Bir kelebekle, bir insanın ömrü kıyaslanır mı hiç? İnsan ömrü nasıl da uzundur öyle değil mi? Günler, haftalar, yıllarla ölçülür insan ve heybesinde taşıdığı kadar anı biriktirir. Oysaki kaç yaşında olursa olsun, her insan için “dün” göz açıp kapayıncaya kadar geçmiştir. Uzun uzun yaşanan onca yıl, aslında sadece tek bir andan ibarettir. İnsan işte tam da bu yüzden aslında kelebek ömürlüdür…
Hepimiz Önce Tırtıldık!
Bilirsiniz, tırtıllar ağaçlar üzerinde yaşarlar ve annelerinin yumurtladığı ağacın yapraklarını yiyerek beslenirler. Tırtıllar kelebek olma zamanlarında pupa adı verilen bir kozaya girerler. Bu kozada birkaç gün kaldıktan sonra kanatları olan bir kelebeğe döneşeceklerdir. Yaklaşık bir iki saat sonra tamamen hazır olan muhteşem kanatları ile bir kelebek olurlar.
Her birimizin kendini tıpkı bir tırtıl gibi sardığı, kuşattığı bir kozası vardır. Kendi kozamızı kendimiz yaparız. Hepimiz rengarenk ve gösterişli kanatları olan bir kelebek olmak için kozamıza saklanırız. Koza, insanın kendiği bulduğu bir sığınaktır. O kozayı kendi ellerimizle örer, kendimizi dış dünyanın ve insanların keşmekeşinden o sığınakta korur ve kollarız. Koza, ruhumuzun en güvende olduğu yerdir; kırılmadığı, incinmediği ve incitilmediği, her gün uçabilmek için kanatlarını peyderpey büyüttüğü, bilgeleştiği, tefekkür ettiği muazzam yerdir. Ancak hiçbir insan sonsuza dek kozasında saklanamaz. Kanatlarımız büyüdükçe; hayallerimiz, ruhumuzu geçip Kaf Dağı’na ulaştıkça ve artık uçma vaktinin geldiğini anlayınca hepimiz kozamızı parçalar ve o kozadan bir kelebek olarak çıkarız. Kanatlarının güzelliği başdöndüren bir kelebek oluruz hepimiz.
Kelebekler Gibi Uçmak…
Bir kelebeğin kozasından ilk çıkışını izlediniz mi hiç? O benzersiz hikayeye şahit oldunuz mu? Bir kelebeğin kozadan ilk çıkışı yeniden doğuşun da öyküsüdür aslında. Kozadan ilk çıkış, ruhların rönesansıdır. Bir tırtılın bir kelebeğe dönüşeceğini kim hayal edebilir ki? Ama hakikat budur ve tırtıllar kelebek olur.
İnsanlar bazen saklanmak isterler. Tıpkı bir tırtıl gibi kendilerine bir koza örerler. Yeniden doğmak ve uçabilmek için bir kozada beklerler. Bu zamana dek siz de kendi ördüğünüz kozada saklandınız. Belki hayatın sancılı günlerinden kaçmak adına, belki boğazınızda düğüm olan her şeyi unutmak adına kendi ellerinizle ördüğünüz o kozada saklandınız. Kimi zaman da hayatın uçsuz bucaksız yollarında bir başınıza kaybolmamak için, gözünüzdeki yaşları kimselere göstermemek için ve kimi zaman da sadece huzur bulmak adına saklandınız o kozaya. Şimdi, tam da şu an, artık kozadan çıkma zamanı. Kelebekler gibi uçmalısınız gökyüzünde. Renkli kanatlarınızı gören herkes imrenerek bakmalı size.
Kozadan ilk çıkış, kalbinizin miladıdır. Hayatın hüzünlü ve zor zamanlarını yeteri kadar düşündünüz. Artık huzurla yol alabilirsiniz. Güçlü olun ve iki şeye güvenin; birincisi Allah’a, ikincisi Allah’ın size verdiği kanatlara. Muhteşem çiçeklere uçabilir, sevgiyle kanat çırpabilirsiniz artık. Kozadan çıkan bilge bir kelebeksiniz. Bilgeliğiniz olmasaydı uçamazdınız. Artık Kaf Dağı’na ruhunuzu taşıyabilir, Simab’ın halısıyla gökyüzünü tavaf edebilir ve Anka Kuşu’yla hasbihal edebilirsiniz. Çünkü siz artık bir kelebeksiniz!
Kelebek Ömürlü Olmak
Derler ki kelebekler en fazla bir gün yaşarlar ya da bazıları en fazla iki ay kadar. Kelebekler, kainatta gördüğümüz en kısa ömürlü canlılar belki de. Ancak hayata dair faniliği de yine en iyi kelebeklerden öğrenebiliriz. Çünkü insan ömrü de aslında bu kadar kısadır. İnsan ömrü o denli kısadır ki, bir insan on yaşında da olsa, yetmiş yaşında da olsa aslında bir kelebek kadar yaşamıştır daha. Bir asır da yaşasanız işte ömür bu kadardır, bir kelebek ömrü kadar… Yaşlı insanlara, “Bunca zaman nasıl geçti?” diye sorsanız hepsinin cevabı aynı olur: “Bir an gibi geçti, rüzgar gibi geçti…”
Madem ki bu denli kısadır hayat, madem ki sonludur her nefes, öyleyse birbirimizin kanatlarını kopartmaya, yaralamaya ihtiyacımız da olmamalı. Her birimiz kendi kozasını örecek kadar, o kozadan çıkabilecek kadar ve kelebekler gibi uçabilecek kadar cesuruz. Her birimiz önce kendimizden mesulüz. O yüzden kelebek ömürlü kısa hayatlarımızda, kelebeği öldüren zehirli bir çiçek olmaya ihtiyacınız yok!
Kelebeğin ömrü kısa denilse de, insanın ömrü de kelebek kadardır. Bizlere biçilmiş bu dünyalık kısa zamanı; ruhumuzu Allah’a yaklaştırma, kendimizi bulma, hakikaten ahlaklı bir insan olma yolunda harcamamız, ömrümüzü daha bereketli kılacaktır. İşte bu noktada biz kelebeklerden daha şanslıyız.
Kelebeklerden Daha Şanslıyız
Yaşam bir serüvendir. Her serüven, bir kelebek ömrü kadardır. Hiçbirimiz düne ya da yarına sahip değiliz. Düne dair aitliklerimiz olabilir ve geleceğe dair hayallerimiz. Ancak hepsi bu kadardır. Sahip olduğumuz tek zaman dilimi, tıpkı kelebekler gibi 24 saattir. Yine de kelebeklerden daha şanslı olduğumuzu söylemeliyim. Ömürlerimizin faniliği bir kelebek ömrü kadar olsa da, hataları düzeltebilecek, acıları onarabilecek ve Allah’a teslim olabilecek dönüş manevralarımız hala var.
Siz siz olun, bugünden tezi yok bir kelebek kanadıyla yaşam üzerinde uçarken, güzel çiçeklere doğru çırpın kanatlarınızı ve kanatlarınızda her daim iyiliği taşıyın, iyiliği çoğaltın. Geçmişin gölgesinden çıkın. Dünün acıları, incitmesin kanatlarınızı. Dua edin. Kalbinizle konuşun. Güneşli vadilere, masmavi bir semaya ve yemyeşil bir yeryüzüne nefes aldığınız sürece sadık olun. Şu kısacık kelebek ömürlerimizde, önce Rahman’a ve sonrasında kullarına vefalı olun. Kanatlarınızın sadece ve sadece, tüm samimiyetiyle her zaman ve her koşulda yanınızda duran insanlarla büyüyeceğini unutmayın. Ruhunuzu sağlıklı kılabilmek için, trigonometrik hesaplar yapmanıza gerek yok. Sadece basit düşünün, net olun ve adaletle davranın. O zaman belki kelebekler kadar da mutlu olabiliriz.
Hepimiz bir kelebeğiz ve inanın uçabiliriz. Fani ömürlerimizde, her zaman güzelliklere uçmak temennisiyle mutlu bir hafta dilerim.
Psikolojik Danışmanlık & Aile Danışmanlığı üzerine ayrıntılı bilgi almak için:
Telefon: 0 533 692 3411
www.cozumpsikoloji.com
Yorumlar