Recep ayının ilk Cumasına tevafuk eden Regaip Kandili; Peygamber Efendimiz (sav)’in Allah’ın bazı çok özel fiilî tecellilerine mazhar olduğu, nuranî lütf u ihsanlara, semavî mevhibelere eriştiği mübarek gecedir. Kelime olarak regâib, “çokça rağbet edilen, nefis, kıymetli, değerli, ihsan” manalarına gelen Ragibe kelimesinin çoğuludur. Buna göre Regaib gecesi de ‘çok lütuf ve ihsanla dolu, kıymeti ve değeri büyük, çok iyi değerlendirilmesi gereken gece‘ manası anlaşılır. Bu gece Allah lütuflarını sağanak sağanak yağdırır.
Müslümanlar arasında ise Peygamberimiz (sas)’in dünyaya teşriflerinin ilk halkasını teşkil eden anne rahmine şeref verdiği gün olduğuna inanılmaktadır. (Ancak bu gece ile veladet–i Nebeviyye arasındaki müddet, bunun hilafına işarettir. Şu kadar var ki Hz. Âmine’nin Fahr–i Âlem Efendimiz (sas)’i hamil olduğuna bu geceden itibaren muttali olmuş olabileceği düşünülebilir.
Peygamberimiz (sas)’in doğuşuyla yeryüzü nasıl küfür ve cehaletin karanlıklarından kurtulup büyük bir mutluluğa boğulduysa, onun teşriflerinin ilk basamağı olan bu geceyi de bütün kâinat alkışlamış, coşkun bir sevinçle ayakta karşılamıştır. Manen bereketli olan bu gecenin bir hususiyeti de mübarek Ramazan ayının ilk habercisi olmasıdır.
Bu gece Allah Rasûlü (sav), söz konusu mazhariyet ve mevhibeler için Cenâb–ı Hakk’a şükür için on iki rek’at namaz kılmışlardır. Bu geceyi ibadetle ihya etmenin sevabı pek çoktur. Diğer zamanlarda okunan her Kur’ân harfi için on sevap verilirse, Recep ayında yüzleri geçmekte, Regaib kandilinde ise daha da artmaktadır. Kaza ve nafile namazların sevabı ise diğer gecelere oranla kat kat fazladır.
Regaib kandilinde yapılacak ibadetlerden birisi de duadır. Peygamberimiz (sav), bir hadislerinde bu gecede yapılacak duaların Allah katından geri çevrilmeyeceğini bildirmişlerdir.
“Regâib, Mirâc, Berâat kandilleri gibi gece aleminin taçları ve zamanın Allah’a en yakın zirveleri ya da O’na açılmanın rıhtımları, limanları, rampaları sayılan o mübarek gün ve gecelerde, gönüller ayrı bir duyarlılıkla parıldar; ruh sonsuza doğru bir başka türlü kanat çırpar; her şey veraların ezeli şiirine dem tutar; her yanı tam bir uhrevîlik büyüsü kaplar; her sîneyi, dillerin ifadeden aciz kaldığı bir naz ve niyaz zemzemesi sarar. Hususi bir kısım tecellilerle ötelerin kapısı, penceresi, menfezi hâline gelen mekân; ümit ve beklentilerin yakarışlara dönüşüyle billurlaşan zaman ve yeni nazil olmuş gibi, her sûresi, her maktaı, her âyeti ve her cümlesinde hemen herkese yepyeni bir hayat vaadiyle âvâz âvâz çağıldayan Kur’ân, bizlere iman ve ümitle yemyeşil tepeler, cennette Cuma yamaçları gibi rü’yete açık zirveler ve susamış gönüllerimize hayat suyu gibi iksirler içirerek, ruhlarımıza mü’min olmanın tasavvurlar üstü avantajlarını sunarlar… sunar ve Rabb’e yönelik sinelerde ne telâffuzları çatlatan mânâ ve muhtevalar, ne ifadelere sığmayan tecellilerle tüllenirler.”
Yorumlar