Geçen gün ‘ben Allah’ı çok seviyorum o da bana karşı boş değil‘ derken buldum kendimi. İlahiyat mezunuyum ama bazen duygularımı anlatmada tuhaf yönelimler gösterebiliyorum. İlahiyat fakültesindeki felsefe derslerinden birinde olsak muhtemelen kullandığım dille alakalı biraz sıkıntı çekerdim. Dil, düşünce, varlık konusunda epey tartışma yaşanıyor çünkü. Haklılar; ama ben de haklıyım okumaya devam ederseniz siz de hak vereceksiniz.
Her zaman hayalini kurduğum bir şeydi fakat özellikle geçen yazdan beri arkadaşımla ısrarlar bir ülkede turist olmanın ne kadar güzel olacağını konuşuyor bilmediğimiz sokaklarda ‘beraber’ gezme hayalleri kuruyorduk, sokaklarda gezip beraber şöyle bi evde yaşasak diyorduk sonra bu yıl aniden bavullarımızı toplayıp Amerika’ya geldik. Şimdi kalınabilecek en güzel evde beraber yaşıyor kimsenin bizi tanımadığı sokaklarda yürüyoruz, koşuyoruz, her yere hayretle bakıyoruz. Birinci elden turistlik deneyimi yaşayıp anılarımızı alışveriş poşetlerinde ve defterlerde saklıyoruz.
Görüyorsunuzdur çok moda bu aralar bazıları dilek tutup gökyüzüne bir fener yolluyor kırmızı balon göğe yükseldikçe dileklerinin bir kabul merciine ulaşacağını sanıyorlar belki.. Tam olarak sürecin nasıl işlediğinden emin değilim ama bende yaşadığım olaylar karşısında şöyle bir his oluşuyor ben hayal edip bir şey istiyorum isteğim aracısız bir şekilde yaratıcıya ulaşıyor ve O lütuf buyuruyor dileklerim dualarım gerçek oluyor. Dilek fenerine gerek kalmadan soyut bir ilişki kurabildiğim bir yaratıcıdan bahsediyorum..böylesi çok daha güzel. Uzun lafın kısası bir istekle kapısına gittiğimde eli boş dönmediğim bir yaratıcı varken o başta ettiğim lafı etmiyim de ne yapayım.
Hazır gelmişken Amerika’da Müslüman olmakla alakalı gözlemler yapıyorum dikkatle inceliyorum insanların bu kadar nazik davranmasına hayret ediyorum. Burada yaşayan okuyan Türklere bakıyorum onlarda da daha yumuşak daha halim selim daha anlayışlı haller görüyorum. Yurt dışına çıkıp orayı mükemmelleştirip orada bir ütopyada yaşadığını sanıp kendi ülkesine burun kıvırarak bakan insanlar gibi davranmak istemiyorum fakat daha önceki yazılarımda da sık sık bahsettiğim beni en çok rahatsız eden şeylerin başında gelen nezaketsizlik ve başkasının hayatına müdahale etme, yorum yapma pervasızlığını burada görmediğim için bir müddet bir ütopyada yaşadığıma inanacağımı sanıyorum. Demek ki oluyormuş o kadar müdahaleci olmadan yaşanıyormuş diye iç geçiriyorum.
Yemyeşil Boston’da her sabah Charles River boyunca koşan bisiklete binen insanları seyredip sembol haline gelmiş kırmızı taş binalara bakarken şehircilik adına öğreneceğimiz çok şey var diyorum. Sonra hepsini boşverip göneşli gökyüzüne bakıyorum aldığım nefesin sahibine şükrediyorum.
Yorumlar