Osmanlı Zerafeti Görücüye Çıktı
81 kıyafet ve 13 çift ayakkabıdan oluşan, ‘Osmanlı İmparatorluğu’nun Son Döneminde Kadın Giysileri’ sergisi, Sadberk Hanım Müzesi’nde görücüye çıktı. Kıyafetler, ilk günkü albenisini koruyor ve Osmanlı kadınının zerafetini gözler önüne seriyor. Sergi, 7 Kasım’a kadar gezilebilir.
‘Osmanlı’ denilince akıllara mimariden modaya, sanattan edebiyata engin bir kültür hazinesi geliyor. Bu kültür hazinesi, dünyanın hemen her yerinde beğeniyle takip ediliyor, referans alınıyor. Sadberk Hanım Müzesi’nde görücüye çıkan, ‘Osmanlı İmparatorluğu’nun Son Döneminde Kadın Giysileri’ adlı sergi, devrin modasına ışık tutuyor. Sergi, Sadberk Hanım Müzesi’nin kuruluşunun 30. yıldönümü münasebetiyle açılmış. Kıyafetler, Vehbi Koç’un eşi Sadberk Hanım’ın koleksiyonundan seçilmiş. Müzede, 18. yüzyıldan 20. yüzyılın başına kadarki dönemde hazırlanmış 81 kıyafet ve 13 çift ayakkabı görücüye çıkmış. Üç etek, iki etek ve bindallı entariler, şalvar-cepken, pirpiri adı verilen Balkan kaftanları, Avrupa modasına uygun etek-bluzlar hâlâ ilk günkü albenisini koruyor. Geleneksel gelin kıyafetlerinden oluşan seçme eserler de vitrindeki yerini almış. Osmanlı kadınının günlük kıyafetleri ile tarihî kıyafet albümleri diğer parçaları oluşturuyor.
Sadberk Hanım Müzesi, sergiyle aynı ismi taşıyan bir de kitap çıkarmış. Serginin küratörü Lale Görünür kitabının hazırlık süreciyle de yakından ilgilenmiş. Osmanlı’nın Batı’yla olan etkileşim süreci tahlil edilmiş. Osmanlıda kadın ve erkek kıyafetleri genelde birbirine benziyormuş. Gerek kadın gerek erkek kıyafetleri, iç gömleği, entari ve şalvardan oluşuyormuş. Entari üzerine hırka, ceket, cepken ve kaftan giyiliyormuş. Parlak, canlı ve göze hoş görünen kumaşlar tercih ediliyormuş. Kesim yapılırken kumaşlar ziyan edilmiyormuş. Kemha, seraser ve kadife kumaşlarının yerini 18. yüzyılla birlikte ipek kumaşlar almaya başlamış. Osmanlı, özellikle İstanbul’un fethinden sonra yabancı sanatçıların akınına uğramış. İstanbul’a gelen ressam, terzi ve kumaş tüccarları sayesinde Osmanlı modası Batı’ya taşınmış. Bu etki, Balkanlar’daki fetihlerle birlikte daha da artmış. İngiliz elcisinin eşi olarak Lale devrinde İstanbul’a gelen Lady Montagu’nun kardeşine yazdığı mektup, Batı’nın Osmanlı ilgisini anlatmaya yetiyor. Montagu, şalvar, ince gömlek ve uzun entarisini mektubunda heyecanla anlatıyor ve hayranlığını dile getiriyor. Yine 1856-1858 yılları arasında İstanbul’da bulunan Durand De Fontmange isimli Fransız kadın bir yazar, üçetek giyen Osmanlı hanımlarından notlarında şaşkınlıkla söz ediyor. 18. yüzyıldan sonra sarayda başlayan Avrupa hayranlığı, imparatorluğun her yerine yayılmış. Tabii bu etki modada da kendisini hissettirmiş. Entari, kaftan ve şalvarların yerini etek ve bluzlar almış. Yabancı terziler giderek ünlenmiş. Hem kesim tarzlarında hem de kumaşlarda Avrupa örnek alınmaya başlanmış. Avrupa tarzı aksesuarlar kullanılmış. Kadınlar ilk başlarda batı tarzı kıyafetleri sadece düğün ve özel gecelerde giyerken sonradan günlük hayatta bile bu rüzgara kapılmışlar. ‘Osmanlı İmparatorluğu’nun Son Döneminde Kadın Giysileri’ sergi, 7 Kasım’a kadar gezilebilir.
Osmanlı kıyafetlerini günümüze taşıdı
Eski kıyafetleri saklama geleneği ilk olarak Osmanlı sarayında başlamış. Fatih Sultan Mehmet ölünce ona ait kıyafetler bohçalanarak muhafaza edilmiş. Böylelikle saray kıyafetleri korunarak günümüze kadar gelebilmiş. Vehbi Koç’un eşi Sadberk Koç, bir bakıma, ölene kadar bu geleneğin temsilciliğini yapmış. Kendisini tanıyanlar, Sadberk Hanımı, ‘Geleneklerine oldukça bağlı, güzel sanatlar ve eski eserlere meraklı bir hanımdı.’ şeklinde özetliyor. Sadberk Hanım, gençlik yıllarından itibaren titizlikle topladığı el işlemelerini ve kıyafetleri zamanla büyük bir koleksiyona dönüştürmüş. Osmanlı modasına ayrı bir önem vermiş, kıyafet ve işlemelerin bakımını özenle yaptırmış.
Yorumlar