Her dönem kendi içerisinde, birbiri ile anlam denkliği yaşayan mimari terimler barındırmaktadır. Ancak Osmanlı mimarisinde yer alan ev kavramı aslında mimarinin bir kolu olarak değil, toplumun sahip olduğu kültürün yansımasıdır. Ailenin yaşadığı ev; dilimizde; hane, beyt, dâr, menzil, dam ve mesken gibi kelimelerle de ifade edilmektedir. Bu kelimeler içerisinde en çok tercih edilen, Arapça’da yerleşik yer anlamı da içeren “mesken” kelimesidir.
Osmanlı mimarisi, Osmanlıların hayata bakışlarıyla ve yaşam biçimleri ile şekillenmiştir. Herşey huzur ve sükunetin zirve noktada yaşanılabilmesi üzerinedir. Osmanlıda ömrün sonuna kadar hayatta kalmalarını istedikleri yapıların, bunlar devri ifade eden yapıların, camilerin, devlet yapılarının, vakfı temsil eden yapıları taş malzemeler ile uygularken, Osmanlı evlerinde dayanıksız malzemeler kullanarak, Allah’ın sonsuz olduğunu, kıyamete kadar devam etmesi gereken tek durumun devlet olduğunu benimsemişlerdir.
Osmanlı zamanında yaşadıkları ev mimarileri incelendiğinde, varılan sonuç; bir avlunun herhangi bir kenarına inşa edilmiş ev tipidir. Ancak bu ev öyle sıradan bir ev değildir. İncelemeleri yapıldığında anlamlarının büyük olduğu ve her bir evin, insanın dünya hayatında huzur içerisinde yaşamasına olanak sağlaması için inşa edildiği görünmüş olur. Cadde-sokak cepheli olan Osmanlı evlerinin, mimari olarak incelendiğinde ilk ele alınan unsuru yüksek ve pencere içermeyen duvarlarla çevrilmiş olmasıdır. Mimari olan bu unsur, sosyal olarak incelendiğinde ev sahiplerinin mahremiyetini ve emniyetini sağlayan, bir insan boyundan daha yüksek duvarlardır. Osmanlı da yapılar, mimarinin güzel unsurlarının kullanılmasının dışında, insanın sahip olduğu ve ihtiyacı olan etmenleri de göz önüne almıştır.
Osmanlı evinde, yüksek duvarlardan içeriye girdiğimizde evin sosyal durumuna ve ihtiyaçlarına göre ahır, samanlık, pekmez yapılan şırahane, kilim-kumaş dokuma atölyeleri vb. faaliyet odaları da bulunmaktadır. Çok amaçlı işlev gören avluların bir başka köşesinde ise işevi gibi düşünülen, günlük ihtiyaçlara cevap veren ocak, çamaşır taşı, dibek taşı, çeşme, kuyu, fırın vb. fonksiyonlar bulunmaktadır. Evin arazi ölçeğine göre evin bahçesinde ağaçların olması, sebze-meyve yetiştiriciliği yapılmaktadır.
Osmanlıdaki ev mimarisi, kadına önem veren sosyal anlamda zenginlik katan unsurlara sahiptir. Evdeki avlu öğesi, evde bulunan kadının dinlenebilmesi, çalışması, yakın çevresiyle sohbet edebilmesi için oluşturulmuş uygun bir mekandır.
Ev sahiplerinin; etinden, sütünden ve gücünden yararlanmak üzere besledikleri evcil hayvanların yanı sıra, çatı aralarında kırlangıçlar, bacalarda leylekler yaşardı. Kuş yuvalarını bozmak günah sayılır. Kumru ve güvercinler de, kendilerine yem verilen fakat kafese hapsedilmeyen diğer ev ortaklarıydı. Avlu, ev sahibi için dış dünya ile şahsî dünyası arasında bir kesittir. Burada ev kıyafetiyle de dolaşıldığı için, komşuların, başkalarının avlularını görecek şekilde ev yapmaları yasaklanmıştır.
Ev yapıları genellikle, yaşam biçimlerine bağlı olarak haremlik ve selamlık olarak ikiye ayrılmıştır. Kıble dikkat ettikleri en önemli unsurlardan biridir. Kıble sadece ibadet edilirken dikkat edilen bir unsur olmaktan çıkmış bunun yanı sıra günlük yaşam esnasında da itina gösterilen bir kavram olmuştur. Osmanlı evleri oldukça sade ve yalındır. Abartılı mobilyalar yerine, pencere kenarında divan ya da seki denilen oturmalar, kilim-halı ya da minderler yer döşemesi olarak kullanılmaktadır.
Osmanlı da evin dili vardır. Osmanlı evleri konuşur kendi üsluplarıyla.
Kapıların üzerinde 2 adet tokmak bulunurmuş. Tokmaklardan bir tanesi bayan misafirler için, diğer tokmak ise erkek misafirler içinmiş. Aslan başı motifli ve büyük olanı kalın, çiçek motifli ve küçük olanı da ince ses çıkartırmış. Eğer eve bir erkek misafir gelmiş ise, kalın sesli tokmağı tıklatırmış. Bu durum dışarıdan gelenlere göre ev halkı için bir uyarıcı sinyalmiş. İçerideki ev sahibi gelenin beyefendi olduğunu anlar, kapıyı evin beyi açar, bey yoksa mahremiyete uygun olarak kapı açılırmış. İnce sesli tokmağın sesi duyulmuş ise, gelenin bir hanım olduğu anlaşılır, kapıyı evin hanımı açarmış.
Osmanlı ev hayatında, evin yapısı dışında kültürü oluşturan birçok faktör varmış. Bu faktörlerin her biri mimarlığı etkileyen ve zenginleştiren güzelliklerdir. Örneğin; eskiden eve misafir geldiği takdirde, ev sahibi misafirlerin ayakkabılarının burunlarını dışarıya doğru değil de içeriye doğru çevirirmiş. Bu davranışla, “Biz sizin misafirliğinizden çok memnun kaldık, evimizi yeniden şereflendirmenizi bekliyoruz” demek isterlermiş.
Ya evlerinin dış cephesini kaplayan çiçekler…
Her biri ayrı ayrı anlamlar yüklemiş kendisine…
Örneğin; sarı renkli çiçekler pencerenin önünde ise dışarıdaki insanlara “Bu evde bir hasta var, lütfen gürültü yapmadan mümkün olduğunca sessiz olmanızı istiyoruz.” demek istiyormuş. Çiçekler kırmızı ise; “Bu evde evlenme çağında genç kız bulunmaktadır, sözlerinize dikkat ederek genç kızımızın ruhunu incitmemeye dikkat ediniz” diye seslenirmiş çiçekler. Osmanlı insanlarının ruhlarının zarifliğinin göstergesi tüm bunlar.
Ya evlerin dış kapılarının çerçevesine ya da saçak alt kısımlarına işlenilen ay yıldız detayların olması evde hac vazifesini yapan birilerinin olduğu anlatmaktadır. Bu güzel detay, hac vazifesini yapmak için başkaları için de dua edilmesine vesile olurmuş.
Cok guzel, aah Osmanli ♥
cokk güzl anlatım, başka sitelerde bulamamıştım saolun
süper bende diğer sitelerden bulamamıştım…
Yeni aldığım ev için osmalı dekorasyonunun inceliklerini araştırıyordum ve bu yazıya denk geldim. Gerçekten teşekkürler. Tabiki araştırmalarıma devam edeceğim. Evimin dekorasyonunu tamamladığımda sizler ilede paylaşacağım.
HARİKA başka yerlerde bulamamıştım. Osmanlı dönemini gerçekten çok kıskandım. Teşekkürler ♥️