Hane-i Saadetin Muhabbetleri Her Evde Yaşansın…
Cenâb-ı Hak, O büyük peygamberin en mahrem hâllerinin bile ümmeti tarafından öğrenilebilmesi ve örnek alınması için, O’nun pek çok hanımla evlenmesine müsaade etmiş, hattâ birçok kez bunu emretmiştir. Böylece çok farklı gözlerle, O’nun her hareketi tek tek tesbit edilmiş ve gelecek nesillere intikal etmiştir.
Eşler arasındaki hürmet ve muhabbetin en güzel nümuneleri, sâde, küçük ve kerpiçten yapılmış olan Hâne-i Saâdette yaşandı.
Kâinâtın Efendisi olan O mübârek insanın, Allâh’ın gönderdiği bir “Rasûl” olduğunu anlamak için, belki sadece eşlerine karşı davranışlarına bakmak bile yeterlidir.
Bu hususta Peygamberimiz (sav) şöyle buyurmuşlardır:
“Sizin en hayırlınız, âilelerine en güzel muâmelede bulunanınızdır!..”
(İbn-i Mâce, Nikâh, 50; Dârimî, Nikâh, 55)
Peygamber Efendimiz daima hanımlarına özel zamanlar ayırıp onlarla sohbet etmiştir. Özellikle alâkaya muhtaç oldukları zamanlarda onları kendi hâllerine bırakmamıştır.
Peygamber Efendimiz (sav) Hayber zaferini müteâkip Hazret-i Safiye annemizle evlenmişti. Daha bir kaç gün önce babası, kocası dâhil bir kısım yakınlarını kaybeden Hazret-i Safiye, her ne kadar Müslüman olmuşsa da, birkaç gün içinde bütün hayatı alt üst olmuştu. Savaştan önce, kabile reisinin kızı idi. Mevkii ve pek çok imkânı vardı. Çevresindeki bütün akrabaları, Peygamber Efendimizin azılı düşmanlarıydı. Böyle bir hâlet-i rûhiye ile büyük bir mücâdeleye girmişler ve neticede akrabalarının birçoğu ölmüş veya esir edilmişti. Kendisi de savaş esirleri arasındaydı. Bu hâldeyken Allah Rasûlü, onunla alâkadar olmuş, ona İslâmiyet’i telkin etmiş ve hürriyetine kavuşturmuş ve kendisini nikâhına almıştı.
Onun bu kadar çok şeyi, kısa bir zamanda yaşamış olması ve yeni geldiği çevredeki insanların birçoğunun onu kabullenmekte zorlanması sebebiyle yalnız, kimsesiz ve çâresizdi. Peygamber Efendimiz (sav), nikâhı müteâkip ilk gece sabaha kadar onunla sohbet etmiş, onun dert ve tasalarını dinleyerek gönlünü almıştır. Hazret-i Safiye de Rasûlullâh’ın bu hâlinden çok memnun olmuştu.
Aynı şekilde Mısır’dan Medîne’ye bir hediye olarak gönderilmiş bulunan Mâriye Annemiz de gurbette tek başına kalmış bir kimse gibi, Peygamber Efendimizin himâyesine sığınmıştı. Allah Rasûlü, onu ziyaret eder, onunla sohbet eder, çektiği sıkıntıları dinleyerek onu tesellî ederdi. Hazret-i Mâriye Annemiz, Hazret-i İbrahim ile onun zevceleri arasında bulunan Sâre ve Hacer vâlidemizin başlarından geçenleri dinlemekten büyük zevk alırdı. Bilhassa Hazret-i Hacer’in yaşadıkları, onun hayatına çok benziyordu. Bu sebeple hemen her ziyareti esnasında, Allah Rasûlü’ne bu kıssayı tekrar tekrar anlattırırdı. Peygamber Efendimiz de bıkmadan, usanmadan anlatır ve onun gönlünü alırdı.
Peygamber Efendimiz (sav)’in bu hâli, garip bir kuş gibi kocasının evine sığınmış bulunan gurbet gelinlerine nasıl davranılması gerektiği husûsunda güzel bir nümûnedir. Çünkü böyle garip ve kimsesiz gelinlerin beyleri; aynı anda hem bir eş, hem bir anne-baba, hem de en yakın arkadaşları mevkiindedir.
Aynı zamanda Hazret-i Mariye annemizin hamileliği esnasında da onunla husûsî olarak ilgilenmiş ve Mâriye Annemizi, Medîne’nin “Âliye” denilen havası güzel bir semtine nakletmişti. Fakat kendisini, gece-gündüz vakit buldukça ziyaret etmiş ve hâmileliği esnasında yardımcı olması için kardeşi Sîrîn’i vazifelendirmişti. Peygamber Efendimiz (sav), Mâriye Vâlidemizin doğum vakti yaklaşınca ebe olarak Ebû Râfî’in hanımı Selma’yı getirmiş ve doğum olana kadar kendisi de ibâdetle meşgul olmuştu.
Bu da Peygamber Efendimizin hanımları arasında hür ve câriye, zengin ve fakir, asil ve köle şeklinde bir ayırım gözetmeden, onların her türlü dertleri ile yakından ilgilendiğini, onları dinlediğini ve onlara vakit ayırdığını gösteren en güzel misallerden birisidir.
Unutulmamalıdır ki, Peygamber Efendimizin, âile hayatında bir “âile reisi” olarak en ziyade ehemmiyet verdiği husus “âile fertleriyle olan sohbet”tir. Bunun ihmal edilmemesi için husûsî gayret gösterdiği ve zaman zaman tedbirler aldığı bile söylenebilir. Aynı şekilde günümüzde de hayatın bâdirelerinde bunalan ev hanımlarının benzer bir alâka ve sevgiye ihtiyaçları vardır.
Allah Rasûlü, bu hususta da erkeklere çok güzel örnek olmuştur. Çünkü kadınlar, fıtrat itibariyle konuşmaya ve bilhassa birileri tarafından dinlenilmeye muhtaçtırlar. Bu yüzden âile huzurunun temini ve devamı için, erkeklerin hanımlarına özel zaman ayırmaları, onlarla dertleşmeleri ve onları ciddiyetle dinleyerek onlara değer verdiklerini göstermeleri gerekmektedir.
Yorumlar