Türkiye, standart sınavların çokça uygulandığı bir ülke. Yapılan tüm sınavları düşündüğümüzde, her yıl öğrenciler ve ailelerle birlikte, yaklaşık 8-10 milyon kişi sınav faktöründen doğrudan veya dolaylı olarak etkileniyor. Liseye başlarken, üniversiteye hazırlanırken hatta öğretmen veya müfettiş olurken dahi sınavlar can alıcı bir nokta.
Peki sınav kaygısı diye bir şey gerçekten var mı? Sınav kaygısını körükleyen faktörler nelerdir? Kaygı nasıl azaltılır? Başarı, sadece sınav başarısı mıdır?
Öğrenmek İçin Stres Gerekli
Yaşamın devam etmesi için stres bazen bir gerekliliktir. Elbette bu düzey, kişiden kişiye farklılık gösterir. Kaygıyı yaratan temel unsur beklentidir. İnsanlar ne vakit bir konuda beklenti içine girseler kaygı düzeyleri de o ölçüde artar.
Başka bir unsur da pek çok öğrenci için, yapılan bu sınavların bilgiden daha fazla olarak bireyin kişiliğini ölçen ve yaşamdaki varlığını değerlendiren bir anlama sahip olmasıdır. Böyle bir durumda kaygı artar ve beyinde öğrenme için gerekli olan protein zincirinin oluşumu engellenir. Böylece akıl yürütme faaliyetlerinde bozulma yaşanır.
Bu nedenle bir miktar kaygı bizi öğrenmeye açık ve istekli hale getirirken; yüksek kaygı öğrenmeyi engellemektedir.
- Anne, Baba ve Öğretmenler Kaygıyı Arttırıyor Mu?
Yüksek kaygıdan en çok etkilenenler, ortalama zekaya sahip olan kişilerdir. Yüksek zeka potansiyeline sahip kişilerde kaygı artmış bile olsa sınav sonucunu olumsuz etkilememektedir.
Bu nedenle çocuğu güdülemek adına söylenen sözler, telkinler bazen çocuğu rahatlatmak yerine kaygısını daha da arttırır. “Kazanamazsan biz çok üzülürüz.” , “Bu kadar çalışmayla kazanabileceğini mi düşünüyorsun!”, “Verdiğim emeklerimi helal etmem.” gibi cümleler çocukların kaygılanması için yeter de artar bile.
- Ortaokul Sınavlarına Giren Öğrencilerin Kaygılarını Azaltmak İçin Ne Yapmalı?
Bu dönem çocukların başarıya odaklandığı dönemdir. Özellikle öğretmenlerin çocuk için özel bir anlamı olduğu, olumlu benlik algısı olarak tanımladığımız, kendini değerli hissetme duygusunun ön plana çıktığı bir dönem olarak da anlaşılmalıdır. Çocuğun kendini değerli hissetmesinde, aileden çok öğretmenlerin rolü daha fazla hissedilir.
Bu dönem, kaygı ve başarı arasındaki ilişkinin de ilk kez fark edildiği dönemlerden biridir. Ana-babalar, çocukları kendi yapamadıkları idealleri yapmak konusunda zorlamak yerine çocuğun kendi seçimlerinin ön planda olduğu uzlaşımcı bir tavrı benimsemelidir. Çocukların gerçek kapasitesine odaklanılmalı ve beklentiler çocuğun halihazırdaki potansiyeli ile uygunluk taşımalıdır. Bu nedenle hem ailelerin hem de öğretmenlerin bu alanlarda eğitilmesi oldukça elzemdir.
- Üniversite Sınavına Hazırlanan Öğrencilerin Kaygılarını Azaltmak İçin Ne Yapmalı?
Üniversite sınavlarına hazırlanan bir ergenin, dönemin doğal olarak getirdiği fırtına ve strese maruz kalması muhtemeldir. Aynı zamanda bu dönemde bulunan gençlerin, başarı ve kaygı arasındaki ilişkiyi öğrendiklerini de söylemek mümkündür. Aileler ve öğretmenler tarafından yapılan bazı müdahaleler bu anlamda çocuğun kaygısını çok daha yukarılara taşımakta ve çocuğu çok daha panik bir sürecin içine dahil etmektedir.
- • Ergenlere öncelikle nefes ve gevşeme egzersizleri yaptırılmalıdır. Böylece zaman zaman kendi kendilerini rahatlatabilme becerisi çocuklara kazandırılmalıdır.
- • Okumak ve bir diploma sahibi olmak günümüzde elbette hayatın temel amaçlarından biri haline gelmiştir. Ancak hayattaki tek alternatif değildir. Bu anlamda çocuklara önce yaptığı eylemlerden memnun olmayı, eylemlerinin sorumluluğunu almayı ve gerçekten değerli işler yapmayı öğretmek gerekir.
- • Başarı, göreceli bir kavramdır. Her çocuğun başarı algısı da bu anlamda birbirinden farklıdır. Günümüzde empoze edilen başarı anlayışı kariyer odaklıdır ve herkesi tek tip hale getiren bir anlayışı da ortaya koymaktadır. Ancak her insanın hayatta başarı hikayesi birbirinden farklı olacaktır. Başarılı olmak illa ki bir üniversite okumak ve kariyer yapmak değildir. Başarı, kişinin yaptığı iş her ne olursa olsun, o işten keyif alması, o işi severek yapması ve hakikatte de mutlu olmasıdır. İşini yaparken keyif alan insanlar zaten işin gerektirdiği kariyer hedeflerine de kolaylıkla ulaşacaktır.
- • Üniversiteye giriş sınavlarının, herkes için geçerli olan ve bireylerin özel koşullarını dikkate almadığı standart bir sınav olduğu unutulmamalıdır. Nihayetinde bilginin sınandığı bir sınavı kişilik ölçen bir sınav algısıyla düşünmemek gerekir.
- • Çocuğunuzun güçlü ve zayıf yönlerini, yeteneklerini ve sınırlarını bilirseniz ona çok daha gerçekçi ve olumlu yönde destek verebilirsiniz. Unutmayın ki, balıklar uçamaz; kuşlar da yüzemez. Herkesin hayatta belli alanlarda yapabileceği özel yetenekleri muhakkak vardır. Bu nedenle önce çocuğunuzu tanımalı ve çocuğunuzun da kendisini tanımasına yardımcı olmalısınız.
- • Kaygıyı azaltmak için, çocuğunuzun, kendisine doğru hedefler koymasına yardımcı olmalısınız.
- • Çocuğunuza sürekli olarak “Çalış, soru çöz” gibi ifadelerle yaklaşırsanız tek bir sonuç ortaya çıkar; çocuğunuz sizden uzaklaşır. Öncelikle çocuğunuza, onu koşulsuzca sevdiğinizi gösterin. Sınavın sonucu her ne olursa olsun onu olduğu gibi kabul ettiğinizi sözle veya beden dilinizle ifade edin. Çocuğunuzla aranıza üniversite diplomasını koymayın. Bu noktada şöyle bir sonuç çıkarmanızı istemem: “Anne ve baba olarak çocuğa hiç mi müdahale etmeyelim?” Hayır. Elbette ki çocuğunuzu bu konuda yönlendirmeniz gayet olağan bir durumdur; sadece gerçekçi olun. Gerçekçi olmaktan kastım; müziğe yeteneği olan bir çocuğu illa ki doktor olacaksın diye baskılamamaktır. Veya sınavı ilk seferde başaramadıysa bu durum çocuğunuzun herkes tarafından acımasızca yargılanmasını gerektirmez. Velev ki başarılı olmak için muhakkak bir diplomaya ihtiyacı da yoktur. Sırf üniversitede okusun diye çocuğunu zorlayan ve çocuğunun hayatından yıllar çalan çok fazla ebeveyne rastlamış bir kişi olarak hassas noktayı size rahatlıkla söyleyebilirim. Önce çocuğunuzun yetenek ve ilgilerini keşfedin, sınırlarını belirleyin, gerisi gelecektir.
- • Şu da bir gerçektir ki; çocuğun başarı modeli öncelikle anne ve babadır. Çocuğunuzu yargılamadan önce doğru rol-model olup olmadığınızı düşünmekte de fayda var. Bir sınavın sorumluluğunu ve yükünü asla tek başına çocuğunuza yüklememelisiniz.
Hayatın içinde öyle çok imtihan var ki; TEOG, LYS, KPSS, ALES gibi sınavlar, yaşamın sadece başarı kısmını ölçen dar kapsamlı sınavlardır. Bu dar kapsamlı sınavlara gerektiği kadar önem vermek ve bu sınavları hayatın amacı haline getirmemek herkes için daha anlamlı olacaktır. Önemli olan yaptığınız işten keyif almaktır. İşini severek yapan her insan mutlaka hak ettiği kariyer ve başarıyı kazanacaktır.
Sınava girecek tüm öğrencilere başarılar dilerim.
Psikolojik Danışmanlık & Aile Danışmanlığı üzerine ayrıntılı bilgi almak için:
Telefon: 0 537 580 19 20
www.cozumpsikoloji.com
Yorumlar