Ramazan geldi ve tüm maneviyatı ile kâinata ve ruhlarımızın iklimine sirayet etti. Dün tüm Müslümanlar için ilk oruç, ilk iftardı. Şüphesiz tuhaf bir mutluluk, tuhaf bir huzur, tarifi zor bir his. Ramazan ayının gelmesiyle birlikte yine her yıl sorulan sorular, orucun maksadını aşan durumlar da ortaya çıkmaya başladı.
Orucun maksadını aşan derken, neden oruç tuttuğumuzun anlamını yerle bir eden televizyon programları ve sos yal medya içeriklerine bir göz atmak gerektiğini düşünüyorum. Bu belki kişisel bir sancı benim nezdimde ancak orucun manasını sadece açlık ve susuzlukla ilişkilendiren bir anlayışı oruçla bağdaştıramıyorum. Aynı şekilde İslami olan pek çok şeyin şeklen ve sırf yapıyorum demek için yapılmasını da İslam ahlakıyla ve hakiki imanla bağdaştıramadığım gibi.
Bu hafta oruç tutmaktan maksadımız nedir biraz bunu paylaşmak istedim. Oruç tutarken aslında tuttuklarımız nelerdir? Biz orucu tutarız, oruç bizi tutar. Derinlerde neler var gelin birlikte bakalım.
Oruçtan Maksat Aç Kalmak Değildir!
Oruç tutmak en özel ibadetlerimizden biri. Peki oruç tutmak gibi ulvi bir ibadet sadece aç kalmak gibi basit bir anlam içine sığdırılabilir mi? Elbette ki sığdırılamaz. Oruç, aç kalmak değildir. Oruç, susuz kalmak da değildir. Sahurunu bir hurma ile iftarını bir hurma ile eda eden bir peygamberin ümmeti olarak, oruca yüklediğimiz anlamlar ne kadar da seküler.
Hepimiz, konunun açlık ve susuzluk noktasına takılmış durumdayız. Daha sabahtan itibaren nefs dürtmeye başlıyor. İftarda ne yiyeceksin? Tatlı da yap muhakkak! Diye diye iftarda, sabahtan akşama kadar nefsimiz tarafından şekillendirilen bir iftar sofrasına oturmuş oluyoruz.
Özellikle son birkaç yıldır mütevaziden ve orucun anlamından uzak iftar sofralarına oturuyoruz. Sözde aç kaldık ya, bütün mevzu aç ve susuz olmaktı ya, o yüzden iftarımızı şatafatlı yapmakta da bir sakınca yok. İşte tam da bu noktada kimin kimi tuttuğu aşikâr. Gösterişli sofralar hazırla, hazırlamakla da kalma bunu sosyal medyada paylaş, altına oruçla ilgili birkaç beylik söz ve skor nefs 3-1 önde. Oruç, nefs tarafından tutulmuş oldu..
Orucun Maksadı Yoksulları Anlamak Değildir!
Oruç tutarken, insan elbette ki pek çok şeyden yoksun bırakıyor kendisini. Ancak buradaki amaç, “yoksullarını halini anlamak için oruç tutmalıyız” gibi dar bir kalıp olmamalı. Eğer insanların oruç tutmasının amaçlarından biri de yoksulları anlamak olsaydı, o zaman yoksulların, ihtiyaç sahiplerinin oruç tutmaması gerekirdi.
Velhasıl kelam, kimse oruç tutarak ihtiyaç sahiplerinin durumunu anlayamaz. Sadece günde iki öğün ve bu iki öğünde de kral sofraları hazırlayarak ihtiyaç sahibi insanların halini anlayabileceğimizi asla düşünmüyorum. Bu düpedüz yanlış bir empati olur.
Orucun Maksadı Zayıflamak Değildir!
Gazetelerde, televizyonlarda kısacası medyada, oruç konusunda beni en çok rahatsız eden mevzulardan bir tanesi de orucun sanki bir zayıflama aracıymışçasına lanse edilmesi. Bu durum tamamen pragmatik Amerikalı anlayışla birebir örtüşüyor. Nefs yine devrede ve seni kalbinden çekiştiriyor. “O kadar aç kalıyorsun, bari işe yarasın. Hem ne güzel kilolarından da kurtulmuş olacaksın.” diyor nefs. Ve bir anlamda orucun anlamı ve ruhaniyeti zayıflamak gibi gayet seküler bir ifadeyle yer değiştiriyor.
Görünen tablo o ki, insanlar Ramazan ayında bırakın zayıflamayı, pek çoğu aksine kilo alıyor. Bu da nefsin galibiyetinin bir başka göstergesi.
Orucu Anlamak..
Orucun asıl maksadı bireysel maneviyatımızı yükseltmek ve nefsimizi terbiye etmektir. Oruç tutmak derken orada asıl vurgulanan anlam “nefsi tutmak”tır. Açlığı tutmak, arzularını tutmak, öfkeni tutmaktır. Çünkü ancak onları tuttuğumuz zaman tefekkür kapıları önümüzde açılır. Orucun bu manevi anlamları kaçırıldığı takdirde oruç sadece Müslümanlara ait sosyal bir etkinlik ve eğlence döneminden başka bir anlam ifade etmeyecektir. Nefsin galip geldiği bir
Ramazan insana ne katabilir ki..
Orucun anlamı es geçildiğinde, aç kaldığında aklı körelen insanlara dönüşüyoruz. Hâlbuki orucun anlamını kalbimizde hissettiğimizde, tefekkür, kalbimizi ve zihnimizi aydınlık kılıyor.
Ramazan ayının, Kuran-ı Kerim’in yeryüzüne indirildiği bir ay olduğunu, oruç tutmanın aslında nefsi tutmak olduğunu idrak etmek gerekiyor. Peygamber Efendimiz (SAV)’e Kur’an-ı Kerim’in Cebrail tarafından indirildiği o mübarek gecenin Ramazan ayında olduğunu ve bu nedenle Müslümanların bütün bir Ramazan ayını tefekkürler geçirmeleri gerektiğini idrak etmek gerekiyor. Ki bu mübarek geceden dolayı Peygamber Efendimiz ( SAV ) son on günü de mescidde itikâf halinde geçirirlerdi.
Bir insan itikâf ruhuna büründüğü vakit, oruç artık onu gündüzleri değil, geceleri de tutar. İşin hakikati itikâftadır belki de. İtikâf, yeryüzünün sığlığından, dünyanın hoyratlığından uzaklaşmak isteyenler ve Kur’an aşkıyla yananlar için güzel bir tertip.
Televizyon programlarının sığlığı, sosyal medyada ihtişamlı iftar sofralarının paylaşımı bizi Ramazan’ı anlamaktan alıkoymasın. Boş verin susuz kalmaktan korkmayı. Zayıflamayı başka aylara bırakın. Yudum yudum Ramazan’ın tadına varmaya çalışın. Ötesi zaten yok..
Bizden sonra gelenlere de, Ramazan ayının sadece aç kalmak olmadığını öğretelim inşallah. Ve tüm Müslümanlara anlatalım; Kur’an-ı Kerim’in indirildiği mübarek gecenin Ramazan ayı içinde olduğunu; oruç tutmanın nefsi tutmak, arzuları tutmak, öfke ve hiddetimizi tutmak olduğunu; Ramazan ayının her şeyden önce herkesin bireysel olarak manevi anlam ve terbiyesini içerdiğini anlatalım.
Ramazan ayı mübarek olsun. İnsanlar mübarek olsun. Kalbimizdeki kardelen çiçekleri hiç solmasın.
Yorumlar