Dünyayı etkisi altına alan salgından ötürü sosyal izolasyon süreci maalesef Ramazan ayı boyunca da devam edecek gibi görünüyor. Teravih namazı kılmak için camilere, iftar açmak için akraba ve dostlara, mukabele okuyup takip etmek için komşuya gidemediğimiz şu dönemde evde çocuklarla nasıl daha verimli bir Ramazan geçirebiliriz? İşte çocuklarla birlikte yapabileceğiniz Ramazan faaliyetleri…
1- Ramazan Geliyor Diye Evimizi Süsleyelim
Ramazan henüz gelmeden heyecanını ve coşkusunu içlerinde hissetmeleri için evinizi balon ve renkli kartonlarla süsleyelim. Ramazan’ın her günü için arkasında mesela bir kuşa su vermek gibi iyilikler, çocuklarla ilgili hadisler yazan takvim kartları hazırlayıp, duvara asalım. Günü geldikçe okuyup, uygulamaya özen gösterelim. Bu hazırlıkları yaparken daha gelmeden Ramazan heyecanı çocukların ruhunu sarsın.
2- Yaşlarına Göre Oruç Tutmaları İçin Heveslendirelim
Ramazan’da orucun heyecanını yaşamalarını ve ilerleyen yaşlarında tutmaları gerektiğini anlamaları için şimdiden heveslendirelim. Yaşlarına göre zamanı değişecek şekilde, güzel sözlerle ya da küçük hediyelerle oruç tutmalarını isteyelim. Küçük yaştakiler birkaç saat ya da yarım gün, daha büyükler bünyelerinin kuvvetine ve isteklerine göre bir gün ya da daha fazla oruç tutabilir. Oruç tutmak çocuklara Ramazan’ın asıl vazifesini yerine getirme mutluluğu verir.
3- Birlikte Kur’an Okuyup, Namaz Kılalım
Ramazan dolayısıyla dinimize karşı artan merak duygusunu fırsat bilerek sordukları sorulara hemen cevap vermeyip, beraberce kaynak kitaplara başvuralım ve onları böylelikle başta Kur’an-ı Kerim olmak üzere dinimizin kaynak kitaplarıyla tanıştıralım. Hatta Kur’an-ı Kerim’i karşılıklı okuyarak mukabele yapalım. Namazları da yine beraber kılarak, tabi 7 yaş ve üzeri çocuklarımıza aslında sadece Ramazan’da değil her zaman devam ettirmeleri gerektiğini hatırlatalım. Ramazan’ı çocuklarımızın namaza başlaması için bir fırsat olarak mutlaka değerlendirelim.
4- İftar ve Sahuru Birlikte Yapalım
Çocuklarınız oruç tutmasalar dahi iftar ve sahur vakitlerinde hep beraber ailece sofraya oturmaya dikkat edelim. Uykudan fedakarlık etmeleri gerekse de sahur heyecanını yaşamaları onlar için Ramazan’ın en güzel yanı olabilir. Hatta iftar ve sahur sofralarını hazırlamaya da yardım etmelerini isteyelim.
5- Ramazan Günlüğü Tutalım
Evimizin güzel bir köşesine Ramazan’la ilgili bilgilerin, hatıraların, güzel söz ve yazıların yer alabileceği günlük yenilenen bir Ramazan panosu hazırlayalım. Panodaki bilgilerin yenilenmesi sorumluluğunu çocuklarımız arasında paylaştıralım. Çocuklarımızın gelecekte bakıp, hatırlamaları için de Ramazan boyunca yaşadığımız olayların, resimlerimizin, okuduklarımızın ve buna benzer anlarımızın yer alacağı Ramazan günlüğü tutalım.
2020 Ramazan Günlüğünü Ücretsiz İndirmek için Tıklayın.
Yesiltopuklar.com olarak bilgisayarlarınıza ücretsiz olarak indirebileceğiniz 2020 Ramazan Günlüğü hazırladık.
6- Yardım Kutusu Hazırlayalım
Çocuklarınızla beraber karton ya da başka bir malzemeden kutu hazırlayıp, Ramazan boyunca kendi gücümüz yettiğince birikim yapalım. Bu sene sosyal izolasyondan ötürü misafir kabul edip, kendimizde gidemeyeceğimizi için belki biraz az olabilir ama önemli olan biriktirmek. Ramazan’ın sonunda tabi ki sosyal izolasyon süreci bittiğinde kutuyu bir yardım kuruluşuna çocuklarımızla beraber götürelim.
7- Ramazan’la İlgili Gelenek ve Göreneklerimizi Araştıralım
Kültürümüzün ve tarihimizin güzelliklerini ailece öğrenip yaşatmaya çalışalım. Çocuklarımıza zimem defterini, diş kirasını, sadaka taşını, anlatıp onlarla bu güzel adetleri günümüze nasıl adapte edip yaşatabileceğimizi tartışalım.
Ve tabi ki Ramazan boyunca yaşadığımız olumlu değişimleri aile toplantısı yaparak değerlendirelim ve bunu sürdürmeye yönelik neler yapabileceğimizi çocuklarımızla konuşup neticede aldığımız kararlarla Ramazan kazancımızı yıl boyu devam ettirmeye çalışalım.
Küçük Bir Not: Biz sizin için Ramazan’la ilgili gelenek ve göreneklerimizi araştırdık. İşte Altınoluk dergisinden zimem defteri, diş kirası ve sadaka taşı hakkında edindiğimiz bilgiler…
“Zimem Defteri: Osmanlılar zamanında Ramazan günlerinde tebdil-i kıyafet ile, pek çok zengin hiç tanımadıkları mahallelerdeki bakkal, manav dükkanlarına gider, onlardan Zimem Defterini (veresiye defteri) çıkarmalarını isterlerdi. Baştan, sondan ve ortadan rastgele sahifelerin toplamını yaptırıp, miktarını ödedikten sonra; “Bu borçları silin! Allah kabul etsin!” der, kendilerini tanıtmadan çeker giderlerdi. Borcu ödenen, borcunu ödeyenin kim olduğunu; Borcu sildiren, borçtan kimi kurtardığını bilmezdi… Gizli verilen nafile sadakanın, açıktan verilen nâfile sadakadan yetmiş kat daha sevap olduğunu bilen zevat, yardımlarını mümkün olduğunca gizliden yapmaya gayret ederdi.
Diş Kirası: Osmanlı döneminde zengin köşk veya konaklarda iftara davet edilen misafirlerin yanında fakir halk içinde sofralar hazırlanır, çat kapı gelen Allah misafiri geri çevrilmez, içeriye alınırdı. İftarın verildiği köşk veya konak ziyafet evi halini alırdı, iftar sofralarda tabiri yerindeyse kuş sütü hariç her şey bulunurdu. Misafirler iftarını yapıp teraviye gitmek üzereyken hane sahibi tarafından kadife keseler içerisinde gümüş tabaklar, kehribar tespihler, Oltu taşlı ağızlıklar, gümüş yüzükler… diş kirası olarak hediye edilirdi. Fakir fukaraya ise hane sahibinin zenginliği ve cömertliğine bağlı olarak içinde gümüş akçe veya altın paralar bir kadife kese içerisinde diş kirası olarak verilirdi. Yemeğini bitirenler diş kiralarını aldıktan sonra “Kesenize bereket”, “Allah daha çok versin”, “Ziyade olsun” gibi dualarla konaktan ayrılırlardı.
Sadaka Taşı: Eski İstanbul’da yardımların en göze batmayanı ‘‘sadaka taşları’’ kullanılarak yapılırdı. Bu taşlar bir buçuk-iki metre yüksekliğinde mermerden olurdu. Üst kısımlarının ortasına çanağa benzer bir oyuk açılır, sadaka verenler parayı buraya bırakırlardı. İki metrelik taşların yanında, tepesine rahatça ulaşılabilmesi için birkaç basamak konurdu. İhtiyacı olmasına rağmen dilenmekten çekinenler gecenin geç saatlerinde taşın yanına para almaya gelir ama bırakılan meblağın tamamını değil, ihtiyaçları olduğu kadarını alırlardı. 17. yüzyıl İstanbul’unu anlatan bir Fransız gezgin, üzerinde para bulunan bir taşa tam bir hafta boyunca kimsenin gelmediğini yazmıştı.”
Yorumlar