Anksiyete Bozukluğu Nedir?
Edebiyatçılar ve insanbilimciler 20’nci yüzyılı “anksiyete yüzyılı” olarak adlandırdılar. Anksiyete ya da günlük konuşma dilindeki ismiyle “kaygı” pek çok insanın yakından tanıdığı bir durum. Hayata dair hepimizde kaygı uyandıran konular var. Aslında dozunda ve kararında bir kaygı düzeyi, yaşam için muazzam bir itici kuvvet oluşturuyor. Kaygılarımız, bizi eyleme geçmeye sevk ediyor. Böylece yaşam döngüsü sağlıklı bir şekilde ilerliyor.
Anksiyete, yaşamımızın devamı için bir gerekliliktir. Kişiyi, stresli zamanlarda harekete geçmesi için motive eder. Hayatta yaşamsal öneme sahip olan anksiyete veya kaygı diğer insanlarla kurduğumuz iletişimlerde de uyarıcı bir etki yaratır. Anksiyete bu yönüyle insani ilişkilerimizi düzenleyen etkili bir ruhsal mekanizmadır. Dolayısıyla normal düzeyde bir kaygı, yaşam için istendik bir durumdur. İstenmeyen durumlar, kişide yüksek kaygı veya düşük kaygının bulunduğu durumlardır.
Anksiyetenin etimolojik kökenine indiğimizde, “göğüste sıkışma”, “darlık-daralma”, hatta başka dillerde “işkence” anlamlarına geldiği görülmektedir. Kaygı yaşayan insanların genel şikâyetleri de genelde bu yöndedir. Göğsünde bir ağırlık olduğunu, boğulduğunu, boğazının sıkıştığını söyleyebilir. Anksiyete, emosyonel yani duygusal bir durumdur. Anksiyete duygularımıza ve varlığımıza hükmeden, normal düzeylerde yaşam için bir armağan, yüksek düzeylerde ise kişi için, Romalıların da söylediği gibi, bir işkencedir.
Kaygı ve Korku Aynı Değildir!
Kaygı ve korku kavramları, günlük hayatta birbiri yerine kullanılıyor olsa da, aslında aynı şeyler değildir. Kaygıyla korku arasındaki ayrımı ilk yapan kişi, Varoluşçu felsefenin savunucusu Soren Kierkegaard’dır. Sonraki zamanlarda Sigmund Freud’da korku ve anksiyetenin birbirinden farklı olduğunu vurgulamıştır.
Kaygının kaynağı belirsizdir. Kaygının bir nesnesi yoktur. Kaygı, korkuyla karşılaştırıldığında birtakım belirsizlikler ve karışıklıklar taşımaktadır. Anksiyete, korku kadar net değildir. Çoğu zaman bizi kaygılandıran şeyin ne olduğunu bir çırpıda söyleyemeyiz. Sınavlar, yeni bir insanla tanışma, alışık olmadığımız durumlar anksiyeteyi ortaya çıkarmaya yeterlidir.
Korkularımızın kaynağı daha belirgindir. Korkunun bir nesnesi muhakkak vardır. Mesela karanlıktan korkarız, böcekten korkarız, matematik öğretmenimizden korkarız. Ancak sonuçta korkularımızın sebebini biliriz ve bizi korkutan şeylerin bilincindeyizdir.
Kişinin, Kendisini Tehdit Altında Hissetmesi Kaygıyı Yükseltir!
İnsanın hayattaki en öncelikli ihtiyaçlarından biri “güvenli” bir ortamda yaşamını sürdürmektir. Tehdit algısı, korunma amaçlı davranışlarımızı arttırır. Kişi bir tehdit algısı hissettiğinde, yükselen kaygıyla birlikte kendini savunma davranışları gösterir. Bu durum elbette ki insan yaşamının devam etmesi için kaçınılmaz bir gerekliliktir.
Kişi, güvenlik tehdidiyle kendisini huzursuz eden ortamlardan ve insanlardan kaçmaya başlar. Bazen bu kaygı düzeyi o kadar yükselir ki, kişi huzursuz olduğu bir ortama gireceği zaman, anksiyeteden panik atağa geçen bir durum söz konusu olabilir.
Anksiyete ve korkular, özellikle kadınlarda daha yüksektir. Ancak çocuklarda da görülme sıklığı çok fazladır. Her yaşta ortaya çıkabilen anksiyete ciddi bir ruhsal sendromdur. Ancak, anksiyete bir tehdit durumunda ortaya çıkıyorsa, süresi ve şiddeti var olan durumla uygunluk içerisindeyse bu elbette ki bir hastalık olarak değerlendirilmemelidir. Patolojik anksiyete, kişinin yaşam seyrini bozan anksiyetedir ve tedavi gerektiren anksiyete türü de budur.
Yüksek Kaygıdan Kurtulabilirsiniz!
Kaygı yaşamayan bir insan yoktur. Ancak ileri düzeyde anksiyete ya da kaygı yaşayan insanların, yaşam karşısında zorlandıklarını söyleyebiliriz. Sürekli kaygılı olan bir insanda zamanla başka psikolojik ve bedensel hastalıkların ortaya çıktığını gözlemliyoruz. Günlük hayatta çoğu zaman üzerinde durmadığımız kaygı bozukluğunu biraz daha yakından tanımak isterseniz, işte anksiyetenin temel belirtileri:
- Kişide aşırı düzeyde endişe vardır.
- Sürekli bir dış tehdit korkusu içerisindedir.
- Anksiyete her şeyden önce insanın tüm benliğine nüfuz eder.
- Anksiyetede kişi çoğu zaman neden kaygılı olduğunu tanımlayamaz.
- Yüksek anksiyete yaşayan kişilerin en sık kurduğu cümleler: ” sanki sürekli kötü bir şey olacak diye hissediyorum”, “çok huzursuzum”, “heyecanlanıyorum”, “kalbim çarpıyor..”
- Kişi, yoğun bir iç sıkıntısı yaşar.
- Çok şiddetli korku nöbetleri görülür.
- Hayatının az sonra biteceğini düşünme eğilimindedir.
Tüm bu belirtiler kişinin kısırdöngüye girmesine sebep olur. Bazen kişiler panik atak olduklarını iddia ederler. Hâlbuki panik atak tek başına bir psikiyatrik tanı veya hastalık değildir. Panik bozukluk, anksiyete bozuklukları arasında en çok karşılaştığımız hastalıklardan biridir. Ancak anksiyetenin bilinen en az 15 türü vardır.
Anksiyete Bozukluğunun Üstesinden Gelmek
Her şeye rağmen anksiyete bozuklukları, çözümsüz rahatsızlıklar değildir. Bunun için:
- Öncelikle, kişi bu durumdan kurtulmayı kendisi istemelidir ve tedaviye kendi rızasıyla gelmelidir.
- Kişinin kendini tanıması oldukça önemli bir parametredir. Kendisini nelerin kaygılandırdığını bilen bir insan, anksiyetenin de üstesinden kolaylıkla gelecektir.
- Sorumluluklarınızı, hayata dair gelecek beklentilerinizi, hayatınızdaki aktörleri iyi analiz edin. Belki de sizi kaygılandıran durum buralarda bir yerlerde olabilir.
- Stresli ortamlardan uzak durmaya çalışın. Stres, kaygı düzeyini doğrudan etkiler.
- Yaşamı ve insanları olduğu gibi kabul edin. Bazen savaşmak, yenilgiden öte bir şey sağlamaz.
- Yeme alışkanlıklarınızı ve uyuma saatlerinizi düzenleyin. Sağlıklı bir yaşam biçimi kaygı düzeyinizi normalleştirecektir.
- Psikoterapiler, çoğu zaman yeterli olmakla birlikte, ileri boyutta ilaç tedavileri gerekebilmektedir.
Eski insanlar derler ki: “Sırtında bir küfen olsun. O küfenin de altı delik olsun. Yaşam sana ne getirirse getirsin, hepsini at arkaya.” Arkaya at ki, o altı delik küfeden aksın gitsin tüm dertlerin, tüm sıkıntıların.. Arkaya at ki, omzuna yük olmasın. Henüz daha antidepresanların, psikoterapilerin pek popüler olmadığı ve toplumsal birlikteliğin had safhada olduğu zamanlar için mükemmel bir ilaç. Ancak modern insan için, sırtımızdaki küfenin altının delik olması da yetmiyor artık. Biliyoruz ki bazen o dertler gitmiyor. Eskisi kadar yüksek toplumsal dayanışmamız olmadığı için ve insan tek başına dertleriyle mücadele ettiği için bazen sıkıntılarını arkaya atmaya gücü de etmiyor. İşte bundan sonrası endişeler, kaygılar, sıkıntılar ve kederler oluyor.
Kaygıdan kurtulmak sizin elinizde. Yüksek kaygıyla yaşamak, sürekli bir ipin üstünde yürümekten farksızdır. Yüksek kaygı, kişiyi saatli bir bomba haline getirir. Bu kadar kaygılı olmak en başta sizi üzer ve siz de yakınlarınızı üzmeye başlarsınız zamanla. Yüksek kaygı, yaşam biçiminiz haline gelmeden ondan kurtulmayı deneyin.
Psikolojik Danışmanlık & Aile Danışmanlığı üzerine ayrıntılı bilgi almak için:
Telefon: 0 533 692 3411
www.cozumpsikoloji.com
Yorumlar