Ramazan’da Umre Peygamberimizle Yapılan Hac Gibidir

Ramazan’da Umre Peygamberimizle Yapılan Hac Gibidir

Ramazan'da-Umre

Rahmet Ayını Rahmet Beldelerinde Geçirmek

Ramazan, altında ıslanmamanızın mümkün olmadığı bir rahmet adeta. En su geçirmez yağmurlukları giyenler, en büyük ve dayanıklı şemsiyeyi taşıyanlar dahi bir şekilde nasipleniyor bu sağanak yağmurdan. Herkes avuçlarını birleştirdiği kadar su birikintisi toplayabiliyor ellerinde. Kimisi her daim duada tutup ellerini semadan inen rahmete çeşme kılıyor; insanlar kana kana içebilsin diye. Gönlümüzdeki en kara lekeler bile dayanamıyor bu tazyikli suyun gücüne. Kalplerin erime noktasını çoktan aşmış bu kutlu huzur ikliminde kaskatı yürekler, akışkan kıvama geliyor. Dünya çapında oruç birliğinde buluşan insanlar, Rabb’imizin zaman ve mekân üstü olduğunu bir kez daha kanıtlıyor sanki.

Öyle bir mekan ki o, dünyanın manevi merkezi: Kâbe. Zira dünya Ramazanlaşırken Kâbe’ye doğru yolculuk, kısır cümlelerimizle anlatamayacağımız kadar kıymetli ve derin anlamlar içeriyor. Çünkü orada gurbet ve kurbet kavramları ters yüz oluyor. Rabb’inizin evinden gayrısı yuva gibi görünmezken gözünüze, En Sevgili’nin evinden acımasızca kopartılan Resûlünüz düşüyor hayalinize.

“Ramazan ayında yapılan umre, tam bir hac sayılır veya benimle birlikte yapılmış bir haccın yerini tutar.”

hadisinin müjdesine ermek isteyen herkes, kendisini Kâbe’nin kucağına bırakıyor. Ramazan hilali, cuma bayramıyla doğuyor dünyaya. Bir önceki gece Kâbe seyrinde kılınan senenin ilk teravihinin ardından, orucun birinci gününde cuma namazında buluşuyor kadınıyla, erkeğiyle bütün umreciler. Akşama doğruysa herkesi iftar telaşı sarıyor. Etrafınız hurma ve zemzem dağıtmak için yarışan insanlarla doluyor. Yaptığınız en basit bir iyiliğe dahi yüzlerce hasenenin yazıldığı bu kutlu mekanda oruçluya iftar ettirmek gibi müjdelenmiş bir ecri kazanmak için ter döküyor Müslümanlar. Bir editör yazısına sığdırılamayacak ve başka vakitte paylaşılmak üzere saklanan onlarca güzellik yaşanıyor umre ve tavaftan yorgun düşen bedenlerde. 50 küsur derecelik Arabistan sıcağında, terden sırılsıklam olmuş oruçlu insanın ağzında varlığına daha bir anlam katıyor zemzem suyu. İhram yasakları, aslında orucu da kolaylaştırıyor. Kızabilecekken öfkesine hakim olan, dedikodu yapabilecekken konuşmamayı tercih eden dillerin sahipleri, yiyip içebilecekken ağzına bir lokma yemek ve bir damla su dahi koymamayı daha rahat göze alabiliyor.

Medine-i Münevvere’de misafir olma şerefine erdiğiniz Allah Resûlü’nün sofrası ise ayrı bir sıcak, tıpkı O’nun (sav) kucağı gibi. Saflar arasına kurulan sofraların başında oruçlarını açmaktan ziyade, en makbul dua saatlerinden birini kaçırmama adına telaşa düşüp semaya kaldırılan eller bekliyor daha çok. Muhabbet de eksik olmuyor hurma, yoğurt, zemzem, pide, dukka ve Arap kahvesinden müteşekkil mütevazı sofrada. Kimse Resûlullah’ın davetine icabetsizlik etmemek için birbirinin evlerine misafir olmuyor burada. Ezanın ardından kısa sürede yapılan iftarın bitiminde telaşla toplanıyor önünüzdekiler. Kâbe’ye bakarak namaz kılmaya alışan gözler kıyamda konsantre olmakta güçlük çekse de vitr namazında ağlamaktan Kunut Duası’na devam etmekte zorlanan imamın, önünde neleri müşahede ettiğinin tahayyülü güç. Anlayacağınız Mekke ve Medine’de Ramazan, Türkiye’yi bile gurbet kılıyor. Oradaki oruç ve teravihin tadı artık hiçbir yerde bulunamıyor.

Kaynak: Yeni Bahar Dergisi

Yorumlar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir