Televizyon ekranlarının ses getiren ismi Sevda Türküsev ile keyifli bir söyleşi gerçekleştirdik.
Bu sıcacık sohbette, Sevda Türküsev’in komşuluk, kediler, şiir, çocukluk ve yaşam ile kurduğu anlamlı bağı yakından tanıma fırsatı bulabilirsiniz.
Hümeyra Yabar: Aile kurumuna verdiğiniz değeri her fırsatta dile getiriyorsunuz.
Sevda Türküsev: Her türlü eğitim; ahlak eğitimi, inanç eğitimi, değerler eğitimi, vicdan eğitimi ailede başlar. Çocuğun kökünü nasıl beslerseniz, o kök öyle dallar ve filizler verir. Bir şeyin kökü olmalı. Kökü olmayan yerde ot bile bitmiyor. Bu yüzden aile içindeki eğitim toplumu ilgilendiriyor. Çünkü aile dediğimiz şey, toplumun en temel parçasıdır. O yüzden, aile içinde çocuğa her türlü eğitimin verilmesi gerekiyor.
Çocuğa öyle bir eğitim vermelisiniz ki; her görüşe saygı duyacak ama kendi görüşlerini de koruma mekanizmasını oluşturacak. Özellikle ben inançlarım gereği; inancın aile içerisinde, çocuklara küçük yaşta öğretilmesi gerektiğini düşünüyorum. Bu her din için geçerli, biz nasıl çocuklarımızı camiye götürüyorsak; diğer dinlerde de sinagoga, kiliseye götürüyorlar. Yani onlar götürdüğü zaman gericilik olmuyor da, biz götürdüğümüz zaman mı gericilik oluyor? Onlar da çocuklarına küçük yaşta İncil’i öğretiyorlar.
Çocuklarımıza özellikle vicdan eğitimini, vatan millet bayrak sevgisini, din eğitimini aile içinde vermemiz lazım. Sonradan kendi öğrensin gibi bir mantık olamaz. Çocuğun yeteneklerini keşfetmek ve geliştirmek için bazen zorlamak gerekiyor. Ki doğru bir şeydir bu. Aynı şekilde inançlar eğitimi de, belki birazcık zorlamayla yapılması gereken bir şey. Çünkü her eğitim biraz zorlamayla oluyor. Okuma yazma da öyle. Hiçbir çocuk okuma yazmaya kendiliğinden gitmez, umrunda bile olmaz. Taa ki, eksikliğini hayatta hissedene kadar. Ama zamanı kaçırmış olur. O yüzden ben aile kurumuna ve ailede verilen eğitime çok önem veriyorum.
Hümeyra Yabar: Eğitimli bir anne olarak oğlunuzu nasıl yetiştirdiniz?
Sevda Türküsev: Oğlum mühendis aynı zamanda gitar çalıyor, müzik grubu var, beş vakit namazını kılıyor. Ben kendi çocuğuma namazı neden kılması gerektiğini, içkiyi neden içmemesi gerektiğini anlattım. Namazı; cennete girmek, cehenneme girmemek için kılması gerektiğini söylemedim. Allah rızası için kılması gerektiğini öğrettim. Hatta şimdi, benden daha sofu oldu. Benden daha muhafazakar bir hayat yaşıyor. Ben bundan memnunum. Kıyafetlerimi eleştirmesi hoşuma gidiyor. Hasat iyiyse demek ki ben toprağı iyi işlemişim.
Hümeyra Yabar: Bir kadın olarak, ailenizin bu güçlü duruşunuza nasıl bir katkısı oldu?
Sevda Türküsev: Ben bugün bu kadar dik durabiliyorsam babamdan ve annemden aldığım eğitim sayesindedir. Onların terbiyesinde, rol modelliğinde büyüdüm. “Ne olursa olsun inançlarından taviz verme.” “Ne olursa olsun ülkene ihanet etme.” Hiçbir zaman kalemşör olmadım. Ne sağ kesimin ne sol kesimin… Hep kendi inandığım doğrultuda yazdım. Çok tepki görmeme rağmen, çok da umrumda değil.
Hümeyra Yabar: ‘Bilek gücüne değil, beyin gücüne kuvvet’ diyorsunuz, beyin gücünü geliştirmenin önündeki en büyük engeller nedir? Kadınlar beyin güçlerini geliştirmek için neler yapabilirler?
Sevda Türküsev: Akıllı olmakla zeki olmak farklı şeyler. Allahtan gelen biyolojik bir durum olmadığı sürece, herkes akıllı doğuyor. Beyin gücünün geliştirmek demek, zeki olmak demektir. Zeki olmak için de bol bol okumak lazım. Kitap okuyup, başkalarının hayatından da ders almak lazım. Bu dersleri kitaplarda da, yaşamın içinde de bulabilirsiniz.
Şimdi artık bir şeyi merak ettiğiniz zaman Google gibi bir kaynak var. Ansiklopedilere gerek kalmadı. Fakat şimdiki gençliğe baktığımızda, maalesef dizi seyretmekten, oyun oynamaktan, Facebook’ta Twitter’de kendisine ait olmayan hayali hayatları paylaşmaktan maalesef akıllı ama çok zeki olmayan bir neslin olduğunu söylemek istiyorum.
Beyin gücünüzü ve sezgilerinizi geliştirmek için mutlaka bol bol kitap okumak lazım. Okumak, araştırmak lazım. Fikirlerinizin olması lazım. Hayallerinizin olması lazım. Bu hayalleri hedef haline getirebilmeniz için öngörünüzün olması lazım. Enerjinizin olması lazım. Ama düşünün, beyni yavaşlatan bir alet olan televizyonu yarışma programlarını, dizileri izlemek için kullanırsanız beyniniz yavaşlar.
“Sizinle aynı fikirde olmayan insanların kitaplarını da okuyun.”
Okul bitirmek bir ölçü değildir. Tahsil bir ölçü değildir. Eğitim bunlardan farklı bir şey. 3 üniversite bitirmiş ama bir baltaya sap olamamış insanlar var. Mutlaka hayalleriniz olacak, bu hayallerin içinden doğru hedefleri seçeceksiniz, mutlaka başarılı olacaksınız, ama bu da yetmiyor, başarılı olup onun da ötesine geçmelisiniz. Mesela ben şimdi onun ötesindeyim. Ondan sonrasını siz çok fazla şekillendiremiyorsunuz. Artık bazı şeyleri yapıp başardığınız için, bundan sonra toplum sizi daha ileriye taşıyor.
Ben aslında İletişim Uzmanıyım, Aile Danışmanıyım ama bir diğer yandan da gazeteciyim. Ben gazeteci olmadım, toplum beni yorumlarım söylemlerim sebebiyle, onların diliyle konuşabildiğim, duygularına tercüman olduğum için ve onlar gibi düşünüp, onları yorumlayabildiğim için alıp buraya taşıdı. Toplum seni bir yere getirdiği zaman, sen de kendini geliştirdiğin zaman ondan sonra kimse seni yıkamıyor. Yıkamayan her şey seni güçlendiriyor.
Bu yüzden mutlaka bol bol kitap okumak, araştırmak, geliştirmek, gezmek, tabiri caizse geyik de yapmak lazım. Ama hayatınızda neyi nereye koyduğunuzu çok iyi belirlemeniz lazım. Çok fazla bilgiyle inançsız yola çıkarsan bir canavar olursun. Vicdan kalmaz. O yüzden, vicdanımızı inançlarımızla yoğurursak, aklımızı da fen bilimleriyle geliştirirsek neticede; vicdanlı, bilgili bir neslimiz olur. Ben kendi çocuğumda da bunları yaşadım, meyvelerini alıyorum.
Hümeyra Yabar: İş hayatınız ve iş hayatına ilişkin yorumlarınız oldukça ilgi çekici. “Öz kadın kimliğini kaybetmeden erkekleşmek gerekli.” diyorsunuz. Bir kadın olarak kendinizi keşfedip, yeniden inşa sürecinizi anlatır mısınız?
Sevda Türküsev: Ben 22 yıl üst düzey yönetici olarak tekstil sektöründe çalıştım. Biraz erkekleşiyorsunuz ama hiçbir zaman iş yerime erkek gibi giyinerek gitmedim. En spor kıyafetimde bile bir yüksek topuk giyerdim veya bir broş takardım. Kadın olduğunu karşı tarafa hissettireceksin ki, aranızda mesafeleriniz olsun. Erkeklerle çalışırken bilek güreşi yapmayın, aklınızla savaşın. Kadın kadına bile bilek güreşi yapmayın.
İş hayatında da erkekleşeceksiniz ama mesafelerinizi koruyup, kadınlık kimliğinizi asla yitirmeyeceksiniz. Bana delikanlı derler ama dikkat ederseniz ben televizyona çıktığımda saçlarım, makyajım her zaman yapılıdır. Çünkü niye, ben bir kadınım. Onlar bana hem “Erkek gibisin.” hem de “Abla” diyorlar.
Kadınlık kimliğini, topluma mutlaka entegre etmek lazım. Yoksa erkekleştikten sonra benim yaptığım işin de bir anlamı kalmaz. Bugün ben iş hayatında bu denli başarılı olduysam erkekleri tanıdıysam onlarla o mesafeleri çok iyi dengelediğim içindir.
Hümeyra Yabar: Bir yandan da muhafazakar kesime karşı ciddi eleştiriler yöneltiyorsunuz.
Sevda Türküsev: Öz eleştiri… Kendini eleştiriceksin… Dediğim gibi, ben bu yüzden medyada ne sağdan ne soldan kucaklanıyorum. Hoşlarına gitmiyor… Medyada böyle iken, insanlarla en ufak bir sıkıntım yok. Ben 2004’te Muhafazakar Çapkınlar’ı yazdım, Muhafazakar Burjuva’yı. 2008’de de “Başındaki Örtüyü Kirletme”yi yazdım.
Bu kitapları yazdığım dönemlerde, insanlar bu kadar özgür değildi. Muhafazakar veya muhfazakar olmayan erkekler, kadınlar üzerinde çok daha baskındı. 2004’ten bu yana, tesettürlü veya tesettürsüz özgürleşen kadın tipi, o kitapta yazmış olduğum birçok hikayeyi yaşayan veya o yanılgılara düşen kadınlardı, artık düşmüyorlar.
Hümeyra Yabar: Muhafazakar Çapkınlar‘ın yeni Türkiye’deki akibetlerini nasıl yorumluyorsunuz?
Sevda Türküsev: Ben o kitabı 2004’te yazdım. Benim oradaki derdim, bastırılan kadın kimliğiydi. O kitapta dindar olmayan kesim de var. O dönemde bastırılan bir kadın kimliği vardı. Mahalle baskısı, töreler, adetler vardı. Bu kadar açık bir toplum değildik, bu kadar sosyalleşme yoktu. Erkek egemen bir toplumda, hem muhazakar kesimde hem de diğer kesimde kadın kimliği bastırılıyordu. Muhafazakar camianın buradaki handikapı, ikinci evliliklerdi; onu da Kur’an-ı Kerim’e göre değil nefsine göre yapıyorlardı. Kadın güçlü olmadığı için bunları sindiriyordu.
Hümeyra Yabar: Günümüze baktığımızda, muhafazakar çapkınlar karşısında muhafazakar kadınlar güçlenebildi mi?
Sevda Türküsev: Adalet ve Kalkınma Partisi’nin hükumet olmasıyla birlikte özellikle muhafazakar aileler sosyalleşmeye başladı. Muhafazakar ve tesettürlü hanımlar iş hayatına atılmaya başladı. Siyasi partilerde varlık göstermeye başladı. Kadın, erkeğin baskısından sıyrılmış oldu.
Bugün o kitapta yazdıklarıma baktığınızda, o kadınlardan halen varlığını sürdürenler olsa da çoğunluğu kendini aşmış kadınlar haline geldi. Artık ne erkeğin parasına ihtiyacı var ne de maddiyatsızlıktan dolayı ikinci bir evliliği kabulü… Veya o zaman ona ters gelmeyenler şimdi ters geliyor. Evde boş boş oturan, kendini işe yarar görmeyen kadınlar şimdi STK’larda, derneklerde, okul aile birliklerinde görev alıyorlar.
Kadınların sosyal yaşam içinde güçlenmesiyle, aile içerisindeki huzursuzluklar da giderilmeye başlandı. Çünkü, sürekli dışarıda çalışan erkekle, evde bekleyen kadın arasında çatışmalar oluyordu. “Saat kaç oldu gelmedin! Nerede kaldın?” vs. Şimdi artık kadınlar da dolu, hepsinin bir programı var. Bugün, daha mütevazi semtlerdeki kadınlar dahi; belediyelerdeki kurslara gidiyorlar, derneklerde görev alıyorlar.
Muhafazakar Çapkınlar kitabı, 2004’ten bu yana muhafazakar camianın kadınlarının ne kadar geliştiğinin ve erkekler karşısında ne kadar güçlü olduğunun ispatıdır. Muhafazakar Çapkınlar, o dönemin baskı altındaki muhafazakar kadınlarının, bugün ne kadar özgür olduklarını ve o öğretilmiş çaresizliklere karşı artık nasıl dik durduklarını anlamak için çok güzel bir kaynaktır.
Sevda Türküsev Röportajı – Bölüm-1
Röportaj: Hümeyra Yabar
[…] Sevda Türküsev Röportajı 1. bölüm […]