Bu hafta size oldukça sıradan ama çokça merak edilen bir konudan bahsedeceğim. Alışverişe çıktığınızda mutlaka “Bu sezon mavi modaymış. Ekoseler çok trendmiş” gibi cümleler duyar ya da siz söylersiniz. Her sezon bambaşka kimliklere bürünen modanın nasıl değiştiği, modayı kimlerin belirlediği sorusu da çoğu kez aklınıza gelir ama cevabını aramaya gerek duymazsınız.
İşte şimdi bu sorunun cevabını okuyacaksınız. Her zaman deriz ya moda kapitalizmin çarklarından biridir diye. Gerçekten de öyle. Çünkü moda trendlerini belirleyenlerin en başında dünya piyasasını etkileyen sanayiciler var.
İşin arka planı göründüğünden çok farklı!
İşin görünen yüzünde ise iki önemli moda kurumu bulunuyor. Bunlar Uluslararası Moda Federasyonu ve Intercolor. Bu kurumlar modayı 2 yıl öncesinden kararlaştırıyor ve moda devlerine bilgi veriliyor. İşte tam da bu karar aşamasında sanayiciler devreye giriyor. Örneğin Avustralya ve Yeni Zelanda koyun üreticilerinin ve koyun yünü kullanarak üretim yapan her sektörden firmanın toplandığı bir organizasyon olan Woolmark! Elinde ciddi bir yün stoğu varsa moda kuruluşlarıyla masaya oturuyor ve bu stoğu eritmek için onları bir şekilde ikna ederek sonbahar-kış koleksiyonlarında kullanılan kumaşların yünlü olmasını sağlıyor. Aynı şeyi kot ya da pamuk sanayicileri için de düşünebilirsiniz.
Daha sonra kendini Uluslararası Renk Komisyonu olarak tanımlayan Intercolor giriyor devreye. Renkler de belirlendikten sonra moda profesyonelleri dünyada olup biten tüm gelişmelerin (Savaş, doğal afet, siyaset, mevsimsel değişiklikler, çevresel faktörler, sanat ve kültür akımları vb.) insanları nasıl etkilediğini ve toplumun psikolojisin nasıl bir giyim tarzına yatkın olduğunu bir rapor halinde komisyona sunuyor.
Dünya tekstil endüstrisi Türkiye’dekinden çok farklı
Son olarak moda devleri bu bilgiler ışığında koleksiyon hazırlamaya başlıyorlar. Ve bir bakıyorsunuz ki aynı zamanlarda neredeyse birebir aynı tasarımlar farklı markaların vitrinlerinde yer almış. Siyah beyaz ekoseler, truvakar kollar, 17 cm genişliğinde paçalar, üzerinde baykuş baskısı olan tişörtler her yerde… Bu kadar da benzer düşünemezler herhalde diye düşünüyorsunuz. Evet, elbette ki hepsi aynı şeyleri düşünmüyor. Ama dünya tekstil endüstrisi Türkiye’dekinden hayli farklı işliyor.
Dünya markalarının baş tasarımcıları moda trendlerine birlikte karar veriyor
Örnek verecek olursam Zara, Pull&Bear, Stradivarius, Bershka, Massimo Dutti, Oysho gibi markaları bünyesinde bulunduran Inditex grubun baş tasarımcıları her sezon öncesinde bir araya gelerek moda komisyonlarının belirlediği trendler doğrultusunda beyin fırtınası yapıyor. Bu sırada dünya modasına yön verebilmek için koleksiyonlarına dahil edecekleri kumaşları, kesimleri, renkleri, aksesuarları birbirleriyle paylaşıyorlar. Hepsi, bazı ortak noktalarda buluşup markalarının çizgisi doğrultusunda bu detayları kendilerince yorumluyor. Yani siyah-beyaz ekoseler Zara’da çalışan kadın profiline hitap ederken, Stradivarius’da genç üniversitelilere göre şekil alıyor. Ama siz her iki mağazanın vitrininde de siyah-beyaz ekose gördüğünüz için aşina oluyor ve kendinize hitap eden şekline sahip olma arzusuna kapılıyorsunuz.
Benzer süreçler; Louis Vuitton’dan Marc Jacobs’a, Donna Karan’dan Givenchy’ye, Fendi’ye, Dior’a kadar birçok markayı bünyesinde barındıran LMVH Group’ta da işliyor. Tıpkı bunlar gibi birçok tekstil devinde işlediği gibi…
Toplum modaya uyduğu anda moda olan demode oluyor
Ve nihayet korsancı firmalar giriyor devreye. Yukarıda bahsettiğim markalar bir sezon öncesinden defile yapıp modayı basına sununca sıradan tekstil firmaları da bu doğrultuda başlıyor üretime.
Her marka kendince bir sanatçı, siyasetçi, toplum mühendisi, pop yıldızı, film artistine sponsor olarak modanın görünür olup topluma yayılmasını sağlıyor ve hiç bitmeyen kısır döngü önce podyumda sonra televizyonda daha sonra üst düzey gelir grubunda giyilerek başlıyor, topluma indiğindeyse başlar gibi görünse de çoktan bitmiş ve farklı hayatlarda yenisi başlamış oluyor.
Yorumlar