Kime ne kadar nereye kadar güveneceğin kestiremez bazen insan. Oysa hepimizin ihtiyacı vardır yanında güveneceği birinin olmasına. Hele ki “Emin” diye nitelendirilen bir Peygamberin ümmetiyken bu hale gelen dünyada hayatımızı sürdürmeye çalışmakta bizlerin en büyük sınavı.
Bir gün babamla olan bir muhabbetimizde sordum, cahiliye döneminde sapık milletler helak edilmiş, Allah bize neden böyle bir şey lütfetmiyor da pisliklerden arınmıyoruz diye. Cevabı ise manidar: “Daha ne helakı istiyorsun. Çağımıza baktığında herkes helak olmuş vaziyette.” Çok haklıydı. İnsanlar yaşam kavgasına düşmüş, varoluş amacını unutmuş vaziyette. Bırakın yaşam kavgasını zevk-ü sefanın haddi hesabı yok. Başı kapalı olduğu için hakaret işiten ve de alkol içmediği için dışlanan bir topluluk haline geldik.
Kime güvenmeli peki bu devirde? Kimleri dost edinmeli? Kimlerle vakit geçirilmeli? Namaz kılıyorsa güvenilir değildir bir insan. Başı kapalıysa ahlaklı değildir. Namazı, Allah’ın ayetlerini, sünnet-i seniyye’yi hayatına ikame ettirebilen insan tam bir mümindir ve de insanların en şereflisidir. Kulluğa adanmış bir hayattan kötülük gelmez. Kulluk sadece ‘ben müslümanım’ demekle de gerçekleşmez. Kalpleri yalnızca Allah bilir. Haşa aksini iddia etmek haddim değildir. Ancak ne insanlar vardır ki namazdan sonra fenalık peşinde koşan. “Nefse ve ona ‘bir düzen içinde biçim verene’, Sonra ona fücurunu (sınır tanımaz günah ve kötülüğünü) ve ondan sakınmayı ilham edene (andolsun).” (Şems/7-8). Ayette de buyrulduğu gibi Allah-u Teala insana irade vermiştir, ilham vermiştir, kötülüklerden sakınsın, bir günaha adım atarken farkında olsun diye. Bu yüzden “şeytana uydum” tabiri çok yanlıştır. İnsan şeytana uymaz, iradesine yenik düşer. Bir canı yakıyorsa, bir insanı kırıyorsa ve güven vermiyorsa tutunduğu dalı kesiyor demektir. Oysa Rabbimiz o kadar yakın ki bize. Ve de ölüm o kadar gerçek ki anlayabilene.
Hicret esnasında “la tahzen innallahe meane”/ “Üzülme! Allah bizimledir.” diyerek sırtını Rabbine dayamış bir peygamberin ümmetiyiz biz. Her ne kadar vahimleşse de toplumun hali, bunu düzeltmekle sorumlu olan yine bizleriz. Susmak değil bize emrolunan. Emr-i bil mağruf nehyi anil münker de ısrarcı olursak huzuru ve düzeni sağlamış olacağız.
Allah Teâlâ Âl-i İmran suresinde inananlara şöyle hitab eder: “Sizden öyle bir cemaat bulunmalıdır ki (Onlar herkesi) hayra çağırsınlar, iyiliği emretsinler, kötülükten vaz geçirmeye çalışsınlar. İşte onlar kurtuluşa erenlerin ta kendileridir.”
Ayet-i kerimenin netliği aşikardır. Kurtuluşa ermek istiyorsak eğer bencillikten vazgeçmeli, çevremizde olan bitenleri gözardı etmemeliyiz.
Bir gün sormuşlar ermişlerden birine. “Sevginin sadece sözünü edenlerle, onu yaşayanlar arasında ne fark vardır?”
“Bakın göstereyim” demiş ermiş. Önce sevgiyi dilden gönle indirememiş olanları çağırarak onlara bir sofra hazırlamış. Hepsi oturmuşlar yerlerine. Derken tabaklar içinde sıcak çorbalar gelmiş ve arkasından da ‘derviş kaşıkları’ denilen bir metre boyunda kaşıklar. Ermiş “Bu kaşıkların ucundan tutup öyle yiyeceksiniz” diye bir de şart koymuş. “Peki” demişler ve içmeye teşebbüs etmişler.
Fakat o da ne? Kaşıklar uzun geldiğinden bir türlü döküp saçmadan götüremiyorlar ağızlarına. En sonunda bakmışlar beceremiyorlar, öylece aç kalkmışlar sofradan.
Bunun üzerine “Şimdi…” demiş ermiş. “Sevgiyi gerçekten bilenleri çağıralım yemeğe” Yüzleri aydınlık, gözleri sevgi ile gülümseyen ışıklı insanlar gelmiş oturmuş sofraya bu defa.
“Buyurun” deyince her biri uzun boylu kaşığını çorbaya daldırıp, sonra karşısındaki kardeşine uzatarak içmişler çorbalarını. Böylece her biri diğerini doyurmuş ve şükrederek kalkmışlar sofradan.
“İşte” demiş ermiş. “Kim ki hayat sofrasında yalnız kendini görür ve doymayı düşünürse o aç kalacaktır. Ve kim kardeşini düşünür de doyurursa o da kardeşi tarafından doyurulacaktır. Şüphesiz şunu da unutmayın. Hayat pazarında alan değil veren kazançlıdır her zaman…”
Kıssadaki hisseden pay alanlara ne mutlu.
Her durumda ve koşulda kulluğumuzu unutmamak, bencillikten kaçınmak, el-Emin sıfatıyla nitelenen Peygambere layık bir ümmet olabilmemiz duası ile…
Yorumlar