Son günlerde her zaman olduğundan daha fazla gündemimizde olan “beddua” nedir tam olarak? Kur’an-ı Kerîm’de yahut hadis-i şeriflerde beddua hakkında söylenmiş bir şeyler var mı? Peygamber Efendimiz (s.a.v) beddua etmiş mi en önemlisi şayet etmişse kime beddua etmiş; bir Müslüman’a mı yoksa gayrimüslime mi?
Beddua en bilinen anlamı ile bir kimsenin başına kötü şeyler gelmesi için yapılan dua demektir. Dinin zulüm ve haksızlık saydığı geçerli sebeplere dayanması şartıyla beddua etmenin caiz olduğunu gösteren âyet ve hadisler vardır. Nitekim müfessirlerin çoğu “Allah kötü sözün alenen söylenmesini sevmez; ancak zulme uğrayanlar hariçtir” mealindeki âyetin haksızlığa uğrayanların zalime beddua etmelerine izin verdiğini belirtmişlerdir. Ayrıca Hz. Peygamber’in de Müslümanlara işkence etmek, İslâm dinine şiddet ve baskı yoluyla karşı koymak gibi kötülükleriyle tanınan bazı müşriklere beddua ettiğini ve bu bedduasının etkisini gösterdiğini bildiren hadisler vardır.
Hz. Peygamber Muaz b. Cebel’i Yemen’e vali olarak görevlendirdiğinde ona “Mazlumun bedduasından sakın! Çünkü onunla Allah arasında perde yoktur” buyurmuştur. Allah (c.c) zulme uğrayana duasını kabul etmek gibi bir ayrıcalık gösterir ancak yine de asıl tavsiye edilen zulme uğradığında bile beddua etmemektir nitekim Şura sûresi 40. âyette “Bir kötülüğün karşılığı onun dengi bir kötülüktür. Yine de bir kimse bağışlar ve böylece iyilik yolunu tutarsa artık onu ödüllendirmek Allah’a düşer’’ buyrulmuştur. Yani Allah mazluma bedduasını kabul edeceğini söyleyip ona bir yardım eli uzatıyor, kuluyla arasındaki perdeyi kaldırıyor fakat yine de senin böyle bir imkânın olmasına rağmen şayet beddua etmez sabredersen seni daha iyi bir şekilde ödüllendireceğim diyor.
Hz. Peygamber’den en az duyulan şey beddua olmuştur çünkü İslam affa ve ihsana her zaman öncelik vermiştir. Hatta bazı tefsirlerde, Uhud’da Müslümanlara karşı savaşan müşriklerle ilgili olarak Hz. Muhammed’e hitaben, “Senin yapacağın bir şey yok. Allah ya onların tövbelerini kabul edecek ya da kendilerine kötülük ettikleri için onları azaba uğratacaktır” (Âl-i İmran 128) âyetinin bazı müşriklere beddua eden Hz. Peygamberi ikaz etmek maksadıyla geldiği, nitekim bu kişilerin sonradan Müslüman oldukları belirtilmektedir. Esasen Hz. Peygamber İslam’a direnenlere beddua etmek yerine onlara hidayete ermeleri için dua etmiştir.
Buraya kadar bahsedilen örneklerin hepsi mazlum olan Müslümanın Müslüman olmayana yönelik bedduasıdır kaldı ki bundan bile sakınılması istenmiştir. Uhud’da Müslümanlara karşı savaşan müşriklere bile beddua edilmemesi için Allah’ın âyet gönderdiği düşünülürse Müslümanların birbirine beddua etmesinin vehametini varın siz düşünün. İslam’a savaş açana bile beddua etmeden evvel düşünmemiz gerekiyorsa ‘kardeş’ dediğimiz Müslümana beddua en son yapılacak şey dahi olmamalı.
Son olarak; Gazzali de bedduanın tevekkülü bâtıl kıldığını söylemiştir.
Yorumlar