etkendir. İnsan, neden hayatta olduğunun, bahşedilen nimetlerin veya sıkıntıların,verilenlerin veya alınanların, nereden, nasıl ve neden olduğunu farkettiğinde varoluşunun sırrını çözer ve tutkuyla sarılır Rabbine. Güzel bir rüyayı yine güzel bir uyanışla sonlandırır. Böylece kendi için değil, Allah için değil, Allah ile yaşar ve O’na kavuşmanın vereceği hazla uyanmak ister rüyasından. İbni Sina’nın da Ruh Kasidesi’nde zikrettiği gibi:
Dalınca güvercin o son uykuya
Anlar ki, hayat tümüyle rüya!
Neler görür neler, kalkınca perde
Sonsuzluğu yaşar haz duya duya…
Her insanın hayalleri vardır, ölmeden önce yapmak istediği. Kimi şuraya gitmeden ölürsem gözüm açık giderim der, kimi dünya gözüyle şunu da bir yapsam der. Kimi ev ister, kimi araba, kimi sevdiğine kavuşmak, kimi seyr’u sefa… Ama kimisi de vardır ki “Bana seni gerek seni” der. Bunu diyebilen; demekten ziyade hayatına geçirebilendir kurtulan. Ahirette nereye gittiğin, kimle ne yaptığın sorulmayacak. Kulluğun sorgulanacak! Dünya hayatı Allah’ın bize bir lütfudur ama bu lütuf O’nu unutalım diye değil; O’na sarılalım diye verilmiştir. Amacından sapılarak yapılan hiç birşeyin bize getirisi olamaz. Sevdiğimiz birisi bize basit bir hediye aldığında bile defalarca teşekkür eder minnetimizi ifade ederiz. Allahın verdiklerinin yanında bir hediye nedir ki? Seni yaratanı unutturacak kadar gözünde büyüttün birşey varsa hayatında, bir durup düşünmelisin. Onu da beni de yaratan o, peki benim şükrüm kime?
Bunca kargaşanın arasında ölümü hep kötü bir şey olarak düşünür insan. en mutlu anında da en sıkıntılı anında da ölüm bir musibettir. Kabullenemez, yediremez, korkulacak bir durum olarak görür. Hepimiz bir yakınımız vefat ettiğinde feryat figan eder, günlerce ağlar yas tutarız. Hatta modern kesim ölen kişi için ‘Ölüm ona yakışmadı’ ‘Son şakasını yaptı ve gitti’ gibi saçma tabirler kullanır. Evet, üzülmeliyiz! Hatta günlerce gecelerce ağlamalı, her ölüm haberinde duvara çarpmışçasına afallamalıyız. Üzülmeliyiz ama kendimiz için. Ya o toprağın altına girecek olan biz olsaydık? Hazırmıyız O’nun huzuruna çıkmaya? Hazırmıyız hesap vermeye, sorgulanmaya? Bu derin uykuda tek görevimiz kulluk yapmak iken ne haddimize yanına aldığına ağlamak?.. Allah Resûlü sallallahu aleyhu ve sellem şöyle buyuruyor: “İnsan iki şeyden nefret eder: Ölüm, oysa ölüm mümin için, fitneden, kargaşadan daha iyidir. Az mal, oysa az malın hesabı da az ve kolay olur.”
Kuran-ı Kerimde sıkça geçer “ikame edin!” tabiri. Namaz kılmak için meal edilir çoğu müfessir tarafından. Manaya bakıldığında “salat” kelimesi de namaz kılmak olarak çevirilir. Farklıdır ikame etmek. İkame, bir şeyi düzgün ve sağlam bir şekilde dikmek, ayağa kaldırmak demektir. Namaz dinin direği ise, namazı ikame etmek, hayatın bütün alanlarına yön veren dinin o muhteşem binasını taşıyacak şekilde, namaz sütununu düzgün tutmaktır. Namazı ikame etmek, hayata namazı taşımaktır. Yani namaz halini hayatın her alanında sürdürmektir. Tam anlamıyla onun huzurunda olma şuuruyla yapılan her ibadet bizi O’na yakınlaştırır. O’nun için değil, O’nla yaşamanın maneviyatını hayatımızın merkezine koymamıza yardımcı olur. Böyle ölenin ölümü ne güzel ölümdür. Bu güzel rüyanın ardından ne güzel bir uyanıştır ahirete, gerçeğin ta kendisine…
Yorumlar